Son Yorumlar
Son Þans, Tekrarý 105 Yýl Sonra
Bilgi
Yazým içeriði ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazý olmuþ. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu þekilde, canlýlarýn hangi amaçla bayýltýðýný bilmeden ve sonrasýnda...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLÝ
ORADAKÝ YURTTAN ÞÝKAYET GELMÝÞTÝR BELEDÝYEYE BELEDÝYEDE GEREKENÝ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de deðiþim baþlýyor!
MÜTEAHHÝT
GEYVE TEÞKÝLATI TAMAMEN DEÐÝÞMELÝ MÜCAHÝTLÝKTEN MÜTEAHHÝTLÝÐE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüþtü
dileðimizdir
sayýn Murat Kaya; TCDD'nýn genen müdürü ile görüþürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Mustafa Kutlu'nun bisikleti
Cumartesi, 06 Mayýs 2017

MUSTAFA KUTLU’NUN BÝSÝKLETÝ

-Bayram Kök Bey’e ithafen-

Çok deðil þöyle elli altmýþ sene geçmiþe gidildiðinde Anadolu çocuklarýnýn en büyük hayallerinden birinin “bisiklet” olduðu görülür. Sizinki gerçekleþti mi bilmiyorum ama -tevellüdüm bu kadar geçmiþe gitmese de- benim bu çocukluk hayalim gerçekleþmedi. Biraz da bu yoksunluk nedeniyle çocukluðumuzda; renkli boya kalemi, bisikleti, lastik-plastik topu, oyuncak arabasý olanlarla hep iyi geçinmeye çalýþmadýk mý?

Kýsa bir süreliðine geçmiþe yolculuða çýkalým ve bisikleti ilk defa ilkokul yýllarýnda gören bir çocuk hayal edelim. Bu çocuðun yaþadýðý mahalleye bir gün lisede okuyan bir abi gelsin ve onun bir bisikleti olsun. Bisikletiyle yanýnýzdan her geçiþte içiniz cýz etsin, ona yetiþmeye çalýþýn, ama ondan ‘bir tur için’ bile bisikleti istemeye bir türlü yüzünüz tutmasýn.

Ýyi geçinmek dedik ya iþte onun deðiþik yollarý var. Bisiklet sahibi Fenerbahçeliyse siz de hemen Fenerbahçeli oluverirsiniz. Hatta çok zaman geçmeden mahallenin bütün çocuklarý Fenerbahçeli oluverir. Çünkü, Fenerbahçeli olmak bisiklete binebilme ihtimaline doðru pedal çevirmektir.

Hayat bu, herkesi bir yere savururken bisikletli abi hangi mesleði seçiyor bilmiyoruz ama bisiklete binme hayaliyle yanýp tutuþan taþralý çocuk büyük bir yazar oluyor. Gerçi kendisi “büyük yazar” nitelemesini doðru bulmuyor, kabul etmiyor ama nasýl anlatýlýr kýrka yakýn kitap yazan insanýn kalemle olan muaþakasý? Sýrayla okullarýný okuyor bu çocuk, taþralardan Ýstanbullara yol düþürüyor; ülkenin saygýn yayýnevlerinde editörlük, makbul dergilerinde genel yayýn yönetmenliði, önde gelen gazetelerinde köþe yazarlýðý yapýyor…

Bir gün bir þiirle karþýlaþýyor bu yazar. “Bisikletin yanýnda koþan çocuk” adlý bu þiir allak bullak ediyor onu, altmýþ yýl geriye götürüyor. Sarsýyor anlayacaðýnýz. Bu sarsýntýyý her fakir Anadolu çocuðu gibi ben de çok iyi bilirim. Bisikleti olan bisiklete biner, olmayan onunla birlikte, kendisi de bisiklete biniyormuþ vehmiyle koþar durur bu iki tekerlekli rüyanýn peþinden. Koþan yorulmaz da süren yorulur. Bir kenara býrakýlýr bisiklet. Yorulan çocukla göz göze gelmeye çalýþýr koþan çocuk, ama kýymetlidir bisiklet herkese emanet edilemez. “Bir tur…” der sonuna getiremez koþan çocuk. Somutlaþtýrarak anlatmak, bugüne uyarlamak gerekirse þöyle geliþir hadise tam olarak:

Furkan Çalýþkan,…, Dergâh’ta yazardý daha gençken, þimdi Ýtibar’da. ‘Bisikletin yanýnda koþan çocuk’ baþlýklý bir þiiri var. Bana çok dokunan bir söz bu. Çünkü benim çocukluðumda bizim mahallede bisiklet yoktu. Sonra bir aðabey taþýndý mahalleye, Yýlmaz. Lisede okuyor ve Yale marka yeþil bir bisikleti var. Sokaklarýmýza ne asfalt ne parke taþý döþenmemiþti. Toz toprak yol. Bisiklet gider biz gideriz. Ýyicene koþar ona yetiþiriz. Bir kýsa süre onunla yarýþýrýz. Yalýn ayak baþý kabak çocuklarýz. Yýlmaz abi bize bisiklete binmeyi öðretti. Kim Fenerbahçeli olursa onu bir tur bindiriyordu.” (Yeni Þafak, 7 Mayýs 2014)

Baþlýktan da anlayacaðýnýz üzere 6 Mart 1947’de Erzincan’ýn Ýliç ilçesinin Kuruçay nahiyesinde doðan Mustafa Kutlu’dan bahsediyoruz. Anadolu coðrafyasýnýn daha çok depremlerle anýlan bu bölgesi seksen sonrasý Türk öykücülüðünün -ki yetmiþli yýllara kadar iner- avangard hikâyecilerinden birine ev sahipliði yapmýþ. Erzincan’daki bu mayalanma döneminden sonra onun kök salýp meyve vermesini saðlayan ikinci mekân Erzurum olmuþ. Erzurum’daki üniversite yýllarýnda kendisinden feyz aldýðý hocalardan biri olan Orhan Okay ile yine bu hoca sayesinde tanýþtýðý Ezel Erverdi onun geleceðine yön vermiþler. Bu iki þahsiyete “Hareket Ekolü” ve Hareket Dergisi ile bütün bu oluþumlarýn mimarý olarak kabul edilebilecek Nurettin Topçu’yu da eklersek sacayaðý tamamlanmýþ olur.

Orhan Hoca daha çok resme meyilli olan Kutlu’yu yavaþ yavaþ edebiyata ýsýndýrýr. Ýlk karþýlaþtýklarýnda Hareket Dergisi’ne eleþtiriler getiren bu gence, o zaman senden katký bekliyoruz, mealinde sözler söyleyerek ona hem Ýstanbul’un hem de yayýmcýlýðýn kapýsýný Ezel Erverdi açar. Ya Nurettin Topçu? Bu bilge insan, Kutlu’yu Anadoluculuk düþüncesine taþýyan köprü olmakla kalmaz yazarýn iç dünyasýný da besler. Kutlu, Topçu’yu tanýdýktan sonra yazacaðý eserlerde bütün incelikleriyle tabiata (Anadolu Coðrafyasý) yönelecek, köy realitesine veya baþka bir ifadeyle sosyal gerçekliðe eðilecek, ticaret ve siyasete mesafeli duracak, toplumun köklerinden koparýlmasý çabalarýna ciddi eleþtiriler getirecektir. Analoji yaparak söylemek gerekirse Sezai Karakoç’un þiirde yaptýðýný Mustafa Kutlu hikâyede yapmayý deneyecek ve bunda da hatýrý sayýlýr bir baþarý elde edecektir. Kutlu’nun hikâyelerini, geleneði/tasavvufu ve bu kadim unsurlarýn imkânlarýný asla göz ardý etmemek þartýyla, “hikmet” ve “ahenk” kavramlarýyla hülasa etmek mümkündür. Burada, “hikmet”i konu, “ahenk”i dil ve üslup olarak düþünmek yerinde olur. (Necip Tosun, Türk Öykücülüðünde Mustafa Kutlu)

Ya hikâyeci olarak Kutlu’nun öncesi ve sonrasý?

Mustafa Kutlu hikâye yazmaya Ömer Seyfettin, Sait Faik ve Sabahattin Ali gibi yazarlardan etkilenerek baþlamýþtýr. Bu üç þahsiyete Refik Halit’i de eklemek yanlýþ olmaz. Fakat bu etki, yazarýn kendi sesini bulma, yeni bir dil oluþturma çabasý içinde olduðu yýllarý kapsar daha çok. Kutlu, dilini ve yolunu olgunlaþtýrdýktan sonra bu tesir yavaþ yavaþ silinir ve ortaya Mustafa Kutlu öykücülüðü diyebileceðimiz özgün bir yapý çýkmaya baþlar.

Kutlu, sadece etkilenen deðil etkileyen bir yazardýr da. “Mustafa Kutlu’nun Paltosu” kavramlaþtýrmasý bunun açýk bir göstergesidir. Onun paltosundan çýkan yazarlarýn baþlýcalarý, Nazan Bekiroðlu, Sibel Eraslan, Abdullah Harmancý, Mustafa Baþpýnar, Mustafa Çiftçi, Mukadder Gemici, Nermin Tenekeci þeklinde sýralanabilir. Kutlu, bir duruþun ve duyarlýlýðýn insanýdýr da. Onunla ayný duygu dünyasýný paylaþan öykücüleri de burada anmakta yarar var. Bunlarýn ilk akla gelenleri Mustafa Miyasoðlu, Cemal Þakar, Vahap Akbaþ, Sadýk Yalsýzuçanlar’dýr.

Kutlu, yukarýda da belirttiðimiz gibi, Batýlý/romantik bir yaklaþýmla yazarlarýn (sanatçýlarýn) toplumun üstünde varlýklar olarak görülmelerini doðru bulmaz. Onun bu konudaki görüþleri kendi ifadesiyle; “Benim yazý ile münasebetim öyle ‘Yazmasam ölecektim.’ gibi ciddi bir yerde durmuyor. Yazarý veya daha genel bir deyiþle ‘sanatçýyý’ yücelten anlayýþa katýlmýyorum. Ben iþi ‘zenaat’ çerçevesinde almaya yatkýným. Yani bir taþçý ustasý da sanatçýdýr iþte.” þeklinde özetlenebilir. (Mustafa Kutlu Kitabý)

Bir örnek verelim. Kutlu deðiþik nedenlerle yapýlan kültürel, bilimsel faaliyetlere katýlmayý sevmez. Çok az katýldýðý toplantýlardan biri “Hayat Saðlýk Vakfý”ndaki “Huzursuz Bacak ve Kanaat Ekonomisi” konulu söyleþidir. Burada Kutlu, bir Müslümanýn yirmi beþ gömleðinin olamayacaðýný, edebiyatçýnýn da, sanatçýnýn da normal bir insandan farký bulunmadýðýný söyler. Bu söz üzerine bir dinleyici Kutlu ile hoþ olmayan bir diyaloða girer ve “Siz bir sanatçý olarak sanatçýlarýn çok önemli kiþiler olduðunu düþünmüyorsanýz deðersizsiniz.” diyecek kadar da ileri gider. Söyleþideki bu ve buna benzer gereksiz ve niteliksiz sorular Kutlu’nun bu tür toplantýlara niçin katýlmak istemediðini göstermeleri bakýmýndan önemlidir. (http://www.dunyabizim.com)

Kutlu’nun bu tavrý her þeyden önce onun tevazuunu gösterir. Kibre kapýlarýný kapatmýþ bir ruh halidir bu. Ayný zamanda toplumdan, toplumun deðerlerinden kopmamýþ olmanýn da iþareti. Hikâyelerinde kullandýðý dilin halkýn konuþma diline olan yakýnlýðýnýn nedeni/kaynaðý burada aranabilir. Bir yazar olarak Kutlu, sýnýfsal baðlamda halktan bir basamak yukarýda olmayý nasýl doðru bulmazsa, yazdýklarýnda konuþma dilinden ayrý bir üst dil kullanmayý da kendine mahsus duruþu ve yaþam tarzýyla mütenasip görmez.

Ne gariptir ki taþranýn da taþralýnýn da kaderi ayný. Karaþýn Anadolu çocuklarý ne kadar da benziyorlar birbirlerine. (Bu konuda geçen ay Tahsin Yücel’i tanýttýðýmýz Zeynep’in Dedesi baþlýklý yazýya bakýlabilir.) Mustafa Kutlu ile Mehmet Kaplan arasýnda çocukluk/gençlik yýllarý ile sonraki hayatlarýnda ortaya çýkan benzerlikler bu kader ortaklýðýnýn bir örneði olarak düþünülebilir. Þöyle ki;

-Bu iki insan, bölgeleri farklý olmakla birlikte taþrada doðarlar; Kaplan, Sivrihisar’da; Kutlu, Erzincan’ýn Ýliç ilçesinin Kuruçay nahiyesinde.

-Aileleri fakirdir. Kaplan, çocukluðunda su, simit, ekmek, köpük taþý vb. satarak ailesine katký saðlamaya çalýþýr. Kutlu, Kaplan’ýn satýcýlýk yaptýðý yaþlarda -yaz mevsimlerinde- sebze halinde çalýþýr, karpuz indirir, domates dizer.

-Babasýz büyürler. Kaplan babasý askerdeyken doðar ve çocukluðunun önemli bir kýsmýný onsuz geçirir. Askerden her anlamda bitkin dönen baba bir ömür kendini toparlayamaz. Kutlu, ortaokul ikinci sýnýftayken babasýz kalýr.

-Baþlangýçta farklý alanlarda kariyer yapmayý düþünürler. Kaplan “felsefe”ye, Kutlu “güzel sanatlar”a meraklýdýr. Zorunluluklar onlarý “edebiyat” ortak paydasýnda bir kere daha buluþturur.

-Erzurum’a yollarýnýn düþmesi bir kenara býrakýlýrsa Kaplan da, Kutlu da hayatlarýnýn belli bir yaþtan sonraki dönemlerini Ýstanbul’da geçirirler.

Dergâh’taki birlikteliði de hesaba katarak diyebiliriz ki bu iki þahsiyet, aralarýndaki nesil farkýna raðmen, birbirlerine benzer yollardan geleceðe yürümüþlerdir.

Toparlayalým.

Mustafa Kutlu’nun futbol ve resim sevgisiyle baþlayan dýþ dünyayý keþfi daha sonra bir daha býrakmamak üzere hikâyeye, yani iç âleme doðru yol alýr. O, kendisini hikâyeye adayan neslinin çok az sanatçýsýndan biridir.

Meraklý kiþiliði onu sinema denen çaðýn büyülü dünyasýnýn kapýsýna kadar getirir ve Kutlu, belki de hiç tasarlamadýðý halde kendisini senaryo yazarken bulur.

Dergâh yayýnlarýnýn çýkardýðý Türk Dili ve Edebiyatý Ansiklopedisi’nin ikinci cildinden sonraki bütün yükünü o üstlenir. Bu, onun bilim insaný yönüne ayna tutar. Ansiklopedinin imzasýz yazýlarýnýn hemen hepsi onun kaleminden çýkar.

Gazetecidir, dolayýsýyla köþe yazarýdýr.

Dergicidir, Hareket’te ve bilhassa Dergâh’ta desen çizip yazý yazmanýn dýþýnda önemli görevler üstlenir. Bunlar, editörlük ve genel yayýn yönetmenliðidir.

Bir de bunlara öðretmenlik, televizyonculuk gibi meslekleri eklerseniz aslýna yakýn bir Mustafa Kutlu portresi karþýnýzda duruyor demektir.

Mustafa Kutlu hikâyesiyle güne baþlamak daha munis bir dünyaya adým atmak anlamýna gelir. Daha içli ve daha merhamet yüklü. Çünkü bu ses bizim sesimiz, bu topraklarýn sesi. Kutlu’nun bisikleti hep iki teker üzerinde durmalý dostlar, hepimizin ve bilhassa Türkçe’nin buna ihtiyacý var.

O halde Kutlu’nun “Tarihin Çöp Sepeti” adlý hikâyesinin ilk paragrafý benden, gerisini siz getirirsiniz artýk:

Eðer bir gün bu ülkede hakikatin üzerine çekilen kara perde yýrtýlýp, gerçekler ortaya çýkabilirse, söylenecek ilk cümle þu olacaktýr:

…”

 

Muharrem Dayanc hakkýndaki diðer yazýlar
Gösterim: 1892 | E-posta

Ýlk Yorumu Siz Yazýn
RSS Yorumlar

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarýnýz Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kiþisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adýnýz:
Baþlýk:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazýlan Yorumlar Hakkýnda E-Posta Aracýlýðýyla Bilgilendirilmek Ýstiyorum

Yazdýr E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.