“Dostlarýmý abartmýþým” dedi içinden, “yok yok aslýnda kendimi abartmýþým.” Gerçekleri zamanýnda tam da olduðu gibi içselleþtirememenin sonucu deðil mi biraz da abartý. Doðruydu, o da doðruydu, bu da doðruydu. Veya yanlýþtý, hepsi yanlýþtý. Ne fark ederdi. Ne anlamý olabilirdi, yaþananlarýn yanýnda söylenenlerin. “Sitem hep âþinâlardan (tanýdýk) gelir bigâneden (yabancý) gelmez” diyen þaire de cevap vermeli miydi, bilemedi. O senin zamanýndaymýþ dostum diyerek.
Kelimelerin aynasýndan yansýyan yine “abartýyorsun” uyarýsý oldu.
“Bir insanýn hayatý boyunca edinebileceði en büyük erdem, insanlarý ve olgularý olduðu gibi görme yetisidir. Olumlu veya olumsuz yönde abartmadan.” Vay be. Bu Tanpýnarvari cümlesinden dolayý kendisiyle gurur duydu. Ah bir de Aristo, “Dostlar, dost yoktur!” aforizmasýný çaðlar ötesinden kulaðýna fýsýldamasaydý. Kelimelerinin tadýný kaçýrmasaydý.
Kalemi býraktý.
Kâðýda, bana biraz müsaade dedi.
Aynayý ters çevirdi. “Acaba beni de abartan olmuþ mudur ki!” dedi duvardaki gölgesine. Yarý yolda býraktýðým. Son umut olarak numaramý çevirdiðinde telefonun titremesini duymamýþ gibi yaptýðým. Kalabalýklar içinde sesini iþittiðimde veya gözlerim yüzüne dokunduðunda “þimdi sýrasý deðil” dediðim, geçiþtirdiðim. Gönderdiði iletiye “yanýtla” sekmesine basarak iki kelimeyle de olsa cevap vermeye -gönül almaya- üþendiðim. Ziyaret etmek istediðinde kýrk dereden su getirip kibarca “sana ayýracak zamaným yok” duygusunu yaþattýðým. Üç kuruþa ihtiyacý olduðunu hissettiðimde deðme romancýlara taþ çýkaracak atraksiyonlara, kurgulara baþvurduðum. Evin ödemesi, arabanýn son taksidi, çocuðun yurt dýþý stajý diyerek sayýp sayýþtýrdýðým, savuþturduðum…
Kalem hissizleþti.
Kâðýdýn yüzü buruþmaya baþladý.
Yazýlarýnýzý dikkatle okuyorum efendim, büyük keyif alýyorum. Azizim, onlar nasýl cümleler öyle. Her cümlede hayaller mavi mavi þimþekler çakýyor. Hele betimlemelerin usta ressamlara tuvallerini kapattýracak kadar sahici ve renkli. Kelimeler elinde adeta bir demir ustasýnýn ateþe yatýrdýðý demirler gibi eriyorlar emrettiðin þekle giriyorlar. Dile can veriyorsun yazdýklarýnla, dilin estetik tarihine eðilecekler senin adýnýn en üstte büyük puntolarla yer aldýðý sayfalar açacaklar, bir dönemi senden önce ve senden sonra diye ikiye ayýracaklar.
En son hangi yazýmý okudunuz, sorusundan sonraki suskunluk geldi aklýna.
Parmaklarý uyuþtu.
Bilgisayarýn klavyesi bulanýklaþtý.
Dostum dostum güzel dostum,
Bu ne yaman çizgidir bu,
Bu ne çýldýrtan denge,
Yaprak döker bir yanýmýz,
Bir yanýmýz bahar bahçe…
Yüksek sesle dinledi þarkýyý. Bir kere daha dinledi. Daha, daha.
Yeni aydýnlanan gün onu bekliyordu. Göz göze geldiði, bahar þýmarýklýðýyla her tarafa gülücükler daðýtan güneþ daha bir kararttý içini.
Söz verdi kendisine Veysel’i de akþama dinleyecekti…
Dost kumaþýndan dokunmuþ yalnýzlýðýný giyindi.
Ýncecikten bir rüzgâr esiyordu, dallar meyveye durmuþtu, börtü böceðin acelesi vardý. Yeni açmaya baþlayan þeftalilere, zerdalilere, viþnelere, eriklere yalancýktan bir gülücük fýrlattý.
Döndü bir kere daha fýrlattý.
Cebinde yerli yersiz þarký söylemeye baþlayan münasebetsizi duymadý bile.
…
Günlerden cumaydý.
Muharrem Dayanc hakkýndaki diðer yazýlar Gösterim: 2225 | E-posta
|