Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Cennetten Gül Koparmak
Cumartesi, 22 Mart 2014

CENNETTEN GÜL KOPARMAK
veya
KARAÇAM MANİLERİ

Hiç düşündünüz mü, bir köyü, bir kasabayı, bir şehri, bir ülkeyi veya daha geniş bir ifadeyle bir kültür ve medeniyeti temsil eden somut ve soyut değerler nelerdir? Neleri merak eder, duymak ve görmek ister insan ilk defa bir yere gittiğinde? Neler dikkatini çeker? Bana sorarsanız, benim aklıma hemen sanatçılar ve sanat eserleri gelir.

Somut, gözle görülenden başlar, soyuta doğru evrilir bende bu süreç. Dini, milli ve bireysel sanat eserleri, yeni tanıdığımız bir dünyanın geçmişi, bugünü ve geleceği hakkında ip uçları verirler bize. Nispeten daha kolaydır, gözle görüneni tanımak, bilmek. Fakat, görünenin arkasında ilk bakışta fark edilmeyen, ama dili ve gizemi çözüldükçe ait olduğu medeniyetin estetik ve kültürel şifrelerini bize veren soyut sanatlardır asıl önemli olan, ruha dokunan. Çünkü kirletmeye yetmez bunları çağa bulanarak yağan yağmurlar. Dilden dile, gönülden gönüle aktarılırlar. En önemlisi yazarı da, okuyucusu da, anlatıcısı da, taşıyıcısı da millettir bunların. Halk şarkılarından, türkülerden, özellikle de manilerden, başka bir ifadeyle milletlerin ruhuna tutulan aynalardan bahsediyorum, hemen hemen bütün dünya dillerinde görülen.

Çocukluk yıllarımda manilerle kurduğum ilişkiyi sonraya bırakalım, çünkü bu türle ünsiyetim çok eskilere iner. Belli bir yaştan sonra ve farklı bir dikkatle manileri hayatıma yeniden sokan bir hocam oldu. Üniversite yıllığımıza yazdığı yazıya bir maniyle başlamıştı. Uzun bir aradan sonra eski bir dostla karşılaşmak çok şaşırtmış ve mutlu etmişti beni. Zamansız ayrılışın insan ruhunda bıraktığı hüznü anlatıyordu en yalın haliyle bu mani. ‘’Madem gidecektin niçin geldin’’ diye soruyordu kendi dilince;

Bizim köyün düzüne

İnilir bu inişten

Geldin de gidiyorsun

Ne anladık bu işten.

Zamanını tam hatırlayamasam da bir gün bir maniyle daha karşılaştım. Etkisini içimde hâlâ hissettiğim bu mısralar, halk irfan ve inceliğinin zirvesiydi:

A benim bahtı yârim,

Gönlümün tahtı yârim

Yüzünde göz izi var,

Sana kim baktı yârim.

Manilerin anlam yükünü son iki mısra çeker. Dolayısıyla ilk iki mısra biraz da son iki mısraya hazırlık içindir. Sevdiğinin yüzündeki yabancı göz izlerini bile fark edecek denli gönülden bakış. Masumiyetin yitirilişinin iması belki, dil inceliğinin zirvesinde. Yüzün eskisi gibi yanmaması sevdiğini görünce. Gözlerin ölü denizlerde gezinip mavi mavi parlamaması içten içe. Bir kâğıt üstüne dökülen bulanık su belki, duruluğunu alan beyazın. Bir sitemin, bu kadar zarif bir ifadeyle dile getirilmesine hayran olmuştum.

Ya Karaçam manileri, köyümün manileri, bilinçli olarak ne zaman düştü gönül sayfama? İlginçtir. Sakarya Üniversitesi’nde bir sempozyumdayım (1998). Birkaç büyüğümden (Babam ve Fatma Halam) dinlediğim sözlü bilgilerden hareketle bildiri sunuyorum. Konu yine Karaçam. Bir mani okuyorum;

Ben bir çeşme yaptırdım

Arkası parmak parmak

Karaçam’dan kız almak

Cennetten gül koparmak.

Bildirim bittikten sonra coğrafya biliminin duayenlerinden Prof. Dr. Metin Tuncel, âdeta önümü kesiyor ve diyor ki; ‘’Ben hayatımda bu kadar güzel bir mani duymadım, hayran oldum köyünüze, köyünüzün manisine, genç kızlarının inceliğine…’’

Gerçekten çok ince bir mani bu. Karaçam cennet, kızları cennette açan birer gül. Koparıldıktan sonra da cennet kokan güller. Üzerlerine cennetin güzelliği sinmiş güller. Hep özlenecek o cennet, baş üzre tutulacak. Cennetle akraba olmak, cenneti yere indirmek, cennetten bir parçayı hayatına sokmak, ne güzel bir söyleyiş.

Anne ve babaanne ile birlikte yedi kız kardeş. Evimizin kahir ekseriyeti bayan. Manilerle, türkülerle harmanlanmış bir hayat, ama bunların dil hazinesi olduklarının tam farkına varamamış ben. Metin Tuncel, içime bir ateş düşürmüştü. İlk fırsatta başta ablamlar olmak üzere köyün manicilerini bir araya topladım ve bir çırpıda yüzden fazla maniyi kayıt altına aldım, iyiki de almışım. Bunlardan, içinde Karaçam kelimesi geçenlerden birkaçını sizin de dikkatinize sunmak isterim.

Çocukluğumun, dolayısıyla manilerin söylendiği yılların Karaçam’ında, iki deresi ve onlarca çeşmesiyle âdeta bir su cennetinde yaşıyorduk. Dereler köyün ortasından şırıl şırıl akıyor; çeşmeler kendilerini ziyaret edecekleri dört gözle, berrak bir yüzle bekliyorlardı. Derelerden birinin adı, İlimbey’den doğduktan sonra Karaçam’dan geçtiği için İlimbey; diğerinin adı Karaçam’dı. Adsız çeşmelerde ise farklı kaynaklardan gelen sular akardı. Hatta bazı suların değişik hastalıklara iyi geldiği yönünde rivayetler de vardı.

İçmek için ayrı, çay demlemek için ayrı, çamaşır yıkamak için ayrı su kullanırdık. Cennette yaşayan, zemzem suyuyla susuzluğunu gideren insanlara elbette sevgilerinde sadık olmak yakışırdı:

Karaçamdır köyümüz

Zemzem akar suyumuz

Sevip sevip ayrılmak

Yoktur öyle huyumuz


Karaçam’ın deresi

Şırıl şırıl akıyor

İki gözü yetmemiş

Bir de gözlük takıyor

Şimdiki gibi gürültü denizinde boğulmuyordu düğünler. Evlerin bahçeleri uygunsa bu bahçelerde, uygun değilse köy meydanlarında panayırı andıran düğünler yapılırdı. Bütün köyle birlikte komşu köylerin gençleri de doğal davetliydiler bu törenlere. Genç kız ve erkekler için vitrin vazifesi görürdü bu eğlenceler. Eğlencelerin olmazsa olmazı davulla zurnaydı:

Masa üstünde pekmez

Yala yalaya bitmez

Karaçam’ın kızları

Davulsuz gelin gitmez

Sevginin içine sitemi de yerleştirir biraz ince ve incinmiş gönüller. Ne demiş atalar, ‘’Âşığa Bağdat sorulmaz’’, ne diyor türkü, ‘’Yollar seni gide gide usandım/Ayağıma diken battı gül sandım.’’

Karaçam’ın kızları da büyüklerinden duyduklarını gönül imbiğinden geçirmişler. Sevgi varsa mazeret yok diyorlar, hem candan hem de can yakmadan:

Bir elbise diktirdim

Dar geliyor kolları

Sevene uzak gelmez

Karaçam’ın yolları

Mani yakılmıyor artık Karaçam’da, mani atılmıyor. Gönül telleri titremiyor eğlencelerde, hasat mevsimlerinde. Bize de son demleri denk düştü bu kültürel coşkunun.

Çocuklarımız maniyi ana kaynağında, hayatın içinde duymadan büyüyorlar. Ne mani atıyorlar sevdiklerine, ne mani atılıyor onlara.

Manisiz ve türküsüz daha fakir Karaçam.

Manisiz ve türküsüz olunca dilsiz kaldı Karaçam. Bundandır bu kadar çırpınışımız birkaç anı devşirebilmek için…

Cennetten gül koparan, suyuna zemzem duruluğu katan, sevdiklerine kurban olan ablalarım-annelerim, içinizdeki davul sesi ve dere şırıltısı hiç susmasın. Bize bu güzel manileri bırakan gönülleriniz manilerce bin yaşasın.


Muharrem Dayanc hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 2801 | E-posta

Yorumlar (1)
RSS Yorumlar
1. 22-03-2014 02:05
Koyüm
Köyümüzü bu kadar güzel daha nasıl anlatır ki bir insan . Yüreğine saglık abi ..
Yazar Muharrem (Misafir)

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.