HAYATIN ŞİİR ÇAĞI
Gençler ki bizim gelecekte gerçekleşecek rüyalarımız, geleceğe gönderdiğimiz içli mektuplardır.
Biz nasıl bizden öncekilerin geleceği olduysak onlar da bizi, hayallerimizi, ufkumuzu geleceğe taşıyacak birer “tohum” birer “öz”dürler. Onlar yoksa, gelecek de yoktur, biz de yokuz.
…
“Her yerde kar varken, gökten yere beyaz beyaz seranatlar yükselirken tam da şiir ve gençlik kavramları üzerine düşünme, yazma zamanı diyorum” içimden. “Niçin gençler, niçin şiir” diye soruyorum ve kendimce cevaplamaya başlıyorum bu ince ince yağan beyaz soruyu:
…
Çünkü, bir insan gençken yeni bilgilere ve yeni ufuklara daha açıktır.
Çünkü, bir insan gençken daha maceracı bir ruha sahiptir ve daha cesurdur.
Çünkü, bir insan gençken sürekli arayışlar içindedir ve bulduğuyla asla yetinmez.
İşte bu yüzden bütün önemli insanlar, büyük insanlar; “sanki orta yaşın üstündekilerden bir şey olmaz” diyerek hep gençlere yönelmişlerdir. Gençleri muhatap almışlardır.
Bu nedenle, bir insan “çocukluk” ve özellikle “gençlik” dönemlerinde ya kazanılır ya kaybedilir; ya insan olur, insanın ufku, umudu olur ya da yok olur.
…
“Gençler en çok neye ihtiyaç duyarlar” diye bir soru atıyorum ortaya ve düşünmeye devam ediyorum kelimelerden medet umarak.
Bilinen bir örnektir. Bir grup gence/öğrenciye “Dünyanın Yedi Harikası”nın ne olduğu soruluyor. Öğrenciler bir kısmında anlaşamasalar da en çok oyu şunlar alıyor:
Mısırdaki Piramitler,
Tac Mahal,
Amerika’daki Kanal,
Panama Kanalı,
Empire State Binası,
St. Peter’s Kilisesi,
Çin Seddi.
Anket kâğıtları toplanırken düşünceli bir öğrenci öğretmenin dikkatini çekiyor. “Liste yaparken bir sorunla mı karşılaştın?” diye soruyor öğretmen. “Evet” diyor öğrenci, “Kafamı toparlayamadım, o kadar çok harika var ki…”
“Neymiş onlar” diye soruyor tekrar öğretmen. “Bana göre” diyor öğrenci “Dünyanın yedi harikası:
Dokunmaktır,
Tatmaktır,
Görmektir,
İşitmektir.
Biraz daha düşünüyor ve devam ediyor öğrenci;
Hissetmektir
Gülmektir
Sevmektir.”
…
Harika bir cevap vermiş genç/öğrenci. Eserlerini, yapıtlarını değil, doğal varlıkları değil, insanı öne çıkarmış. İnsanın tozunu almış, insanı parlatmış veya insanla birlikte var olan ama zaman zaman unutulan, kanıksanan gerçek harikayı, mucizeyi öne çıkarmış.
…
Ve şimdi de ben devam ediyorum:
Konuşmaktır,
Düşünmektir,
Hayal kurmaktır veya bir hayali olmaktır,
Tiyatroya gitmektir, sinemaya gitmektir,
Şiir, roman, öykü, deneme yazmaktır,
Şiir, roman, öykü, deneme okumaktır…
…
Oysa en büyük harikadır en büyük mucizedir dil. İnsanları diğer varlıklardan ayıran en önemli ayıraçtır. Onunla yazarız, onunla düşünürüz, onunla konuşuruz, onunla severiz, onunla anlaşırız, onunla kızgınlıklarımızı ifade ederiz, onunla geleceğe bir şeyler bırakırız. Geçmişi bugüne, bugünü geleceğe onunla taşırız… Dilsiz insan, konuşamayan insan, düşünemeyen insan, yazamayan insan, ne kadar insandır?
...
Dilin bir inci, bir mücevher gibi işlenmiş hâline, kelimelerin tam da gerektiği gibi yan yana getirilmesine, yani fazlalıklardan arındırılarak kanatlandırılmasına, imgenin kelimeden oklarla hedefine mısra mısra gerilmesine şiir diyoruz. Bizden önce söylenmiş güzel sözlerden ilham alarak ekliyoruz;
Şiir, kelimeler dinidir.
Şiir, darası/fazlası alınmış sözdür.
Şiir, az kelimeyle çok şey söylemektir.
Şiir, fazlalıkların atılıp öz’ün yakalanmasıdır.
Şiir, modern hayatın âdeta köle hâline getirdiği günümüz insanına kelimelerle özgürlük kapıları açmaktır.
Şiir, sığınaktır.
Şiir, büyüdür, tılsımdır.
Şiir, kabalıktan/sıradanlıktan kurtulup insanlık katına yükselmektir.
Şiir aşkın ilk hecesi, şair onun kekemesidir.
Şiir, dilin çiçek açmasıdır.
…
İnsan, iç dünyasındaki zenginlikleri, dış dünyasındaki güzellikleri ancak sanat aracılığıyla ortaya çıkarabilir. Sanatçılar, oluşturdukları eserlere sonsuzluğun tılsımını/büyüsünü üflerler. Bu yüzden sıradan insanlar için sanat gereksizdir, anlaşılmazdır, lükstür. Ama olgunlaşmış, gelişmiş, insan olmuş yürek ve beyinler için sanatsız bir hayat, yani estetize edilmemiş bir hayat düşünülemez.
İşte, tam da bu nedenle insanoğlu;
Taşı ---------mimariye;
Çamuru ----seramike;
Boyayı-------resime;
Sesi ----------müzike;
Duyguyu ----dile;
Dili -----------şiire dönüştürmüştür.
…
Bu değişimi gerçekleştiremeyen milletler gelişemezler, değişemezler, olgunlaşamazlar, medenileşemezler. Kaba, sığ kalırlar ve hatta gittikçe daha da kabalaşır, sığlaşırlar.
…
Sanata, şiire, türküye kapı aralamak güzelliklere kapı aralamaktır, aralamak yetmez içine girmek gerekir. Girenler bir daha çıkamazlar, kendimden biliyorum…
Çünkü şiir bazen insanın kendisi olur,
Bazen rüyanın kendisi olur,
Bazen aşkın kendisi olur,
Bazen umudun kendisi olur,
Bazen hayalin kendisi olur
Bazen hayatın kendisi olur…
Dolayısıyla gençlerin ilk aralaması gereken kapılardan biridir şiirin büyülü kapısı.
…
Gençler şiir okuyorlarsa rahat uyuyun dostlar, şiir okuyan genç dimağlar vandallaşamazlar, dünyanın canına okuyamazlar. Şiire, şiirin saf dünyasına kapı aralayanlar, kötülüklere isteseler de bulaşamazlar. Bir çiçeği çiğneyemez, bir dalı kıramazlar. Bir kuşu ürkütüp, bir karıncaya basamazlar. Bir denizi kirletip, bir ırmağı kurutamazlar. Kısacası maviye kara çalamazlar.
…
Hayatın şiir çağı olan gençliğe, sanatın en dinamik ve içli sesi olan şiiri üflemek lâzım, gelecekte güzel sesler yeri ve göğü doldursun istiyorsak.
Muharrem Dayanc hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2346 | E-posta
|