Son Yorumlar
Son Þans, Tekrarý 105 Yýl Sonra
Bilgi
Yazým içeriði ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazý olmuþ. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu þekilde, canlýlarýn hangi amaçla bayýltýðýný bilmeden ve sonrasýnda...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLÝ
ORADAKÝ YURTTAN ÞÝKAYET GELMÝÞTÝR BELEDÝYEYE BELEDÝYEDE GEREKENÝ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de deðiþim baþlýyor!
MÜTEAHHÝT
GEYVE TEÞKÝLATI TAMAMEN DEÐÝÞMELÝ MÜCAHÝTLÝKTEN MÜTEAHHÝTLÝÐE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüþtü
dileðimizdir
sayýn Murat Kaya; TCDD'nýn genen müdürü ile görüþürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Yunus Emre Belgrad'da
Çarþamba, 30 Aralýk 2015

YUNUS EMRE BELGRAD’DA

 

Son dönemde baþarýlarýyla en çok dikkatimi çeken kurumlardan biri Yunus Emre Enstitüsü. Bosna’da bir yýl bu enstitü adýna görev yapmamýn, uygulamalarýna bire bir tanýk olmamýn görüþlerimde elbette etkisi var, fakat hüsnüzannýmýn sadece bu bir yýllýk izlenimlerden oluþtuðu düþünülmesin. Bosna’dan döndükten sonra da, her gün yeni yeni atýlýmlarýna þahit olduðum bu kurumun, Türk dilini, kültürünü, sanatýný, edebiyatýný, müziðini, tarihini dünyaya taþýma ve anlatmada ne kadar olmazsa olmaz bir konuma doðru ilerlediðine gözlerimle tanýklýk ettim, etmeye de devam edecekmiþim gibi görünüyor. Anlatmaya çalýþtýðým þey, fikirlerimin her gün daha bir geliþip olgunlaþmasý. Elbette kültürel ve sanatsal baðlamda insanýn insana ulaþmasýndan, dokunmasýndan bahsediyorum. Ne mi oldu, kampüsümüz (ESOGÜ) rengârenk çiçekler açtý mesela. Bosna’da daha çok Boþnak öðrencilerle haþýr neþir olan ben, burada dünyanýn hemen her yerinden gelen gençlerle karþýlaþýnca bu projeye olan inancým, güvenim daha da önemlisi saygým arttý.

Yukarýda anlatmaya çalýþtýklarýmý da içinde barýndýran bir sürprizle karþýlaþtým geçen gün. Yunus Emre Enstitüsü’nün burslu öðrencisi olup üniversitemize öðrenim görmeye gelen öðrenciler dersimi bastýlar. Nasýl “Hayýr” diyebilirdim dersimi dinlemek isteyen birbirinden aydýnlýk bu yüzlere? Tersliðe bakýn, derse baþlamak üzere olduðum sýnýfta bir kiþilik bile boþ yer yoktu. Ne yaptýk ne ettik, önce gönlümüzden sonra sýralardan yer açtýk ve bir buçuk saat ayný havayý teneffüs ettik bu güzel insanlarla. Bosna tecrübemden hareketle tane tane ve yavaþ yavaþ anlattým dersimi. Misafirlerimi de ayrý tutmadým bu bilgi þöleninden. Onlara da söz verdim, onlarý da dinledim, onlarýn da sorularýný yanýtlamaya çalýþtým.

Konumuz Tanzimat döneminin öncü þahsiyetlerinden Münif Paþa’ydý(1830-1910). Hayatýný, bilimin ve eðitimin önemini anlatmaya adamýþ bu insaný liseden çok da dolu gelmeyen gençlere anlatmak elbette kolay deðildi. Ev sahipleriyle misafirler arasýnda dile hâkimiyet dýþýnda çok da fark yoktu anlayacaðýnýz.

(Altý dil bilen Münif Paþa, 1859 yýlýnda, Tanzimat’tan sonraki ilk edebi çevirilerden biri olan Muhaverât-ý Hikemiyye’ye imza attý. Üç defa Maarif Nâzýrý oldu, zamanýnýn ‘Osmanlý Bilim Derneði’ni -Cemiyet-i Ýlmiye-i Osmaniye’yi- kurdu ve bu dernek adýna Mecmua-i Fünûn’u çýkardý. II. Abdülhamit’e iktisat dersleri verdi vb.)

Münif Paþa’nýn çocukluk ve gençlik yýllarýný Mýsýr’da (Kahire’de) geçirmesi, bu sürecin Kavalalý Mehmet Ali Paþa’nýn Mýsýr Valisi olduðu zaman dilimine denk gelmesiyle payitaht arasýnda bilgiden bir bað kurmak zorundayým. Çünkü iþin püf noktasý biraz da buradaydý. Kelimelerden kurduðumuz köprülerle II. Mahmut (1808-1839) dönemine doðru yol almaya çalýþýyorduk hep birlikte. Tarihe biraz meraklý olanlar, yenilikçi bir padiþah olan II. Mahmut’un; askerlik sahasýndaki ihtiyaçlarý karþýlamak için Avrupa’ya öðrenci göndermek, yeni kurulan ordunun (Âsâkir-i Mansûre-i Muhammediye) doktor ihtiyacýný karþýlamak için Týphâne açmak, Mýsýr’da çýkan gazetenin (Vakayi-i Mýsriyye) benzerini Ýstanbul’da çýkarmak (Takvim-i Vakayi) gibi ýslahatlarýnýn birçoðunda Kavalalý’dan etkilendiðini bilirler. Ayrýca bu bahsin özünde, sadece etkilenme deðil, bu iki devlet adamýnýn gizliden gizliye rekabeti de vardýr.

Münif Paþa’nýn, Avrupa’yý bu kadar yakýndan takip eden ve yaptýðý yeniliklerle Ýstanbul’u kendisini örnek almak/taklit etmek zorunda býrakan bir vali zamanýnda Kahire’de bulunmasý onun ufkunu açmýþ, kiþiliðinin oluþmasýný derinden etkilemiþtir.” gibi cümlelerle konuyu izah etmeye çalýþýrken mevzu ister istemez Osmanlý’nýn son dönemine doðru akmaya baþladý. Bir an misafirlerimin Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Karadað gibi Balkan ülkelerinden geldiklerini hatýrladým. Balkanlar, medeniyet tasavvurumuzu hayata geçirdiðimiz, birikimlerimizi insanýna, topraðýna-taþýna nakýþ nakýþ iþlediðimiz bir coðrafya, buna iki yýl önce bütün yönleriyle þahit olmuþtum.

Ders devam ediyordu.

Evet, biz Osmanlý’nýn torunlarýyýz, ama siz de Osmanlý’nýn torunlarý sayýlýrsýnýz.” dedim kurduðum cümlenin anlamýný zihnimde çok da tartmadan. Amacým, misafirlerimi dersin içinde tutmanýn yaný sýra, “Burada olduðunuzu unutmadým.” mesajýný da vermekti onlara. Ama beklemediðim bir þey oldu, cümlem biter bitmez. Misafirlerimden biri, “Sayýlýrsýnýz da ne demek hocam!” demez mi? Sýnýftaki gözler sesin geldiði tarafa çevrildi. Devam etti misafirim, “Biz, beþ yüz sene Osmanlý idaresi altýnda yaþadýk, bundan da onur duyduk. Elbette biz de Osmanlýyýz.” Takdirle þaþkýnlýðýn, dalgýnlýkla mahcubiyetin birbirine karýþtýðý bir ses tonuyla “Haklýsýn.” diyebildim ancak, “Haklýsýn.”

Kýsa bir sessizlikten sonra, zaman zaman Osmanlý’ya karþý takýndýðýmýz olumsuz tavýrlar, bilgiye ve belgeye dayanmayan haksýz eleþtiriler geldi aklýma. Ýnsaf ölçülerini aþan deðerlendirmeler, hükümler geldi. Bir öðrencim bu sessizliði bir hafta önce verdiðim örneði hatýrlatarak bozdu. Bir önceki derste söz II. Abdülhamit’e gelmiþti. Abdülhamit’e düzenlenen suikasttan, daha sonra bu tuzaðý kuran insanlarý Tevfik Fikret’in yüceltmesinden, bütün bu olanlarýn arkasýndaki Ermeni parmaðýndan bahsetmiþtim. Birkaç cümle kurmuþtum kendimce ve bu çözümlemeleri yaparken þunlarý demiþtim özetle: Dünyada iki millet Abdülhamit’i sevmez, biri Ermeniler diðeri biz. Ermenileri anlýyorum ama bizim, özellikle bilimle uðraþan aydýnlarýmýzýn Abdülhamit ön yargýlarýný, düþmanlýklarýný anlayamýyorum.

Mesele bir padiþaha karþý takýnýlan olumsuz tavýr deðildi sadece, zaman zaman belge ve bilgilerin önüne geçen ön yargýlardý. Bilginin konuþacaðý yerde duygularýmýz konuþuyordu. Gerçeðin deðil, kendi ön yargýlarýmýzý doðrulatmanýn peþindeydik.

Erasmus programýyla yurt dýþýna giden bir öðrencimin yaþadýklarýný anlatma zamaný gelmiþti.

Avrupa’nýn birçok yerinden gelen gençler yine bir Avrupa ülkesinde yarým sömestr için buluþurlar. Ýlk günler daha çok gençlerin birbirlerini tanýma seanslarýyla geçer. Sadece görsellikler alýnýp satýlýr bu ilk zamanlarda. Seviye, “þu ne kadar güzel, þu ne kadar karizmatik” yaklaþýmlarýnýn bir adým ötesine geçmez. Belli bir süre sonra, iç dünyalara, tarihlere, kültürlere yolculuk baþlar. Herkes geldiði ülkeyi pazarlama derdine düþer biraz.

Böyle bir arkadaþ ortamýnda öðrencim, “Ben Türküm!” der. Masadaki en güzel kýz kaçar gibi bir tavýrla bir adým geriye çekilir ve orada bulunan herkesi buz kestirecek þu cümleleri kurar:

-Siz, beþ yüz sene memleketimizi iþgal ettiniz, bizi sömürdünüz. Sizinle ayný masada oturmak bile

Bir dakika” der öðrencim, “Lütfen bir dakika, size iki küçük sorum olacak, ondan sonra Belgrad’a kadar yolunuz var.

-Siz þu anda hangi dili konuþuyorsunuz?

-Sýrpça!

-Dininiz?

-Ortodoks, Hristiyan!

Hý, öyle miii” der, devam eder sözlerine:

-Demek hâlâ Sýrpça konuþuyorsunuz, dininiz Hristiyan, mezhebiniz Ortodoks. Ýddia ettiðiniz gibi beþ yüz sene sizi sömürseydik; size zulmetseydik, þu anda siz de milletiniz de Türkçe konuþuyor olurdunuz, dininiz de Ýslâm olurdu

En koyusundan sessizlik yayýlýr masadan bütün dünyaya.

Ön yargýlar dünyayý doldurmuþ. Bu tür iddialarý akýlcý yöntemlerle, belge ve bilgilerden hareketle berhava edecek Mustafalara ne kadar çok ihtiyacýmýz var. Elbette yanlýþlarýmýzý, eksiklerimizi ortaya koyacak ama derûn-ý kalbimize de makes olacak, birkaç dil bilen ama en yeni araç-gereç ve metotlarla genç dimaðlarý Türkçeyle buluþturacak Mustafalara…

Hatta kampüsteki misafirlerimizi hâlâ fark etmeyen dostlara da bu iþin hakikatini anlatacak; propaganda yapan deðil, kýrk gün ayný türküyü çýðýran deðil, ezberleri tekrarlayan deðil, yýlda bir bile yüzünü çevirmediði þiiri aðzýna yakýþtýramayan deðil, karþýlaþtýrmalý ve en yeni yaklaþýmlarla deðerlerimizi dünyaya tanýtacak, aktaracak Mustafalara ne çok ihtiyacýmýz var.

Geçmiþin, bugünün ve geleceðin Mustafalarýna selam olsun. Ellerinden Yunus Emre bayraðý, gözlerinden bilim ýþýðý, gönüllerinden sevgi eksik olmasýn.


Muharrem Dayanc hakkýndaki diðer yazýlar
Gösterim: 2692 | E-posta

Ýlk Yorumu Siz Yazýn
RSS Yorumlar

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarýnýz Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kiþisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adýnýz:
Baþlýk:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazýlan Yorumlar Hakkýnda E-Posta Aracýlýðýyla Bilgilendirilmek Ýstiyorum

Yazdýr E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.