Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Bosna'ya gelmek Türkiye'ye uçmak
Cumartesi, 25 Ocak 2014

Her insanın güzellik kavramıyla özdeşleştirdiği bir fenomen vardır. Benim güzellik anlayışımın merkezinde biraz soyutlaştırarak ifade etmek gerekirse ‘’uçuculuk’’ var. Uçmak; maviye kulaç atmak, hafiflemek ve bizi yere çeken yüklerden kurtulmak, özgürlükle göz göze gelmek, olduğundan olmak istediğine doğru mesafe almaktır, tüm zaman ve mekânları aradan çıkararak. İçgüdüseldir bu durum bende daha çok. Üst üste sorular sorarsanız "İşte böyle" der kesip atarım. Güzellik mi? Uzaktan öykündüğümüz, yakalayamadığımız ama bir ömür boyu etrafında dönüp durduğumuz bahar kelebeği. Ömrü kısa, ama etkisi çarpıcı ve sonsuz.

Niçin "uçmak"? Özlem dolu beş ayın ardından memleketime geleceğim de, uçacağım da ondan. ‘’Bosna’ya gelinir, Türkiye’ye uçulur’’ dedim içimden, biraz da uçakla gelecek olmanın arkasına sığınarak, kinayeli...

Beni bu topraklara çeken 2009 yılında Sırbistan’ın Novi Pazar şehrinde katıldığım Mehmet Akif Sempozyumu oldu. Sancak bölgesinin sıcak insanlarına ve zor şartlarda çelik gibi bir iradeyle dimdik ayakta duruşlarına şapka çıkarmıştım bu seyahatte. Hele hele bir Boşnak’ın "Onlar bizi bilirler, bize dokunumazlar Hocam" derkenki hâli hiç gitmedi gözlerimin önünden. Kosova’da, Şuşisa Köyü’nde, Mehmet Akif’in akrabalarının bize sofra niyetine gönüllerini sermeleri, yediğimiz köftelerin tadının damağımızda kalıcı izler bırakması, Yahya Kemal’in Üsküp’ünün Vardar Nehri ile bir olup damarlarımıza karışması, Prizren’den güneşin uğurladığı kafilemize Şardağları'nda beyaz gülücükleriyle karın refakat etmesi ve buna benzer daha ne güzellikler… Yurtdışına gitme fırsatı önüme geldiğinde gitmek istediğim tek yer vardı haritada: Bosna Hersek.

Türkiye’nin 82. vilayeti dedi bazı dostlar Bosna için. Gidip de ne yapacaksın, ne göreceksin? Ne farkı var Erzurum’dan, İstanbul’dan Bursa’dan? Öyle miydi gerçekten? Üç beş günlük yürek okşayan, gönülçelen gezilerle anlaşılabilir miydi, tanınabilir miydi bir ülke, bir kültür, bir hayat tarzı? İçine girmeden kılcal damarlarına nüfuz etmeden kavranabilir miydi görünenin perdelediği içteki dünya? Anlaşılamazmış, kavranamazmış.

Coğrafyası doğduğum topraklara çok benziyordu. Dağsa dağ, nehirse nehir, yeşilse yeşil, yolsa yol, hatta demiryoluysa demiryolu. Sadece yeşilin tonunda ve demiryolundaki vagonlarda ufak tefek farklılıklar vardı ki aslında bunlara fark bile denemezdi. Coğrafyadaki bu benzerlik, bazı bahçelerde gördüğüm kara lahana, mısır (hatta mısır ekmeği) ve sırık fasulye ile ayrı bir boyuta ulaştı benim dünyamda.

Ya insanlar?

En çok da insanlarını gözlemliyorum aylardır Bosna’nın. Rahat insanlar. Dünyalık hırsları buharlaşmış insanlar. Konuşmayı ve yaşamayı seviyorlar. Tıpkı, "dem bu demdir, dem bu dem"anlayışını hayatlarının merkezine yerleştirmiş mutasavvıflar gibi, yalnız işin mistik yönünü pek düşünmeden.

Defalarca gelip yoğunluk nedeniyle tıraş olamadığım berberde sıramı bekliyorum. Bir adam belirdi kapıda, ağzında yarısı kül yarısı tütün olan bir sigara. Ucundaki ateş olmasa sigara olduğu anlaşılmayacak. Bir elinde küçük bir tepsi, tepsiye üç kahve fincanı ustaca yerleştirilmiş, anlayacağınız bir kesme şeker koyacak kadar bile boş yer yok. Diğer elinde ise maden suyu... Kapıyı başıyla iterek açtı. Elleri ve ağzı dolu olduğu halde, hem konuşuyor, hem gülüyor, hem jest ve mimikleriyle içerdekilerle şakalaşıyordu. Bir bayanın da ekmek parası kazandığı bu berberde gürültü ve şamata almış başını gidiyordu. Servisini yaptıktan sonra ayaklarını iyice uzatarak oturdu bizim kahveci. Malını peşin satan bezirgânlar gibiydi. Getirdiği içeceklerin içilmesini bekledi. En az yarım saat kaldı. Yine büyük bir ustalıkla başıyla açtığı kapıdan çıkıp gitti. Hemen aklıma köyümüzün Sabri Abisi geldi. Daha 1999 Depremi olmamış. Bilenler bilir Adapazarı’nda eski itfaiye binasının önü. Cumartesi günleri Pazar kuruluyor. Sabri Abi de Karaçam’dan topladığı eriklerle katkı sağlamış pazara. Nereden bulduysa koltuğa benzer bir sandalye bulmuş, ayaklarını da Bosnalı kahveci gibi uzatmış, bir elinde sigara diğer elinde çay, eriklerini pazarlıyor Sabri Abi: "Eruk eruk, satamazsak yeruk."

Hâsılı ne kadar benziyorduk birbirimize. Coğrafya cömert olunca insanlarda bir rahatlık bir rahatlık.

Öğrencilerim Türkiye’yi ve İstanbul’u çok seviyorlar. En büyük hayalleri bu ülkeyi ve bu ülkenin incisi İstanbul’u görmek. Dersteyim, şiirden bahsediyorum ama anlatmak kolay değil bu dünyanın en güzel, ama en zor sanatını. Gerisini Bosna’ya geldiğim günden beri tuttuğum günlükten takip edelim:

‘’Şiir ile düz yazı arasındaki farkları konuşuyoruz. Ne dediysek, hangi örneği verdiysek fayda etmiyor. O esnada dalmış gitmiş bir öğrenci fark ediyoruz sınıfta ve espri ile karışık soruyoruz:

-Neyra neredesin?

-İstanbul'dayım hocam.

Buldum diyorum sınıfa, buldum. Neyra'nın burada sınıfta olması, sınıfta oturması, onu görmemiz, onunla konuşmamız, ona soru sormamız, ondan cevap almamız ''roman''; Neyra'nın burada otururken, aynı zamanda, İstanbul'a gitmesi, İstanbul'da da olması, İstanbul'u da yaşaması ''şiir''.

Oh! diyorum ve 15 dakika ara veriyorum.

Himmet Allah'ım!’’

(28 Kasım 2013)



Muharrem Dayanc hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 1976 | E-posta

Yorumlar (1)
RSS Yorumlar
1. 25-01-2014 20:22
Gönlünüze, kaleminize sağlik, 
Çok teşekkür ederiz kıymetli hocam .
Yazar Semiha (Misafir)

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.