Saçlarıma takılmıştı esaret çektim çıkardım; biraz saçım yolundu, biraz beyaz göründü.
Olacak o kadar dedim, az sabır yetti, bir kutu da saç boyası.
Şimdi konuş dedim saçıma, güldü; ben de güldüm. O zaman beraber gülelim hayata, takıl benimle dedim. Ama kararsızdı saçlarım, ürkekti korkaktı, hatta dehşet içindeydi. Sanki her yerde kaçak aranıyor" diye ilanda yazılı olan benim saçlarımdı. Bazen bir berenin altına saklandılar bazen bir şapkanın.
Sanki dünyanın bütün günahları benim saç tellerimdeydi; uyuşturucu kaçakçılığı, silah tüccarlığı, insan ticareti, organ hırsızlığı......
Sanki eşarbımı atınca yapışacaktı bir kötü lakap.
Sanki şaşırmışlığımın, yoldan çıkmışlığımın, dinimi inkar etmişliğimin kanıtıydı bendeki değişim. Sorulmayan sorular, hayretle bakan bakışlar.
Yılların esareti olmasa tadına varamazdım, sevici rüzgarın. O da özlemiş saçlarımı, her telini ayrı okşayıp seviyor. Aşıkmış, saçımın her teline ayrı beste yapıyor.
Ya gözlerimin esareti; ne zamandır esirdi onlar. Sanırım yalnızca okurken özgürdü benim gözlerim; başka zaman ise, utangaç, mahcup, ürkek.
Neden korkuyordu ki gözlerim. Sanki karşımdakini okumaktan korkuyordum. Ya hakkım olmayan bir sevgiyi hayranlığı görmekten, ya da kötü bir niyeti görmekten. Aslında bazen bakmadan da karşımızdaki gözlerin konuştuğunu duymuyor muyuz, duyuyoruz anlıyoruz elbette ama anladığımızı çaktırmıyoruz aklımızca.
Şimdi gözlerim de çok cesur. Sevgiyle bakana, sevgiyle karşılık veriyor; kızan, emreden, sorguya çeken gözlere de öyle bir posta koyuyorlar ki, helal olsun gözlerime.
Kalbimi de özgür bıraktım en sonunda. Belki de ilk özgür kalan oydu, belki de ondan yüz bulup isyan çıkarmıştı saçlarım, gözlerim.
Kaç kat kilit varmış benim kalbimde, küflenmiş, paslanmışlar; açtım her birini, yardım almadım desem yalan olur.
Dünya kirlenmiş belki de hep kirliydi, kim bilir. Bir yanda sonu gelmez savaşlar, bir yanda açlık yokluk, bir yanda cehalet, bir yanda akla zarar lüks hayatlar.
İnsanlar dövüşmekten, savaşmaktan korkmuyor, utanmıyor; kadın cinayetlerinin, çocuk tacizlerinin, tecavüzlerin, sürgünlerin, göçlerin, küfürlerin sonu gelmiyor.
Oysa bütün bunlara rağmen insanlar birbirlerine sevgi sözcüğü söylemekten korkuyor, çekiniyor, utanıyor.
Kalbime sev, dilime utanma söyle diye rica ettim.
Sevginin kadını erkeği yok, sen anne rahmine düştüğünde cinsiyetin yoktu, meleklerin de cinsiyeti yok, sen de bir meleksin, sevmekten ve söylemekten korkma dedim.
Dostlarım arkadaşlarım çoğaldı. Dostlarımın kadın mı erkek mi olduğunu hatırlayamaz oldum. Sevgiyle söylenmiş her söze verecek bir cevabım var.
Özledim diyene koşan ayaklarım var, uzanan elleri de sevgiyle tutan ellerim. Kollarım hep açık artık yüzüm de daha bir güleç.
İki yüzlülere bıraktım ayıpları.
Dindar görünüp; evindekilere dünyayı zindan edenlere, yetim hakkı yiyip mal kaçıranlara, ana babasına gerekli özeni göstermeyenlere, bir kadını otuz sene evinde eş gibi kullanıp, miras bırakmamak için nikah kıymayanlara, ilk eşi öldüğü halde onun maaşını alıp başka adamla nikah kıymadan yaşayana, otuz sene başkasına nikahlı adamla yaşayıp babasından maaş alanlara, kiracısına kontrat yapmayıp ümreye giderken aman ha sakın bankaya yatırma kirayı, devlet vergi ister benden diyenlere, kul hakkı yemekten korkmayanlara, menfaati için yapılan haksızlıklara sessiz kalanlara.
Çalıştığı işi gereği gibi yapmayıp kaytaranlara, son aylarda gördüğümüz üzre hak etmediği işte çalma sınav soruları ile çalışanlara, terfi edenlere, eğitim görenlere..
Bir gülüşten, iki tel kadın saçından korkanlar dünyayı başımıza yıkmaya kalktı. Sevenden sevişenden korkanlar dünyayı savaş meydanı yaptı; kalpten dile varırken içimizi yakan Allah adı eli silahlı bombalı adamların diline düştü.
Kalbine, diline, aklına güvenmeyenler kendilerine şıh, aradı, yol aradılar.
Saçımı, elimi, dilimi, aklımı, gönlümü, vicdanımı özgür yaratan rabbime şükürler olsun.
Reyhan Karagöz Çetin hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2016 | E-posta
|