ŞİİR
Karanlığın içindeki ışık, insanın içindeki can neyse, kelimenin içindeki şiir de odur. Tek başına tam bir aydınlığa bürünemez kelime, içinde ne kadar imge rüyaya durmuş olsa da. Onu kelime dünyasından uyandırıp sonsuzluğa uçuracak sihirli bir dokunuşa muhtaçtır, yeni bir hayata doğuracak anaç bir duyarlığa.
…
İnsanlık boşlukları şiirden bir sesle dolduramadığı için kaybetti, geçmişini, geleceğini, bugününü. Güzelliklere açılan kapılar bu yüzden sırt çevirdi insana. Oysa, hayatın katılığına ve acımasızlığına sunulmuş ipeksi bir pansumandı şiir. Yürekten sızan düş kırıklıklarına sürülen merhemdi. Şefkat eliydi.
…
Üstünü okşamak değil ruhuna inmekti hayatın, gerçeğin hatta hayalin. Ruhundan aldığı kıvılcımla sevgiye hasret ufukları tutuşturmak, ışığı özleyen karanlıklara umut olmaktı. Bilinçaltının saltanatını yıkıp baştan ayağa şuur kesilmekti. Ve böylece yeni bir bilince kanat çırpmaktı.
…
Kekeleyen harflere, hecelere, kelimelere, cümlelere, paragraflara, hayallere, düşüncelere var olmayla birlikte bir ve bütün olmanın tılsımını üflemekti şiir. Parçalanan aynalara yeni yüzler, kırılan gönüllere yeni muştular, çorak umutlara yeni cemreler düşürmekti. Cennetin de cehennemin de araf’ından kurtarmaktı insanı.
…
Bazen kuş kanadıydı, bazen aslan pençesi. Bazen deniz köpüğüydü, bazen bulut heybesi. Bazen rüzgâr fısıltısıydı, bazen ateş uğultusu. Bazen yağmur gevezeliğiydi, bazen yıldız sessizliği. Bazen bir elin sıcaklığıydı, bazen bir özlem eşiği. Çocukların gözbebeğine kaçmış mahmur bir maviydi şiir.
…
Denize açılmış kaptan, limanda bekleyen yolcu. Toprakla gökyüzü arasındaki uçurum. Torunla dede arasındaki geçit. Yarım kalmış çağ, eksik bırakılmış çocukluk. Uğruna türküler yakılan bir hak inançtı şiir.
…
Sürgüne gitmiş bir şehzade bugün yaban dillere.
Leyla’nın gözlerinde çöl, Şirin’in sözlerinde dağ, Beatrice’nin gülüşünde cennet, Belkıs’ın mühründe âyet, Zeliha’nın sarayında cinnetti. Tahta çıkan prensti sözcük ülkesinde eskiden. Zamanın varisi olsa da mekânın metruğu şimdi. Toprağa ruh veren gül muştusuydu...
Haydi git Lavinia, sana yer yok bu dünyada.
…
Bir çiçek olacaksa gül olurdu, renk olacaksa mavi, organ olacaksa göz, sığınak olacaksa kalp. Kitap olacaksa gönül, kuş olacaksa güvercin, ay olacaksa ramazan -kadrini içinde taşıyan-, yıl olacaksa senetü’l hüzün.
Sabırdan işlenmiş zırhı, binbir kale fethetmiş kalkanıyla, hırs ve şehvet ovasında giriştiği savaşı kaybetti şiir. Beden ruhu yendi, madde anlamı. Batı Doğu’yu yendi, gerçek rüyayı bu savaşta.
…
Viyana’da uyuyup İstanbul’da uyanmaktı şiir.
Dünya denen ziyafet sofrasından aç kalkmaktı.
Romana inat, insana inat.
Muharrem Dayanc hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1963 | E-posta
|