Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Değirmen (1)
Cumartesi, 31 Mayıs 2014

Doğduğunuz yer bir köyse, yaşadığınız coğrafyanın birçok güzelliğiyle birlikte zorluklarıyla da baş başa kalırsınız. Pek seçme şansınız olmaz. Toprağın verdikleri ve dahi toprakta yetişenlerle besledikleriniz doğal bir hayatı ayağınıza kadar taşır. Elbette meyve, sebze ile et/süt ve süt ürünlerini kastediyoruz. Hâsılı köy, bütün meşakkatlerine rağmen, bu doğallık içinde tereyağından kıl çeker gibi yaşanılan huzur ortamıdır.

Ailem için köy, “değirmen” demekti biraz da. Hepimiz değirmen taşının muntazaman dönmesi için koşuşturduk durduk yıllarca. Zaman zaman evin önüne bırakılan mısır ve buğday çuvallarını sırtta değirmene taşımaktan tutun, gece yarılarında, öğütülen unları kendi çuvallarına doldurup yenilerini haznelerine boşaltmaya kadar varırdı bu koşuşturma. Sadece evle değirmen arasında kullanılan ve insana ürperti veren patika yolda yaşadıklarımızın şahidi, on dört numara gaz lambası ile çoğu kez güler yüzü ve merhametiyle bizi yalnız bırakmayan “ay”dı.

Biz çocuklar birer yamağıydık değirmenin. Babam hem mimarı, hem ustası, hem tamircisiydi. Annem kılı kırk yaran işletmecisi, yazılı olmayan kurallarının uygulayıcısıydı. Türkiye’nin her yerinden müşterilerimiz vardı. Değirmen taşı su gücüyle ve tam kıvamında döndüğü için, elektrikli değirmenler gibi öğüttüğü unu yakmıyor, dolayısıyla pişirilen ekmekler hem doğal, hem sağlıklı, hem de lezzetli oluyordu. Bu, bizim görüşümüz değil, müşterilerimizin ortak kanısıydı.

Konusu bir şekilde değirmene çıkan bütün edebi metinler, gözünü bu masalımsı ortamda açan biri olarak hep ilgimi çekmiştir ki birkaçına değinmeden olmaz. Şöyle bir zihnimi yokladığımda beni en çok sarsan ve etkileyen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir dörtlüğü olmuştur;

Başım sükûtu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş

İçinde sonsuz bir sessizliği öğüten “baş”. Bu sarsıcı durumun etkisi tam geçmeden, yine bu başla aynı vücutta bulunup bütün heveslerinden kurtulmuş bir “gönül”. Tanpınar bu iki çarpıcı/sarsıcı durumun ortasındaki “eşik”te ömür süren bir sanatkâr. Değirmende buğday vardır, akıl (baş) onu ister, onunla doyar. İç (gönül) himmet ister, onunla hırslarından kurtulur. Modern insan, içle dışın, akılla gönlün arasında, tıpkı değirmende sabit zemin ile bu zemin üstünde dönen taş arasına sıkışmış “tane”ler gibi ufalanır durur. Metaforlarla ifade etmek gerekirse bir yanda akıl ve buğday; diğer yanda gönül ve himmet vardır. Başı gürültünün son evresi olan sessizliği öğütür, içi dervişlere yakışır bir tevekkülle dingindir şairin.

Değirmen deyince aklıma gelen ikinci şair Karacaoğlan. İnsanların başını topraktan kaldıramadıkları zamanlar. Önce tohum saçıyorsunuz toprağa, bu tohumlar yeşeriyor, sarı sarı başaklar veriyor. Uzun bir telaş ve koşuşturmadan sonra hasat ve harman zamanı geliyor. Anlayacağınız kolay kolay bitmiyor bu çile, bir sonraki durak değirmen oluyor. İşte böyle bir değirmen yolculuğunu elinde sazı, dilinde sözüyle bize anlatıyor Karacaoğlan. Bilenler bilir, Anadolu insanı değirmene eşekle, atla, beygirle ulaştırır öğütmek istediklerini. Şairimiz de beygiriyle dönmektedir una batmış, saça sakala karışmış haliyle değirmenden. (Yani kara tenine unun beyazı bulaşmıştır Karacaoğlan’ın.) Kim bilir ne kadar sıra beklemiş ve kaç gündür yollarda zaman tüketmiştir. Kötü yakalanmıştır Karacaoğlan on beş yaşında dünyalar güzeli bir köylü kızına. “Emmi” der, bir fırsatını bulup bu una ve sakala karışmış insana/ozana köylü kızı, çeşme başında. Bazen bir kelime, anlayana çok şey ifade eder. Kibarca, “benden sana yâr olmaz”, demektir bu. “Seni beğenmedim” demektir, “aramızda yaştan dağlar var” demektir. Elbette anlar Karacaoğlan kızın ne demek istediğini, ama bu acımasız gerçeği gönlüne nasıl anlatsın:

Nerde güzel görsen orda kalırsın

Ben senin derdinden usandım gönül, diyen şair gönlüne.

Adını öğrenmek ister olmaz, derdini dökmek ister beceremez. Geriye şiir kalır. Kendi yüzünü görür şiirin saf aynasında ve mazoşist bir tavırla eline cımbızı alıp tek tek yolmak ister yüzündeki tüyleri. Yüreğinin sızısını bedeninin acısıyla bastırmaktır niyeti. Şöyle başlar (ilk beyit) ve biter hikâye (son beyit):

Değirmenden geldim beygirim yüklü
Şu kızı görenin del’olur aklı
On beş yaşında kırk beş belikli
Bir kız bana emmi dedi n’eyleyim

Karacoğlan der ki n’olup n’olayım

Akar sular ilen ben de dolayım

Sakal seni makkabınan yolayım

Bir kız bana emmi dedi n’eyleyim

Sıra, Ziya Paşa’yı şiire taşıyıp ona kelimelerin büyülü dünyasını, hikmetin kapısını açan değirmende. Paşa, Rousseau’dan çevirdiği Emile önsözünde, kendinden yola çıkarak eğitimle ilgili görüşlerini dile getirirken, içinde şiirinin ana kaynakları hakkında ipuçları barındıran bilgileri de bizlerle paylaşır. Lalası İsmail Ağa ile yaşadığı bir hadisede kökü Orhun Abideleri’ne kadar inen bir metafora dönüşür değirmen.

Çocukluğunda bir gün İsmail Ağa ile karşılıklı oturup el değirmeninde buğday öğütmektedir. Sıra ona gelmiştir. Ziya değirmeni döndürürken lala, hem onu seyretmekte hem de içli içli ağlamaktadır. Niçin ağladığını sorar lalaya ve “sen daha çocuksun, anlamazsın” cevabını alır. Merakı daha da artmıştır. Israr eder bu yersiz ve zamansız ağlamanın nedenini öğrenmek için. Israra dayanamayan lala, soru cümlesiyle cevap verir: “Bu değirmen kendi diliyle ne diyor bilir misin?”. O güne kadar değirmenin konuşabileceğine hiç ihtimal vermeyen Paşa’nın hayreti bir kat daha artar. “Değirmen nasıl konuşur, ne der?” ve bu soru üzerine lala başlar anlatmaya değirmenin serencamını:

Evet değirmen söyler, bizden daha anlaşılır daha akla uygun bir şekilde söyler, fakat bu söylenenleri işitmeye kulak ister. Bu değirmen kendi diliyle diyor ki, ‘Ey bana bakan gafiller, gözlerinizi iyice açın ve bana dikkatle bakın, zira ben bu dünyanın bir örneğiyim, bana koyduğunuz buğdaylar da bu dünyaya gelen insanlara benzer. Konulan taneleri ben iki taşın arasında yuvarlaya yuvarlaya kırıp ufalar, istenilen dereceye geldiklerinde ki bulgur olurlar, onları dışarıya atar, yeni gelenlerle meşgul olurum. Nitekim dünya da kendine gelen insanları yer ile gök arasında bin bir çeşit bela ve imtihanla ezip, yani her şahsı kendi kaderince zorluklarla sınayıp mezara def eder ve yeni gelenlerle meşgul olur.

Lala hikâyenin sonunda bahsi özetleyen bir şiir de okur. “Âsiyâbı devreden âhenge nazar kılmışam” mısrasının da içinde geçtiği bu şiir Ziya’yı çok etkiler. O günden sonra bu afacan çocuk kendisine şiir sanatını öğretmesi için lalasının yakasını bırakmayacaktır.

Klasik edebiyatta/anlayışta ve geleneksel düşünce tarzında “özünde dönücü olma niteliğini barındırmak” ortak paydasından hareketle dünya (felek) değirmene benzetilir. Ziya Paşa’nın aşağıdaki beyti bu durumun bir örneğidir:

Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır

Gûyâ içinde Âdem bir âvâre dânedir

[“Dünya” (felek) felaket yörüngesinde dönen, felakete sebep olan bir değirmendir. Avare insan bu değirmende tane (tahıl tanesi) gibidir.]

Ziya Paşa’nın şiirlerine sinen pesimist dünya görüşünün izleri, yukarıdaki ve yukarıdakine benzer beyitlerdeki inceliklerden yola çıkılarak sürülebilir.

Final, Cahit Sıtkı Tarancı’ya yakışır. İnce duyarlılıkların şairi Cahit Sıtkı “değirmen”den hareketle yaşadığı dünyayı ve bu dünyadaki yerini sorgular. Şiir beddua ile başlar. Bu durum şairin ruh halini özetlemesi bakımından önemlidir. Değirmene “suyun kurusun”, “kanadın kırılsın” der, onu canlı bir varlık gibi düşünür. Su, çarkları döndürdükçe; taş, öğütmeyi sürdürdükçe insanlar da acı çekmeye devam edecektir. Bu döngü, zamanla, hayatın bin bir yüzünü gizleyen perdeleri de ortadan kaldıracaktır.

İkinci dörtlükte dikkatler “değirmen”den “değirmenci baba”ya döner. Ondan kendisine kulak vermesini ister. Çünkü acılar gittikçe katlanmaktadır. Burada “değirmenci baba” ve “kuzum” ifadeleri Hristiyanlığı ve Hristiyanlıktaki tanrı anlayışını çağrıştırır.

İlk dörtlükteki beddua üçüncü dörtlükte değirmenci babanın şahsında yakarışa dönüşmüştür. “Değirmen”den “değirmenci”ye evrilen bakışlar bu dörtlükte genelleşmiş ve bütün bir kâinata içine almıştır. Hayat, şaire göre hiç bitmeyen “korkulu bir düş”tür artık. Şiirin öznesi, daldan düşmek isteyen olgun bir meyve gibi hisseder kendini; çünkü dünya yarı olmuşların, bilmeyenlerin, yanmayanların ve cahillerindir.

Şiirin gücü kendini ve değirmeni anlatmaya yeter, biz aradan çekilelim:

Suyun kurusun kanadın kırılsın değirmen
Yetişir beni öğüttüğün
Bırak cahilliğim saflığım gitmesin elden
Bilmek yanmakmış büsbütün

Ben ettim sen etme kuzum değirmenci baba
Boşuna değil bu telaş
Öğrettiğin acı şeyler gelmiyor hesaba
Mola ver dönmesin bu taş

Allahını seversen yarıda kes bu işi
Sürmesin bu korkulu düş
Rüzgâr dalda bırakır yarı olmuş yemişi
Tam olanı düşürürmüş

Değirmenlerden ses gelmiyor artık. Bir rengi daha soldu dünyamızın. Şiir en güzel imgelerinden birini daha kaybetti. Patika yollarımızı ot bürüse de içimizden bir yol hep değirmene çıkacak.


Muharrem Dayanc hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 2924 | E-posta

İlk Yorumu Siz Yazın
RSS Yorumlar

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.