Sapanca "Gýcýran"dan Karaçam’a Eski Bilecik Yolu…
Evet, yeni bir gezi yazýsýnda daha karþýnýzda olmanýn mutlusu benim. Bu mutluluk bana öyle bir rahatlýk veriyor ki; bunu tarife ne yazma ne konuþma dilimiz yeterli olur. Ýnanýn buna. Yazýyý okurken sanki karþýnýzda duruyor, yorumlarýnýzý alacakmýþ gibi oluyorum. Yazýmý okuyan sizler yazý sonuna yorumlarýnýzý yazarsanýz daha iyi olacaktýr. Yeni çalýþmalarýmýzda düþünceleriniz benim için çok önemli. Her ne ise bunlarý yazmakla yerimizi azaltmak istemiyorum. Ben aslýnda yazýma Babam Metin Niþancýk ile emekliliðimin ilk günlerinde üç ay evvel yaptýðýmýz konuþmanýn o bölümü ile baþlamak istiyordum. Babam þimdilerde yazýlarýmýzý sitesinden silerek internetten dahi kaldýran adeta bir anlamda yazýlarýmýza sansür uygulayan, yazýmýzý Google’de týklayýnca karþýmýza “sarý kedisini çýkaran” Sakarya Yenihaber’de yazdýðým yazýlarýmýn “sýký takipçisi” ve “yol göstericisi” idi. Bu yazýlarýmý yayýnlayan “Geyve. com”da yazdýklarýmý dahi sýký-sýký okumakta ve hatta “Sakarya Çark”taki yazýlarýmý bile okumakla meþgul bu aralar. Bir yandan da mutlu tabii, “bu kadar yazýya bu kadar site yazýsýna nasýl yetiþiyorsun þaþýyorum, aferin sana” diyor. Bende “bunlar ne ki baba evvelallah 10 sitede, üç gazetede ayný anda yazý yazarým, hiçbiri de birbirine benzer olmaz. Bende kaynakta konuda çok baba rahat ol” derim. Ha þunu da söylemenin zamaný geldi gibi. Yiðidin hakkýný yiðide vermek gerekir sözünün tam yeri. Anlattýðý çok þeyi makale haline getirip, okuyucunun huzuruna çýkartmýþýmdýr, çoðu zaman. Bu da sanýrým öyle olacak. O gün oturmuþ Sapanca’daki Demiryolu Kampý’ndan bahsediyorduk. Hani bilenleriniz ve o yýllarý hatýrlayanlarýnýz var ise þu Sapanca Tren Ýstasyonu yanýnda göle sýfýr, Kumbaz ve plaj mevkiindeki “DDY Kampý”ndan bahsediyordu. Notlar alýyordum, bir ara dedi ki “Salatalarý, domatesleri, elmalarý Gýcýran’dan getirirlerdi; ya da biz gidip alýrdýk”. “Ora nere” dedim. Bahsettiði yýllar 1959’lar. Yani kampa gidip göle serinlemeye girdiði, 30 gün kamp yaptýklarý yýllar. Yani 22 yaþýnda olduðu yýllar. Babam 1937’lidir anam 39’lu. Babam Vagon Atölyesi’nde çalýþmaktadýr, elektrikçi olarak. Fabrikanýn ilk personellerindendir. Kampa gitmekten büyük zevk alýrlarmýþ, çadýrda kalmak o dönemde önemli. Lafý deðiþtirdiðimi sanmayýn esasýna geleceðim ona hazýrlýk yapmaktayým. Yýl 2013, aylardan Temmuz. Akþama üç saat var daha. Yani kolumdaki saat öðlen sonrasýnda üç buçuklarý gösteriyor. Ama bu akþam “Akdeniz akþamý” deðil. Sapanca Akþamý. Babamýn tarif ettiði þekilde “Gýcýran” a geldim. Gýcýran bir anlamda “þehrin merkezi”; Sapanca 1959’da “ilçe merkezi”. 1 Eylül 1957’de ilçe merkezi olan Sapanca’nýn o gününü hayal ederek gezimize ve söze “Gýcýran”dan baþlamak isterim. “Gýcýran”dan baþlayarak 1959 yýlýnda ulaþýmda kullanýlan 40 – 1 ve 20 numaralý yollarýn yani Ýzmit-Sapanca-Alifuatpaþa-Bilecik ve Eskiþehir Eski Karayolu’ndan Karaçam’a inmek istiyorum. Ondan önce de “Gýcýran”ýn anlamýný vermek gerekir. Türkiye Türkçesi Aðýzlarý Sözlüðü’ndeki ifadesi ve anlam karþýlýðýn “yün þalvar” dýr. Gýcýran’ýn “yün þalvar” anlamýnda karþýlýk olarak kullanýldýðý yer çoðunlukla “Düzce ve köylerinin bir kýsmý”. Ayný kelime Bolu’da “gýcýra” olarak kullanýlýr; “Gýcýran”ýn karþýlýðý da “yün þalvar”. Gýcýran’dan yola çýkýnca Kemer Mevkii’ni buraya girmeden devam ediyordunuz, yani bugünkü ilçe çýkýþýna doðru yol alýyorum. Saðda “tuðla ocaðý” varmýþ, bugün oralarda konutlar mevcut hatta kýsmen de bir ucundan da “Kemer Mezarlýðý”na býrakýlmýþ yerler var. Tuðla ocaðýndan yaklaþýk 350 metre doðuya doðru gidiyorum karþýma çýkan bir tepe var bu tepe dönemin “Mümtaziye” bugünün “Uzunkum”u arkasýnda kalan 160’lýk “Sarýtepe”nin içeri bakan kýsmýnda kalan 117’lik “Kalaycý Tepesi”ni geçiyorum. Bahsettiðimiz “Kalaycý Tepesi”ni, sakýn Arifiye Kalaycý Tepesi sanmayýn, yanýlýrsýnýz; alimallah. Sonra telaþý baþýnýzý sarar da kimse o saran telaþý çözemez baþýnýzdan. Týpký, Dost Þair Ahmet Emin Fidan’ýn “Kalaycý Bekir Usta” isimli þiirini okuduðumda baþýma dolanan “telaþ” gibi… Uzun bir süre çözemezsiniz, yaþadýðýnýz telaþlarý. “Son bakýrcýlar gibi /Son ustalardan biri /Kalaycý Bekir usta / Tozuttu niþadýrý bakýra /Belindeki kýrk yýllýk aðrý çakýla çakýla / Erirken kalay, çakarken kývýlcým / Bekir ustam ümitli, koca yýllar yýlgýn / Mihriban Türküsü ile tutulmuþ / Bekir ustam bakýra /Her üstüpünün tutamýnda / Ýzi saklý yitik þehrin köþe baþýnda / Yýllarýn çizgisi dökülmüþ / Bekir ustamýn alnýna /Bakraç döner, kalay erir /Yüreði erimez Bekir ustamýn kor ataþta /Çek körüðü Hasan /Çek ki ateþ harlansýn /Sür Bekir ustam sür / Sür ki kalay erisin /Tozarken niþadýrýn dumaný /Zaman erisin.”. Böyle bir þiir daha okuduðumu sanmam “kalaycý” ve “kalaycýlýk mesleði” adýna. Okuduðum olmuþtur ama böylesi güzel ve duygu yüklüsünü okumamýþým ve de not almamýþým… Ömrü yazarlýðýmda. B izim Arifiye “Kalaycý”sýnýn da Sapanca Yolu üzeri “Kalaycý Tepesi”nin de “kalaycý” ve “kalaycýlýk mesleði ile pek ilgisi yoktur derler ama “etimolojisi” bunu öyle söylemez. Arifiye Kalaycý’sýnýn yanýnda bir de “Bozacý”sý vardýr, herkesin “Ýl Ormaný” olarak bildiði aslýnýn “Hasandaðý” olduðu bir tepe vardýr, Arifiye’de. O daðýn doðusunda kurulu imiþ, Bozacý Mahallesi tabi þimdilerde Arifiyenin bir parçasý. “Hasan Daðý” dediðimiz de öyle eften-püften bir dað deðildir hani-yani; orada da antik dönemin “Sophon Daðý Savaþý” olagelmiþtir. Tarih kaynaklarý o savaþýn adýna “Sophon Daðý Savaþý” derler demesine de aslý “Hasan Daðý Savaþý” olsa gerektir. Ama antiklik bu ya illa antik isim konulacak yapývermiþler savaþýn adýný “Sophon Daðý Savaþý”. Aslýnda bir savaþta deðildir, o günlerde yaþanýlan. Olayýn aslý “1073/1074’de, Bizans Ýmparatorluðu olaðanüstü günler geçirirken, Bizans Ordusunda paralý askerlerin Frank komutaný Roussel de Bailleul ayaklandý ve Anadolu þehirlerini ele geçirmeye baþladý. VII. Mihail bu durumu önlemek üzere amcasý Ioannis Dukasý, Roussel’in üzerine gönderdi. Sakarya’nýn aþaðý kolu üzerindeki Zompi Köprüsü’nde ayaklanan Roussel kuvvetlerine karþý yenildi. Ele avuca sýðmayan asiler, Sakarya Nehri’ni takiben, kuzeye doðru yöneldiler. Niyetleri Bithynia üzerinden ilerlemek ve baþkenti ele geçirmekti. Bu sýrada Selçuklu komutanlarýndan Artuk Bey de ordusu ile Roussel karþý harekete geçti ve onu Nikomedia/Ýzmit’e doðru çekilmek zorunda býraktý. Artuk Bey, süratli hareket ederek aniden Sophon’daki Frenk Ordugâhý’ný bastý. Burada bulunan asi askerler daðýldý. Attaleiates’e bakýlýrsa yüz binden fazla Türk bu savaþ dolayýsýyla Ýzmit’ten Üsküdar’a kadar olan sahaya yayýlmýþtý. Bu ayaklanmayý bastýrýþ sýrasýnda ilk defa Selçuklu (Türk) komutaný olan Artuk Bey, bölgemiz coðrafyasýnda ve çevresinde görülmüþtür.” Þeklindedir. Yani “savaþ” dediðimiz ortam aslýnda bir “Ayaklanmayý Bastýrma Hareketi”dir. Kaynaklarda olaydan savaþ diye bahsedilmesinin de bir gereði vardýr herhalde. Öyle ya coðrafyasýnda savaþý çok olan diyarlar daha çok turist alýr. Alýr almasýna da bizim coðrafyamýzda “Sophon Savaþý”nýn yapýldýðý yeri belirten bir “tabela” dahi yoktur. Turist ne bilecekte gelecek, o savaþýn yapýldýðý yerleri gezip görecek. Kolay deðil, bölgemiz coðrafyasýnda adýndan pek de bahsedilmeyen bu savaþ “wiki”de bile yoktur. Olsa idi þaþardým zaten. Ama bu savaþ eðer, Ýstanbul’da, Ankara’da, Eskiþehir’de, Bursa’da ya da bir baþka büyük kentte yapýlmýþ olsaydý ve adýndan bir tek cümle ile bahsedilir olsaydý, inanýn “wiki” de, “wikipedia”da ve hatta Meydan Larousse’de sayfalarla anlatýlýrdý. Lobi meselesi, Sakarya’da lobi var mý ki? Böyle bir kelimelik olaylar “cümlelere sýðdýrýlsýn”, “sayfalara kazýnsýn”…Hem ne gerek var ki; þimdi “icat çýkarmaya”… Ýnanýn bunlarý söylediðimde aldýðým cevap hep ayný oldu “Ýrfan, iþ çýkartma þimdi, icat çýkartma durup dururken”… Sonuç malum. “Masa baþýnda turist istatistiði” ve de “geçen yýla oranla bu yýlýn yabancý turist sayýsýnda artýþ görüldü” muhabbetleri… Türünden gazete haberleri ve gereksiz “mutluluklar”…
Ya yine nereden nereye geldik. Olmadýk laflarýn içine girip, olmadýk gerçeklerden bahsedip sizleri de “huzursuz eyledik”. EEE, ne yapacaksýn, anlatacaksýn, bilmeyenleri haberdar edeceksin… Mecbur… Anlatacaksýn. Ama öyle deðil mi? A dostlar. Þimdi ki nesiller ne “Sophon Daðý”ný ne “Sophon”u ve ne de “Hasan Daðý”ný biliyor. Býrakýn bütün bunlarý Sakarya’da ne nerede, ne önemde ve ne güzellikte “inanýn bilmiyor”. Acý ama Ýlköðretim 4.Sýnýf’ta iþlenen “Ýlimiz ve Bölgemizi Tanýyalým” Ünitesine yardýmcý kaynak kitap olarak kullanýlacak bir “Ýlimiz Sakarya Kitabý” dahi yoktur; Sakarya’mýzýn… Yoktur iþte… Elbet bir yapan çýkacaktýr, çýkacaktýr. Ve de Sakarya’mýzýn bu konu da yaþadýðý “baht-ý miftahý” olacaktýr, umarým bu kitap.
Her ne yazarsak yazalým, sonu gelmez bu türden yazmalarýmýzýn. Biz bakalým “Gýcýran’dan Eski Bilecik Yolu ile Karaçam”a gitme isimli yazýmýzýn “halet-i ruhiyesi”ne. “Kalaycý Tepesi”nden “Sarp Deresi” yukarýdan Sapanca-Hacýmercan’dan doðup gelmekte, Sapanca Gölü’ne karýþmakta. Bahsettiðimiz menfeze gelmeden önce de Ýlmiye’nin yukarýlarýnda küçük-küçük pýnarlarýn ve su gözelerinin birleþmesi ile oluþan “Kurudere”yide içine alýp göle doðru akar. Bu akýþýný Sapanca ilçesi giriþinde devam ettirerek istasyon bölgesine yakýn bir yerde tamamlar ve gölü besleyen ana kaynaklardan biri halinde göle karýþýr. Gölü besleyen dereler bir hayli fazladýr, Sapanca Gölü’nün güney kýyýsýndaki dereler, doðudan batýya doðru saymak gerekirse Arifiye, Keçi, Ýstanbul, Mahmudiye, Kurtköy, Yanýk, Kuruçay ile kuzey kýsmýndaki dereler ise Cehennem, Aygýr, Altýkuruþ, Çakalöldü, Maden, Kuru, Liman, Eþme, Fýndýk, Tuzla, Çiftepýnar, Balýkhane dereleridir. Bütün bunlarýn dýþýnda küçük sayýlanlarý saymamýz onlarý yok saymamamýz demek deðildir. Sarp Deresi menfezini geçerek kurtuluyoruz, yavaþça. Yolumuzun üzerinde “Delidüzü” vardýr artýk. Delidüzü, “Tumba Tepesi” altýnda sanki ovaya inermiþçesine tatlý bir eðim içindeki eteklerinde kalan Ambarköprü’ye kadar devam eder, yolunuz düzdür, eðim pek yoktur ama “Tumba Tepesi” dediðimiz tepe 237’liktir. Fiziki yapýsýnda irili-ufaklý tepecikleri vardýr, bu tepecikleri saymaya kalksanýz hangisinin söz konusu tepenin zirvesinin rakýmý belirlenmesinde öne çýktýðýný anlayamaz ve kararsýz kalýrsýnýz. Aslýnda adýnýn “Tumba”dan çok “Boltepecik Tepesi” olmasý inanýn daha hoþ olacak. Ancak bu durum aþaðýda karþýmýza çýkýnca “coðrafi isimlendirmelerin etimolojisi” konusunda isabetin doðruluðunu görüp þaþýracak olursunuz. “Tumba” adýnýn nereden geldiði konusunda o gün aðzýma dolanan þarkýdan baþlayarak deþmediðim kaynak kalmadý. Söz konusu kelime 1968 yýlý yapýmý “Dünyanýn En Güzel Kadýný” isimli Türkan Þoray’ýn baþrolünde çekilmiþ bir filmin melodisi olarak karþýmýza çýkmýþtýr. Þarkýnýn sözleri þöyledir, belki bilirsiniz ya. Sözler Metin Bükey’e aittir ve aynen þu þekilde sýralanýp gider, melodisi ile birlikte. “Tamba tumba esmer bomba, tabada tumba esmer bomba/Baþýmda bir tatlý bela/tamba tumba tamba tumba/yine mi geldin, fikrimi çeldin” sözleri ile devam eder-gider. Þarkýyý Türkan Þoray söyler gibidir amma Belkýs Özener’in sesidir, biz seyircinin kulaðýna gelen eþlik eden de “Suat Sayýn”. Bu arada söylememek ve adýný anmamak olmaz ki “Belkýs Özener”, Gönül Yazar’ýn ablasý olur.
Gelelim “tumba”nýn kelime anlamýna. “Çocuk Terimleri Sözlüðü”nde karþýlýðý “yataða atlama” olan bu kelime Çanakkale’nin Biga ilçesinde “toprak atmaya yarayan araba, el arabasý” anlamý ile kullanýlýrken Bolu Göynük ile Bilecik Söðüt ilçesinde ve hatta Samsun Çarþamba’da ve de Ankara Nallýhan’da “pancar”ýn adý olarak karþýmýza çýkar. Yani “tumba” bildiðimiz pancar’ýn Kuzeybatý Ýç Anadolu Coðrafyasý’nda anma adýdýr. Bir hatýrlatma yapmak isterim ki; bu burada önemli bir durum olup “tumba” Bursa’nýn Yeniþehir ilçesi Yeniköy’ünde yaþayan Rumeli göçmenlerince “dað üstlerinde tepecikler” anlamýnda kullanýlýr ki; bu anlamý bizim “Tumba Tepesi”nin isimlendirilmesindeki isabet ve doðruluðun tam karþýlýðý olarak karþýmýzda yerini alýr.
Yolumuz Tumba Tepesi’nden güneydoðuya doðru yol alýþýna göre Arifiye’nin Kalaycý’sýna ve hatta ki Bozacý’sýna kadar akýp giden “Katýrcý Deresi”nin köprüsünün üzerinden geçerek “Ýbrahimusta Tepesi”ne vasýl olursunuz. Biz de öyle olduk hani-yani. Ýbrahimusta Tepesi 264’lük bir tepe hemen yanýnda da 210’luk “Hüseyindayý Tepesi” ile göðe doðru yükselir, gider. Dedikleri bir tek þey vardýr; “yer benim, gök Allahýn” hesabý saðlam bir yapýlanma eðimleri ile fiziki durumunu saðlayarak bir volkan edasý ile yukarýlara yükselirler; “Ýbrahimusta Tepesi” ile “Hüseyindayý Tepesi”. 1959 yýllarýnda her iki tepenin “adlarý” olarak karþýmýza çýkan “Ýbrahim Usta” ve “Hüseyin Dayý”nýn kimler olduðu konusunda bir somut bilgi temin etme konusunda inanýn yetersiz kaldým ancak bu konuda çalýþmalarým devam etmekte. Uzun, saðlam ve paylaþýlabilir nitelikte edindiðim bir bilgi topluluðu olduðu anda bunu ilk sizlerle paylaþacaðým. Sözel tarihin bilgileri ýþýðýnda “Tarih Bilimi”nin biraz coðrafya, biraz etimoloji ve biraz da sosyoloji destekli olduðuna olan inancým; yazýlardaki derinlikleri ayrý birer konu haline getirmeye yetmekte. Bunun cevabý zaten yazýlarýmda mevcut. Bunu ve bu gerçeði söylemek ve yazmak beni mutlu kýlmaktadýr.
“Sapanca Gýcýran’dan Karaçam’a” geçiþ yolumuz Hüseyindayý Tepesi’nin eteklerinde Arifiye Kalaycý’sýndan gelen iki þeritli dar yol ile 210 metre kotunda birleþip doðuya doðru yol almaya baþlýyor. Bu kavþaðýn solunda “Kýzýlcýkbaþý Tepesi” vardýr ki rakýmý 310’larý gösterir hemen karþýsýnda da 280’lik “Mýsýrlýk Tepesi”. Kýzýlcýktepesi’nin hemen arkasýndan akan derenin adý “Kýzýlcýk Deresi”dir. Derelerin aþaðýlarda Açmalar Deresi ve Deliismail Deresi ile “Hamidiye Köyü” yani bugünkü “Adliye Köyü” ile “Hacibey Köyü” o da bugünün “Ahmediye Köyü” arasýndan geçerek “Cabrantarla” mevkiinde Eski Sakarya Yataðý’na karýþýr belki oradan da “Gocur Deresi” ile birleþip harabelerin oradan Sakarya’nýn kendisine karýþýp, Karadeniz’e doðru yol alýr-gider. “Gocur Deresi”nin Gocur’unun anlamýna gelecek olursak onu yazmasak inanýn olmaz. Ancak bu noktada þöyle bir þeyi de yazmak gerekir ki “gocur” Türkçede bulunan “süreksiz sert sessizlerin yumuþamasý” kuralýna uðramýþ bir kelime. Aslý “kocur”. Kocur; “her þeyden haberi olan, kulaðý delik” anlamýnda bir kelime. Türkiye Türkçesi Aðýzlarý Sözlüðü’nde de Osmaniye’de Gavurdaðý’nda yaþayan Yörüklerin kullandýðý bir kelime olup Isparta’nýn Þarkîkaraaðaç ilçesinde “fýtýk hastasý” anlamý ile örtüþtüðü görülmektedir. Kelimenin bizim coðrafyamýzda kullanýþýna denk gelen anlamý bulunmamakta. Ancak bölgemiz coðrafyasýnýn çok çeþitliliðinin rengi durumundadýr.
Artýk aþaðýlara doðru iniþteyiz ve Geyve Boðazý alabildiðince derinlikleri ile karþýmýzda ve hatta saðýmýzda devr-i dönemin önemli köylerinden “Selamiye Köyü”. Yani bugünkü adý ile “Akçay Köyü” görünmekte. Hemen kuzeydoðusunda da 280’lik “Mýsýrlýk Tepesi”. Artýk Karaçam’a doðru yol almaya baþlýyoruz gibi. Akçay Köyü’ne girmeden “Þosealtý Daðý”ndan geçip aþaðýlara güneye doðru inmemizi hýzlandýran “Akçay Köprüsü” var önümüzde onun ardýnda da “Habýttepesi” ve “”Devrettepesi” görünüyor. Ýki çok güzel kelime ile karþý karþýyayýz iþte. Biri “habýt” ikincisi “devret”. Önce ilkini yani “habýt”ý anlatalým. Kelime Osmanlýca “habit” kelimesinden gelmekte olan bir sözcük. Yalnýz burada “habit”in “i” harfinin üzerinde “þapka” var yani bu kelime de “þapkalý bir kelime”. Þapkasýz huzura çýkmayanlardan anlayacaðýnýz. Kelime bu þapkalý hali ile iki anlam içermekte. Biri “susturucu” diðeri de “fasid, yaramaz, bozuk” karþýlýðý ile deðerlendirilmekte. “Fasid” de Osmanlýca bir kelime ve “bozguncu” ve “haydut” karþýlýklarýný karþýmýza çýkartmakta. Bu ikinci anlamý ile Malatya ve yöresi coðrafyanýn Türkiye Türkçesi Aðýzlarý Sözlüðü ýþýðýnda “habýta” kelimesine de kaynak oluþturmuþ bir haldedir. Habýta, bildiðimiz “haydut” kelimesinin karþýlýðý. Bu ayaðý ile de bizim “Habýttepesi”nin habýtlýðýnýn “fasid”e denk gelen anlamý ile örtüþmekte. Karþýmýza çýkan ikinci kelimeye sýra geldi bile. Yani “devret” kelimesinden bahsediyorum. “Devret” kelimesi de bilinen “devretme” veya türevleri ile ayný anlam içeren bir kelime deðil hani-yani. Bu kelime de karþýlýðýný “Dargeçit, boðaz, ýrmak kenarlarýnda dar dönemeç ve uçurumlarý çok tehlikeli yollar” olarak göstermekte. Kelime bu anlamý ile zaten Geyve Coðrafyasý’nýn tanýmýný yapýyor. Tam bizim coðrafyamýzýn sözcüðü özelliðini taþýmakta. Coðrafyamýzýn hem Sakarya Nehri’nin saðlý sollu kýyýlarýnda yer alan yalçýn kayalýklardan geçerken oluþan uçurumlar, derinlikler, dar geçit ve boðazlarý anlatmaya gerek yok sanýrým. Bunun en basit örneðidir aslýnda, Geyve Boðazý. Geyve Boðazý, burada bulunan ifadesi ile “Devret”tir. Öyle deðil mi? Kelimenin bu karþýlýklarýnýn aynen Sinop’un Boyabat ilçesi Baþköy ve Gaziantep Coðrafyasý’nda da karþýlýðý bulunmaktadýr. Her iki tepenin arasýndan bir de dere akmaktadýr ki adý da “Habit Deresi”. Habit Deresi’nin Habit Tepesi eteklerinden akýp gitmesi de bahsettiðimiz anlamlarýn tamamlayýcýsý olmaktadýr. Habit Deresi batýdan 283’lük Ýlimbey Tepesi’nden zirvesinden aldýðý “Saraban Suyu Kaynaðý”ndan doðan “Saraban Deresi” ile birleþerek Sapanca-Karaçam Devlet Eski Karayolu’nu menfezle geçip “Harabe Mevkii”nden Sakaryasýna kavuþmakta. Son cümle ile yazýmýzda sonuna kavuþmuþ oluyor… O zaman bize düþende “Onlar kavuþmuþ Sakaryasýna, biz geçelim yeni haftanýn yazýsýna” demek oluyor… Þen ve esen kalýn…
Ýrfan Özdilek Niþancýk
Ýrfan Özdilek Niþancýk hakkýndaki diðer yazýlar Gsterim: 4319 | E-posta
|