Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Hanefi Yontar'ın ardından
Perşembe, 03 Aralık 2015

HANEFİ YONTAR’IN ARDINDAN

 

“Yıllar önceydi. Bir akrabamızın kapımıza bakan evi, titiz araştırmalar sonucunda kiraya verilmişti. Kiracımız bize ve coğrafyamıza oldukça uzak, yabancı bir iklimdendi. Tedirginlikten ve ortama alışamamaktan olacak, neredeyse bir hafta evden dışarıya çıkmayan bu kiracılarımızı zamanla tanımaya başlamıştık. İki çocuklu ailelere bile sıcak bakmazken yeni komşumuzun altı çocuğu gözümüzden kaçmıştı. Yapacak bir şey yoktu, olan olmuş, taşınan taşınmıştı. Önyargılarla geçen birkaç aydan sonra tanıdıkça sevdik bu insanları ve sanırım sevildik de.

Konumuza gelelim. Evin hanımı kısa sürede annemle -ana kız gibi- samimi oldu. Gurbete uğurladığı kızına şöyle dua etmiş meğer annesi: “Kızım, inşallah gittiğin yerde beni aratmayacak bir insanla karşılaşırsın. Müşkülünü halleder, dertlerine çare bulur… Sana destek olur…

Hayatını hep başkaları için fedakârlık yapmaya programlamış ve mutluluğu bu şekilde yakalamaya alışmış olan annem komşumuzu, yedi kız kardeşimden sonra, sekizinci kızı gibi görmüştü. Biz de çocuklarını kardeşlerimiz gibi…

Niçin anlattım bunları, şunun için: (öğretmen olarak çalıştığım) Bartın’dan (araştırma görevlisi olarak) Eskişehir’e gelirken belki de kafamdaki en büyük soru işareti burada kimlerle ve hangi zorluklarla karşılaşacağımdı. Çok sıkıntı çekmiştim Bartın’da. Annemin duaları hep kulağımdaydı: “Allah seni hep iyi, güzel insanlarla; Allah korkusu olan insanlarla karşılaştırsın!” Duaya çok inanırım, hele bu, bir de anne duasıysa.

Annemin kabul olmuş duasıydı onlar. Hele babamı öbür âleme uğurladıktan, bu kaybedişin içimde açtığı boşluğu yüreğimde hissetmeye başladıktan sonra, ‘baba yarısı’ydı onlar. Hani insan babasından annesinden ayrıdır, onlara çok uzaktır, ama olsun. Onlar ordadır, onlar sağdır, onlar vardır. Gelmeleri gerektiğinde koşa koşa gelirler. İşte bu duygunun baba ayağını kaybedince, onlardı benim hayatımda bu boşluğu dolduranlar. Hocalarım oradaydı, dağ gibi duruyorlardı. Sağdılar, vardılar, gelmeleri gerektiğinde ‘gel’ bile demeden koşa koşa gelirlerdi.

Edebiyatla ilgili sıkıntılarımın, boşluklarımın önemli bir bölümünü onlarla doldurdum. İyi bildiğimi zannettiğim şiirin birçok karanlık noktasını onlarla yeniden keşfettim. Edebiyatı sadece kuru ve ezbere bir bilgi yığını olmaktan onların sayesinde çıkardım. Yine edebiyatın bir tarafının sanata, diğer tarafının bilime açıldığını, onların yönlendirmeleriyle fark ettim. Yeni açılan üniversitelerde genç akademisyenlerin en çok ihtiyaç duydukları bir bilge insan ve bir bilge hoca ihtiyacını onlarla doldurdum. Yazdıklarımı önce onlara okudum, yazmayı düşündüklerimi ilk onlara danıştım.”

Yukarıdaki cümleleri bundan on sene önce Saadettin Yıldız ve Hanefi Yontar hocalarım için yazmaya başlamışım, ama şu anda hatırlayamadığım bir nedenden dolayı tamamlayamamışım. Tıpkı, Saadettin Yıldız hocamın yarım kalması gibi hayatta. Yazıyı tamamlamak için 2015 yılının kasım ayını beklemem gerekiyormuş.

Kasım ayının üçüncü pazar gününde, zihnimizde birbirlerinden hiç ayrı düşünmediğimiz bu iki insandan birini, Hanefi Yontar hocamızı, ebedi âleme uğurladık. “Ölümden korkmuyorum, çünkü ben hayatımda hiç kul hakkı yemedim ki!” diyen bu güzel insan annesiyle buluştu, akrabalarıyla buluştu. Bu buluşmanın kıskanılacak ve imrenilecek kadar güzel olduğunu ben biliyorum, siz de bana itimat edin.

Hanefi Yontar kimdi? Nasıl yaşadı? Nelere değer verdi? Bize düşen gölgesi neydi? Hoşgörüsüne sığınarak, ruhundan istimdat ederek bendeki “O”ndan bahsedeceğim bugün.

Abartıyı hiç sevmezdi, hemen uyarırdı biraz itidal çizgisinden koptuğumuzda, ama yüzünü hiç terk etmeyen gülümsemesini de elden bırakmazdı. Bu yüzden onu anlatacak yazıda söz terazisini çok dikkatli tutmak gerek.

Kendi lügatını oluşturmuş insanlardandı. Çocuklarının, öğrencilerinin, sevdiklerinin, dostlarının, hocalarının ya kendince ayrı bir adı vardı ya sıfatı. Biraz dikkat ederek hemen çözüverirdiniz onun dilini. İçinde sevgi, incelik ve nükte barındıran bu isim veya sıfatlarda asla küçük görme veya tahkir olamazdı. Yakın dostu Saadettin Yıldız doğal olarak en çok ismi, sıfatı hak eden insandı. Bazen adını kısaltır “Sadi” derdi ona, bazen “Reis”, bazen “İhtiyar”. Öylesine kendi dillerini ve esprilerini üretmişlerdi bu insanlar, temelini saygı ve sevginin oluşturduğu ikinci bir dil oluşmuştu aralarında. Çok severdi Vahit Türk hocayı. Bir kere bile soyadıyla birlikte adını andığına şahit olmadım, “Bizim Vahit”ti o. Hasan Çebi, daha adındaki heceler tamamlanmadan tebessüm ettirirdi onu, o da “Bizim Hasan”dı. Sedat Yurtseven adı da gözlerinin parlamasına yeterdi ve o da “Bizim Sedat”tı. “Hoca” kelimesinin tek karşılığı vardı hayatında; “Necmettin Hacıeminoğlu”.

Ya öğrencileri? Onlar kızlı erkekli “evlat”tı. Çok kızdığında ağzından duyduğum en ağır ifade “sıpa” olurdu, ama hemen arkasından “ne yapacaksın sıpa da olsa evlat” der yumuşatırdı kelimelerinin kendince sert çıkan köşelerini. Bölümün bayan araştırma görevlileri onun kızı, bizse erkek çocuklarıydık. Bu öyle laf olsun diye takınılan bir büyüklük taslama hadisesi değildi. Evlatlardan veya çocuklardan biriyle bir yere gidildiğinde asla para harcatılmazdı bu insanlara.

Onunla yaşadığım ve daha sonra hikâyeye dönüştürdüğüm bir olayı sizinle paylaşmak isterim.

Bir yaz günü Eskişehir’in tanınmış kebapçılarından birisine gitmiştik. Klima olduğunu duyunca doğal olarak ikinci katı tercih ettik. Mekân biraz basıktı ve yan tarafımızda üniversite öğrencisi oldukları her hallerinden belli olan beş altı kız oturuyordu. Şamata, gırgır gırla gidiyordu. Sohbetin seviyesi hocanın yüzünü daha baştan ekşitmeye yetmişti. Neden sonra bunlarla aynı yaşta bir garson kız beliriverdi merdivenlerin başında. Siparişleri almak için gelmişti. Önce yanımızdaki masaya sordu garson kız ne almak istediklerini. Üniversite öğrencisi olan kızlar aşağılar bir tavırla “anlat bakalım” dediler “menüde neler var.” Garson kız çorbalardan başlayarak, kebap, tatlı ve içeceğe kadar bütün menüyü tek tek saydı. Yan masaya kulak kabarttıkça hocanın yüzü her dakika biraz daha ekşiyordu. Kızlardan biri susuyor diğeri konuşmaya başlıyor, bazen üçü birden konuşuyor ikisi gülüyor, bazen ikisi konuşuyor üçü kahkaha atıyordu. Tekrar tekrar anlattırıyorlardı garson kıza o da “tamam efendim” diyerek baştan başlıyordu menüyü saymaya. En son “ya öyle mi”, “vay vay” gibi garson kızı küçümseyici nidalar belli belirsiz bir şekilde kulaklarımıza çalınır çalınmaz büyük bir hışımla masadan kalktı ve “terbiyesizler” dedi hocam. Seri ve kızgın adımlarla mekânı terk ettik. Ne kadar uğraştıysam da orada kalmaya ikna edemedim hocamı. Hatta sözü biraz uzatınca bana da haddimi bildirdi; “Babalarının parasıyla buraya gelip, belki de ailesini geçindirmek için çalışan bir kızı küçümsemek, ona saygısızca davranmak onların hakkı mı”, dedi. Yürüdük. Hiçbir şey konuşmadan bir saate yakın yürüdük. En son ayrılmadan önce başını kaldırdı ve yedi kelimelik bir cümle kurdu. Dünya durdukça zihnimden silinmeyecek bu yedi kelime şöyle yan yana dizilmişti: Ben bu akşam da yemek yiyemem arkadaş.

Çok insan tanımıştım, çok büyük görmüştüm ama hassasiyetin ve inceliğin bu kadarına ilk defa tanık oluyordum. O akşam ben de yemek yiyememiştim.

Sevdiklerine takılmayı çok severdi.

Masamın üzerinde kargodan yeni gelmiş dergileri görüp “nerden buldun bunları, bu kadar dergiye ne gerek var,” gibi sözlerle bana takılınca “aboneyim hocam” dedim “ayağıma geliyor”. “Hiçbir şeye abone değilim”, dedi. “Belki farkında değilsiniz ama hayata abonesiniz hocam” dedim ve ekledim: “Güneş her gün sizin için doğuyor, rüzgâr sizin için esiyor, tâ uzaklardan mutluluklar sizin için geliyor”, diye sözü uzatınca o meşhur gülüşüyle gönlümü alıp elleriyle yüzümü okşadıktan sonra “sen şiir yazmadan ben gideyim” dedi. Bilmişti, bu bahis daha sonra ona ithaf edilen bir şiire dönüştü:

Ben hayata aboneyim

Güneş her gün benim için doğar

Benim için eser rüzgâr

Tâ uzaklardan benim için

Sırf benim için gelir mutluluklar...


Ben hayata aboneyim

Elimin sıcaklığı bundan

Yüreğimin sıcaklığı bundan

Bundan gözlerimin içinin gülmesi

Umutlarımın yeşermesi bundan...

Soğuk şubat rüzgârlarının estiği süreçti. Bir yöneticimiz kendisi fen bilimleriyle uğraştığı hâlde bizi gördüğü her yerde, “ben de edebiyatı en az sizin kadar bilirim, lisede edebiyat okudum.” der ve kendisini de buna inandırırdı.

Yine bir toplantıda aynı cümleler tekrarlanınca sözü kibarca aldı hocam. “Ben de fen bilimlerini iyi bilirim.” Yöneticimiz şaşırdı, “nasıl yani” dedi. “Anlatayım” dedi “hocam”, “lisede biyoloji okudum, hatta birkaç fare ameliyat etmişliğim de var!”

O günden sonra “ben de edebiyatı en az sizin kadar bilirim” sözünü bir daha duyduğumu hatırlamıyorum.

Zor zamanda konuşacak, doğruyu muhatabının gözlerinin içine baka baka söyleyecek kadar yürekli insandı.

Güzel giyinir, giydiklerini kendisine yakıştırırdı. Öyle titizdi ki, tozlar onun takım elbisesine konmamak için yön değiştirirlerdi. Baş ve orta parmağıyla ceketindeki tozları silkelemesi gözümün önünden hiç gitmez. Ayrıca, otuzüçlük tesbihi elinden düşmezdi. “Hocam, en büyük hayalim bir gün sizin gibi otuzüçlük tesbihle sınıfa gitmek” deyince bayağı bir gülmüştü.

Hafızamdaki şiirleri zamanlı zamansız, yerli yersiz okumam bahsinde bana bir ders vereceğini hissediyordum. Yine ezbere şiir okuduğum bir gün şiir okumam bittikten sonra gülerek ve gözlerimin içine bakarak şunları söyledi: Evlat şiir ezberlemeyi bırak, onu kaset de yapıyor, anlama kafa yor!

Merhamet sahibi bir cömertti ve maddi durumu iyi olmayan öğrencileri tek tek bilirdi. Bu öğrencileri kırmadan incitmeden ya yemek ya kitap ya yol parası koyardı ceplerine. Almak istemeyenleri, “öğretmen olunca ödersin evlat” sihirli cümlesiyle ikna ederdi.

Eğitim ve kültür hayatımız son idealist neslini de ebedi âleme uğurluyor. Öğrenciyle öğretmen arasındaki uçurum her gün biraz daha büyüyor. Dimağına bilgi, yüzüne gülümseme, ağzına şiir yakışmayan insanlar biraz daha karartıyor dünyamızı.

Kendime söz verdim hocam, bu yazıda mümkün olduğunca az kullandım ölüm kelimesini. Ölümün, insan olarak hayatını tamamlayanlara sunulan en büyük armağan olduğunu biliyorum. Senin istediğin gibi bir yazı yazmaya çalıştım, orada da imtihana çekilmenin olduğunu hiç aklımdan çıkarmadan.

Bir duanın karşıma çıkardığı bu güzel insandan dualarınızı eksik etmeyeceğinizi biliyorum.

 

NOT: Fotoğrafları büyültmek için üstüne tıklayınız!


Muharrem Dayanc hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 3379 | E-posta

Yorumlar (9)
RSS Yorumlar
1. 03-12-2015 20:44
HANEFİ YONTAR
Dünyada tanıdığım üç derya insan:SADETTİN YILDIZ,HANEFİ YONTAR,VAHİT TÜRK.HAKLARINI ASLA ÖDEYEMEM.ALLAH ONLARDAN BİNLERCE KERE RAZI VE HOŞNUT OLSUN..
Yazar MUSTAFA KAYA (Misafir)
2. 03-12-2015 21:16
Hanefi yontar ve saadettin yıldız
Çanakkale Eğitimde Her iki güzel insanın öğrencisi olduğum için çok şanslıyım.Hanefi hocama Allah tan rahmet, Saadettin hocama da sağlıklı uzun ömürler dilerim. Sizin de bu güzel yazınız için teşekkür ederim.
Yazar ömer (Misafir)
3. 03-12-2015 22:22
Çok değerli bir insandı
Hanefi hocam hem dopdolu bir hoca hem de çok iyi bir insandı.
Yazar İsmail erbek (Misafir)
4. 03-12-2015 22:40
Çok değerli bir insandı
bana sanati iliklerime kadar hissettiren hocam,yureginize saglik nefessiz okudum...
Yazar zeynep (Misafir)
5. 03-12-2015 23:03
Çok değerli bir insandı
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.
Yazar Yusuf Murat ERK (Misafir)
6. 04-12-2015 00:52
Çok kıymetli meslektaşım, Ağabeyim
Çomu Eğitim fakültesinde uzun yıllar birlikte çalıştık.Onu anlatmak için çok fazla uğraşmama gerek yok. Gerçekten, Adam gibi adamdı. Alanında çok iyi idi. İnsan olarakta mükemmel birisiydi. Allahın Rahmeti onun üzerinde olsun. Çok erken gitti çok.
Yazar zeki Ayan (Misafir)
7. 04-12-2015 13:46
nurlar içinde yat hanefi hocam
Bundan yaklaşık 13 yıl önce öğrencilik hayatımın güzel diyebileceğim dönemlerinde tanıdım ben Sayın Hanefi hocamı. Sayın diyorum çünkü saygıdeğer kelimesi ile müstesna bir kişilik idi kendisi. Üniversiteyi kazanmış hatta ikinci bir dal okuma fırsatı elde etmiştim. Hem çok heyecanlı hem de bir o kadar korkak... Çünkü tanıdığım arkadaşlarımdan öyle yorumlar duymuştum ki bunlar gerçekten bölüme yeni girmiş birinin heyecanını korkuya çevirmeye yeterdi. Anlatılanlara göre soyadı ile müstesna bir kişilikti. Bu durumu -sözde-sınavlarda daha iyi anlayacaktım. Dinlediğim onca yorumdan sonra kalp atışlarımı kulaklarımda hissettiğim o gün yani ders günü gelmişti.  
 
İlk dersim şahsına nevi ses tonu ve anlatım tarzı olan Muharrem Dayanç hocamdı. İnanılmaz bir enerjisi vardı. Nasıl edip başarıyor -bilmiyorum ama-bütün sınıfı sanki bir sihirbaz gibi etkisi altına alıyordu. Anlattığı dersler hâlâ hatırımdadır. İkinci dersimiz saygıdeğer Hanefi Yontar hocamındı. Derse girdiğinde ütülü, tertemiz takım elbiseleri ve gömleği ile otuzüçlük tespihi ilk dikkatimi çeken şeylerdi. Beklediğim hatta korkuyla beklediğim bir hoca olup olmadığına karar vermek için dersini dinlemek yetmişti. Hocaların hocası olarak atfedilen –ve bu tabire sonuna kadar katıldığım- Sadettin Yıldız hocamla birlikte oturduğu odasına ilk kez girdiğimde odanın her bir tarafında onlarca kitapların yer aldığı kitaplıklar dikkatimden kaçmamıştı. Sadettin Yıldız hocamla tatlı atışmalarına şahit olduğum bu odada görülmez bir samimiyet ve o derece saygı vardı. Üniversitede hoca ne demekti ben bu odada öğrendim.  
Tam bir beyefendiydi. Kızdığında ağzından bir müddet hiçbir kelam çıkmaz, sadece tespih taşlarını tek tek çekerken çıkan ses duyulur, \"evlattttt\" sözünün ardından diyeceği her bir kelimeyi ölçüp tartarak konuşurdu. Bakışları sertti ve keskindi. Ancak ardından hafifçe gülümseyip yumuşak bir ses tonu ile derse kaldığı yerden devam ederdi. Tahtanın önünde dikilerek ya da sınıfın içinde gezinerek dersini anlatır doğru dürüst sandalyeye oturmazdı. Ses tonu hâlâ kulaklarımda yankılanmaktadır. 
 
Lügatinde yüksek not niye bir kavramın yer almadığını iddia edenler için söylemeliyim ki aslında onun bizi bölüme yakışır ve topluma layık birer nefer olarak görmek istemesinden başka bir derdi yoktu. Mükemmeliyetçiydi. Ne yapılacaksa hakkıyla olmalıydı. Yoluma ışık tutan hocalarımdan biriydi saygıdeğer Hanefi Yontar.  
Nurlar içinde yat hocam…
Yazar zeynep kösteloglu çiftçi (Misafir)
8. 11-12-2015 21:31
nurlar içinde yat hanefi hocam
Yardımcı Doç.Hanefi Yontar, ders Eski Türk Edebiyatı 
 
Hocamız tam bir eski otorite, müthiş espriler, iğnelemelerle çok zevkli geçen derslerden biri... 
 
Kıvanç diye biraz patavatsız bir arkadaşımız dersin ortasında sanırım ihtiyacı vardı ki masada oturan Hanefi hocamıza yöneldi. 
 
Büyük bir cesaretti ki dikkatler Kıvanca döndü,hocamıza yaklaştı hoca da çıkabilirsin dedi. 
 
Kapıya yönelen Kıvanç heyecandan olsa gerek çıkarken kapıyı çaldı,tık tık 
 
Hanefi Hoca durur mu? 
 
-Çııııkkk
Yazar Hakan Ertürk (Misafir)
9. 12-12-2015 08:33
HANEFİ HOCAM
DĞERLİ HOCAM KELİMELERLE SİZİ ANLATMAK NE KADAR ZOR.AKADEMİK KARİYERİNİN YANINA İNSAN OLMAK GİBİ YÜCE BİR SIFATI LAYIKIYLA TAŞIYAN NADİR İNSANLARDANDI.BİZİM ÜZERİMİZDE ÇOK BÜYÜK EMEĞİ VAR 1994/1998 ÇANAKKALE 18 MART FEN EDEBİYAT TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİ ADINA
Yazar SELMAH AKTAN DÖNER (Misafir)

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.