Pisagor'cu
geleneğe bağlı kalaraktan öncelikle matematiği diğer cem-i cümle ilm-i insanının kafasına taç
yapıyorum...
Aynadaki varlıkla (ben yada sen ) mükemmelin ötesi sonsuz varlık (nam-ı diğer Tanrı ) arasındaki ilişiğimin hesaplanabilir olmasını istemek hikmetin teorisiyle ne kadar bağdaşır
Umrumda değil;…
Zaten bir çoğunun cehaletlerini göz ardı edip ısrarla tekrarladığı gibi düşünce tarihi Yunanla başlıyorsa bana kalan basit bir çıkartma işlemi
ŞİMDİ- YUNAN = Beynin keşfinin tarihi
Öncesi ise aynı guruba göre; muzla beslenen ve çekirdeğin kabuğunu çıkarttığı için takdir edilen kalabalık bir gürültüden ziyade!
Bu tam olarak beşerin kendine olan saygıya oynadığı kaybı önceden kesinleşmiş kumardır
De dahi daha önce değindiğimiz “üreyerek değil okuyarak çoğalın” telkini tam burada devreye giriyor.
Örneğin:
Alfred Weber derki; Yunan tek başına mutlak ve tam anlamda özgün olamaz, çünkü MISIR'la temasa geçmeden yani onlara ülkesini açan Psammetik devirden önce Yunanda bilinen anlamda felsefe yoktur . Yunan felsefesinin mevcut babası ise İyonyalılardır.
Felsefe küçük Asyadan önce İtalya’ya ve oldukça geç bir devirde Atina'ya getirilmiştir. (1)
Webere göre ilim ve düşüncede batı, doğudan iki kez ışığını almıştır; biri Mısır'dan. Üzerinden Yunan ‘a geçen doğu hikmeti. İkincisi; Müslümanları 9. yüzyıldan itibaren Sicilya ve İspanya üzerinden sağladıkları bilgi intikali...
Peki hal böyle iken doğunun ki öncelikle doğunun tarihçileri ve batılı tarihçiler bu durumu neden kabullenmez? Derlerki; Helenizim'den önce doğu felsefesi darbumesel bilmecesinden ibaret üstüne üstlük bunun aksini savunanda kompleksli doğulu olur. “Adamlar, biz barbar iken uçmuşlar“ gibi bir durum yaratılmaya çalışılır.
İşte buna binayen özellikle batılı filozoflarla örneklendirmek istedim ki Müslümanlığı da bir kenara koyalım; Hikmet Süryani geleneği ile bezenmiş Harran'da yozlaşmamış Hıristiyan etkisi ile İslam'a kadar evrensel etik dahilinde ulaşmıştır… Şimdi hemen Mardin'e gidin ve doğunun ışığındaki Hıristiyanlığın işlemesini Avrupa'daki Hıristiyanlıkla kıyaslayın...
Diogenes Loertius İ.Ö.3.yy. 'da Düşüncenin Menşei'ni 'Kadim Doğu'ya bağlarken Rönesans sonrasında Batı insanı sömürdüğü gibi felsefe miladınıda etikten yoksun tarihinin üzerine nakışlı bir örtü gibi sermek istemektedir
“Çalıntı olmasının bir önemi yok mu, ne ayıp?“ diyorsanız, kısa bir cevapla geçiştireceğim...
- YOK !
**Rabbinizi, aynanızı ve aklınızın sınırlarını sevmeniz dileğiyle! (aklın haddini aşmadan öğrenilmediğini söylememe gerek yok sanırım :D )
SAĞLICAKLA...
1) Alfred Weber, Felsefe Tarihi, s.3