Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
"Demokratik Açılım" Mecliste
Cuma, 13 Kasım 2009

Haftalardır Türkiye gündemini meşgul eden "Demokratik Açılım" bugün mecliste ele alındı. TBMM Genel Kurulu'nun “Demokratik Açılım” özel gündemli toplantısı başladı. İlk söz İçişleri Bakanı Atalay'ın... Atalay orta ve uzun vadede alacakları tedbirleri anlattı...

Atalay'ın ardından kürsüye DTP Grup Başkanı Ahmet Türk geldi.... Türk, sorunun devletin hataları sonucu ortaya çıktığını savundu... Türk'ün ardından sözü MHP Lideri Bahçeli aldı... Bahçeli açılımın rafa kaldırılmasını ve 4 maddelik önerilerinin hayata geçirilmesini istedi... Bahçeli'nin ardından sözü CHP lideri Baykal aldı. PKK'lıların elbette sevineceğini söyleyen Baykal, "İktidarla İmralı işbirliği var" dedi... Baykal'ın ardından AK Parti adına Ömer Çelik mikrofona geldiği sırada bir eylem konuşmayı kesintiye uğrattı. Başkan Şahin ise locanın perdelerini kapatan görevlileri sert dille uyardı. Daha sonra kürsüye çıkan Başbakan Erdoğan, muhalefet partilerini kastederek "Sürece karşı çıkanlar, şehit cenazelerinin gelmesini istiyor" dedi. Erdoğan'ın bu sözleri CHP'lileri ayaklandırdı. CHP grubu Genel Kurulu terk etti.

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in başkanlık ettiği genel görüşmede, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Ak Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik, partilerinin düşüncelerini dile getirdi. Hükümet adına eleştirileri ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yanıtladı. Erdoğan, konuşması sırasında muhalefete seslenerek "Şehit cenazelerinin gelmelerini istiyorlar" dedi. Bu söz üzerine CHP grubu Genel Kurulu salonunu terk etti.

Salı günü yapılan bilgilendirme toplantısında tasiyon yükselmiş ve zaman zaman milletvekilleri arbedenin eşiğine gelmişti. CHP'liler hem açılımı hem de zamanlamayı protesto için pankart açmışlardı.    

BAYKAL: HİÇ KİMSE BU İTHAMDA BULUNAMAZ

Başbakan Erdoğan'ın sözlerini değerlendiren CHP lideri Baykal "Ülkeyi parçalıyorlar" dedi. İşte Baykal'ın değerlendirmesi:

"Her şey ortada, eminim en iyi şekilde siz değerlendireceksiniz. Ülkeyi tahrip ediyorlar, tahrik ediyorlar, parçalıyorlar. Muhalefete şehit cenazelerinin gelmesini istiyorlar diyerek, bir başbakan’da dahil hiç kimsenin konduramayacağı bir ithamı utanmadır yapıyor."

İKİ ÖĞRENCİDEN ABD PROTESTOSU

Ak Parti adına söz alan Ömer Çelik kürsüyle çıktığı sırada dinleyiciler arasında bulunan iki öğrenci "ABD açılımına geçit vermeyeceği" diye slogan atmaya başladı. Görevliler adı İlkay Alkay olan Türk Gençlik Birliği'nden kız öğrenciyi ve adı öğrenilemeyen erkek öğrenciye salondan çıkardı. Dışarıda ise gözaltına alındılar.
Protestocuların dışarıya çıkarılmasının ardından locaların perdelerini kapatmaya çalışan görevlileri Başkan Şahin uyardı. Şahin daha sonra izleyicilere içtüzüğün ilgili maddesini hatırlatarak sessiz kalmaları çağrısında bulundu.

AÇILIMIN İKİ HEDEFİ VAR

İlk sözü önerge sahibi olarak İçişleri Bakanı Beşir Atalay aldı.
Atalay demokratik açılımın iki hedefi olduğunu söyledi:

"Demokratik açılımın birbiriyle bağlantılı iki hedefi vardır. Terörün sonlandırılması ve demokrasimizin yükseltilmesi. Türkiye’nin ertelenmiş, ihmal edilmiş, siyasi sosyal sorunların çözümü demokratikleşmektir.

Terörün sonlandırılması terörle kapsamlı mücadeleyi gerektirir. Bu bilinçle hareket eden hükümetimiz, bütün imkanlarını seferber etmiş, ülkemiz için her tür tedbiri almıştır. Güvenlik güçlerimizin terörle mücadeleci kahramanlığı, birlik ve beraberliğimizi koruyan en önemli unsurdur.

Diğer yandan terör kaynaklarının kurutulması, istismar unsurlarının ele alınması gibi önemli çalışmalar yapılmıştır.

TERÖR ÖRGÜTÜ YALNIZLAŞTIRILDI

Terör örgütünü yalnızlaştırdık. Bundan sonra da hükümetimiz Türkiye’nin ayağında bir pranga olan terör sorununu çözmek için mücadele edecektir.

Partimizin varlık sebeplerinden biri Türkiye’nin demokrasi açığının kapatılmasıdır. Ak Parti, bireysel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi için büyük gayret göstermiştir. Atılan bu adımlar insan odaklı siyaset anlayışımızın ürünüdür.

İnsan eşrefi mahlukattır, yani yaratılmışların en yücesidir. Demokratikleşme insanımızın hak ettiği bir siyasi düzenin pekiştirilmesini sağlayacaktır.

Sosyo ekonomik ve siyasal hastalıklarımızın çoğunun kaynağında adaletsizlik vardır. Adaletin olduğu yerde sağlıklı birey ve devlet vardır.

OHAL İNSAN HAKLARINA AYKIRIYDI

Demokratik açılım köklü bir zihniyet değişikliğini gerektirmektedir. Bu yüce meclis hükümetlerimiz döneminde fedakarlıkla çalışmış, demokrasinin geliştirilmesi alanında önemli değişiklikler yapmıştır.

İktidara gelir gelmez, insan haklarına saygının göstergesi olarak, OHAL uygulamasına son verdik.

DGM hukuk sistemimizden çıkartılmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve terörle mücadele kanununda önemli değişiklikler yapılmıştır.
Vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dilleri öğrenebilmeleri için kurslar açılmıştır. Yayın yapılması yasal güvenceye kavuşturulmuştur. TRT-6 açılmıştır.

İşkence ve kötü muamele suçunun tanımı genişletilmiş, cezası artırılmıştır. Bugün Türkiye artık faili meçhullerle, işkenceyle anılmayan bir ülke haline geldiyse bunda Ak Parti’nin kararlı mücadelesi belirleyici olmuştur.

TCK, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, Denetimli Serbestlik Kanunu bu dönemde çıkarılmıştır.

5253 sayılı dernekler kanunu yürürlüğe konulmuş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olarak örgütlenme özgürlüğü sağlanmıştır.

Açık şeffaf ve hesap veren yönetim anlayışının gereği olarak, bilgi edinme hakkı kanunu çıkarılmıştır.

Demokratikleşmenin bir gereği olarak, belediyeler ve il özel idareleri yeniden ele alınmış ve bu çerçevede önemli yasal değişiklikler, mevzuat tamamen değiştirilmiştir.

İnsan haklarının geliştirilmesi ve bu alandaki ihlallerin önlenmesi amacıyla, kurumsal yapılanma alanında da reform niteliğinde önemli çalışmalar yapılmıştır.

1 MİLYAR TL TAZMİNAT ÖDENDİ

Bir yandan bu adımlar atılırken, öte yandan sosyo ekonomik yaraları sarmak için önemli çalışmalar yaptık.

Bölgelerimiz arasında ekonomik farklılıkları ortadan kaldıracak projelere bilhassa ağırlık veriyoruz. Örneğin KOP, DAP, GAP bitirilmiş olacak, kararlıyız.

Ak Parti hükümetleri döneminde, terörden zarar gören vatandaşlarımız için özel bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanun uyarınca, bugüne kadar vatandaşlarımıza 1 milyar TL üzerinde tazminat ödenmiştir.

Şehit ve gazilerimizin bu vatan için yaptığı fedakarlığı biz çok iyi biliriz. Bu bağlamda, özel sektörde istihdam sağlanmıştır, bunu takip ediyoruz. 10 bin kişi istihdam edilmiştir.

Bu tedbirler sayesinde, terör örgütünün istismar ettiği unsurlar ellerinden alınmaktadır.

Biz terörle mücadele ve demokratikleşme çerçevesinde attığımız adımları yeterli görmüyoruz. Bundan sonraki dönemde de kısa orta ve uzun vadeli tedbirleri almaya devam edeceğiz. Bunların ülkenin tamamını kapsadığını söyledik. Bu nedenle, demokratik açılımın sloganı, herkes için daha fazla özgürlüktür.

GÜNEYDOĞU VE DOĞU'DAKİ YASAKLAR KALDIRILACAK

Temel hak ve özgürlükleri ihlal eden herkesi korumak, Türkiye Cumhuriyeti’nin vazifedir. Hükümetimiz bu bilinçle, insan hakları mekanizmaları daha etkin hale getirmiştir.

Açılımda kısa vadeli adımlar, yasa değişikliği gerektirmeyen,  idari değişikliklerden oluşmaktadır. Bu çalışmaların bir yandan yürümekte olduğunu, oluşan yeni iklimle yeni adımlar atıldığını görüyoruz.

Örneğin geçen hafta 18 yaş altındaki bütün çocukların Çocuk Mahkemesi’nde yargılanmasını ön gören kanun teklifi TBMM’ye sunulmuştu.

Vatandaşlarımızın kullandığı farklı dillerle ilgili, üniversitelerimizde akademik araştırma yapılması, seçmeli ders gibi uygulamalar bu sürecin önemli yansımalarıdır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın, yol kontrollerinin azaltılması ve yayla yasaklarının kaldırılması için çalışmalar devam etmektedir.

Toplumsal ve dini hizmetler de dahil, farklı dil kullanları engelleri de kaldırılacaktır.

AYRIMCILIĞI ÖNLEME KOMİSYONU

Değineceğim hususlar bütün vatandaşlarımızın eşit olduğu mekanizmaların kurulmasını amaçlamaktadır.

Gayemiz vatandaşlarımız onurlu özgür biçimde yaşamalarını sağlamaktır.

İnsan haklarını korumaya yönelik yeni denetim mekanizmaları kurulacaktır. Bilindiği gibi Anayasa’mızın 10. maddesi her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır.

Bu hükmü izleyecek bağımsız bir mekanizmanın oluşturulması, insan haklarının yükselmesine büyük katkı sağlayacaktır. Bu nedenle bağımsız bir ayrımcılıkla mücadele komisyonu kurulacaktır. Yasa tasarısı yakında TBMM’ye gönderilecektir.

Başbakanlık insan hakları başkanlığını, bağımsız bir mekanizmaya dönüştürülecektir. Bu yeni kurumda, insan hakları ihlallerini denetleyecektir. Bu kanun tasarısı da Meclis’imize sunulacaktır.

İşkence ve kötü muamele karşısında, işkenceye karşı BM sözleşmesinin, ihtiyari protokolünün onaylanmasına dair kanun tasarısıdır.

İhtiyari protokolün onaylanması takiben en geç bir yıl sonra Ulusal önleme mekanizması kurulacaktır.

Başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, kolluk hakkında şikayetlerin izlenmesi ve sonuçlandırılmasına yönelik bir mekanizma kurulacaktır.

Bağımsız kolluk şikayet mekanizması, bir yandan işkencenin önlenmesine diğer yandan da güvenlik güçlerimizin haksız yere eleştirilmesinin önüne geçecektir.

İsimleri değiştirilen yerleşim birimlerine eski isimlerinin verilmesine imkan sağlanacaktır.

Siyasi partiler hukukunun alanını genişletmeyi, siyasi propagandanın geliştirilmesini de sağlayacağız.

Söz gelimi, siyasi partilerin seçim çalışmalarında, vatandaşlarımızın kullandığı farklı dillerde de seslenmesine imkan verilecektir..

Yapılacak değişiklikler ve kurulacak mekanizmalar, etnik kökeni cinsiyeti siyasi tercihleri ne olursa olsun, ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımızın özgürlüklerini korumayı amaçlamaktadır.

Bunlar aldığımız ve almakta olduğumuz tedbirlerin bir kısmıdır. Nihai bir liste söz konusu değildir. Çünkü biz açılımı ucu açık bir paket değil, dinamik bir süreç olarak görmekteyiz.

Mevcut anayasa her açıdan toplumumuzun gerisinde kalmıştır. Bu Anayasa’nın, gelişen Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayamayacağı açıktır. Milletimiz bu anayasa’yı hak etmemektir. Mümkün olan en geniş katılımla çoğulcu bir anayasa hazırlanması gerekmektedir.

Biz bu değişiklikleri hedeflerken, anayasa’nın ilk üç maddesini hiçbir şekilde değiştirilemeyeceğini defalarca açıkladım. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, üniter yapısı, bayrağı, milli marşı ve resmi dili bu tartışmaların dışındadır.

Demokratik açılım bir milli birlik ve kardeşlik projesidir. Birileri sürekli milletimizi değişik faktörleri kullanarak, bölmeye parçalamaya birbirine husumet besletmeye hep çalışmıştır ve bu konuda bir sürü unsurları kullanmışlardır. Biz bu fitne unsurlarını almak önlemek bu alanı temizlemek istiyorum. Milletimizin önünde bu fitne unsurları kalmasın.  Bunun ötesinde Ak Parti’nin 7 yıldır ne yaptığı ortadadır.

Bu vesileyle, gelin hep beraber bir şefkat kardeşlik dilini Türkiye’ye vatandaşlarımıza sunalım. Bizim beklediğimiz budur. Muhalefetin vereceği her katkı bizim için önemlidir."

Daha sonra kürsüye DTP Grup Başkanı Ahmet Türk geldi.

EN ÖNEMLİ SORUN KÜRT SORUNUDUR

"Hiç şüphesiz ki bugün cumhuriyet tarihinin en önemli en sancılı, bu nedenle en dramatik konusunu ve elbette ki en büyük sorununu yani Kürt sorununu konuşuyoruz.

Kürt sorununun ortaya çıkması büyümesi derinleşmesi ve çözümsüz bir hal alması devletin hatalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Sorunun bu hale gelmesi elbette ki uluslar arası sistemden de bağımsız ele alınamaz.

Modern dünya sisteminin bu evresi hiçbir ahlaki değeri tanımıyor, binlerce yıllık insanlık değerlerini bir bir yok ediyor. Toplumsal ilişkiler değer yargılarından arındırılıyor ve bütün bunlar daha fazla kazanç uğruna yapılıyor.

Bu sistemin ülkemizi temelden etkilediğini görmeden, hiçbir şey yapamayız.

Özellikle 11 eylül saldırısından sonra bir dünya sistemi adeta akıl tutulması yaşamıştır.

Ülkemizdeki iktidarları ve devlet zihniyetini de derinden etkilemiştir. Bugün Kürt sorunu olarak tanımladığımız sorunun bu uluslararası gelişmelerden bağımsız ele alınması mümkün değildir.

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ GİZLENDİ

Türkiye’nin kendi içinde çözmesi gereken bir sorundur. Ancak bu durum konuyu dış dünyadan yalıtarak ele alma hatasına düşmememiz gerekir. Buradaki en ince nokta, hangi yaklaşımın bu uluslar arası sisteme hizmet ettiğidir. Yani Kürt sorununu inkar ederek mi, yoksa ülkeye demokrasiyi hakim kılıp mı onurlu ve özgür bir duruşu sergileriz.

Bize göre farklılıkların inkarı ve demokrasi yoksulluğu ülkeyi istismara açık hale getirecektir. Yıllardır emperyalizme karşı mücadele ettiğini sananların bir çoğu bile, bunların değirmenlerine su taşıdığını fark etmedi. Bazıları da ülkelerinin birliğini koruma adı altında, yapılan hataların Türkiye’yi adım adım bunlara teslim ettiğini göremedi.

Kürt sorunu ve ortaya çıkan savaşın nereden beslendiği konusunda yanlış değerlendirmeler yapıldı. Bu topuma benimsetildi ve kamuoyu yanıltılarak, terörle mücadele adı altında, örtülü bir savaş yürütüldü. Bu çatışma dönemlerinde, bölgede yaşanan insan hakları ihlallerinin Türkiye’de ve dünyada duyulmaması için özel gayretle gösterildi.

Yaşanan infazlar, köy yakma ve boşaltmalar, haksız gözaltı ve tutuklamalar, sıkı yönetim ve OHAL gerekçe gösterilerek gizlenmeye çalışıldı. Bunları yazan gazeteciler öldürüldü. Gazete binaları bombalandı. Milletimiz gözlerimizin önünde kontgerillla tarafından öldürüldü. Bu cinayeti izleyenler elini kolunu sallayarak dolaştı.

Resmi tarihe dur denilerek, halkın gerçek tarihinin açığa çıkarılması büyük bir zorunluluktur. Bu şekilde kamuoyunun konu hakkındaki bilgi eksikliği giderilmiş olacaktır. Geçmiş dönemlerde de hükümetler bazı hataların yapıldığını kabul ettiler fakat bunların neler olduğunu nereden kaynaklandığını gündeme getirmediler.

Türklerin Anadolu’ya geldiği günden bu yana ilişki kurduğu Kürt halkı bir anda tarih sahnesinden çıkarıldı. Özel tedbirler ve politikalar ile asimilasyoncu yaklaşım hayata geçirildi.

Devletin bu politikaları hayata geçirmedeki ısrarı baskıcı şiddet yönetimi isyanları doğurdu. Bu defa devlet bu isyanları bastırmak için şiddete başvurdu. Ağrı ve Dersim isyanları doğru okunamadı. Akıl almaz baskılar katliamlar uygulandı. Peki sorun çözüldü mü?

Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmamış olsada, halk tarafından aktarılan gerçeklerle bugün hala tartışılıyor.

Bu yöntemleri bir defa daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyorlar. O dönemin sorumlu siyasetçilerini nasıl etkisiz hale getirdilerse, şimdi de bu mantığı devam ettirmek isteyenler olduğunu çok iyi görüyoruz.

Bir daha böylesi hiçbir zihniyet toplumumuza benzer acıları yaşatmaya gücü yetmeyecektir.

PKK DEVLETİN HATALARI SONUCU KURULDU

Katliamcı politikaları, hükümete açıkça bir çözüm yöntemi olarak önerenler, bunun cezasını halkımıza verecektir.

O dönemlerde, sorunların üstüne şiddetle gidildi. Tepkilerin nedenleri doğru analiz edilmedi. Bunlar yapılmış olsaydı, bugün 40 bin ölüden, binlerce faili meçhulden bahsetmeyecektir.

Taş attığı için hapislere tıkılan yüzlerce çocuğun dramı ile yüz yüze kalmayacaktık. İşte tam bu noktada PKK’nın bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum. Devletin siyasal hataları neticesinde ortaya çıkmış bir sonuçtur. Ancak devlet, sorununun nedeni hiçbir zaman ele alınamamıştır.

Kimi çevreler ise Kürtlerin herhangi bir sorunları olmadığını, herkesin eşit yurttaş olarak bu ülkede yaşadığını savunarak sorunu görmemeyi tercih etmiştir. Bu ülkede Kürtlerin eşit yurttaş olduğunu ve hiçbir sorunlarının bulunmadığını ileri sürenler içinde bir iki örnek vermek istiyorum.

Tarih 21 eylül 1930. Adalet Bakanı şöyle söylüyor. Türk bu ülkenin yegane efendisi, saf türk soyundan olmayanların bu ülkede tek hakkı vardır. Köle ve hizmetçi olma hakkı. Dağlar bunu böyle bilsin diyor.

RAPORDA KÜRTLERİN NASIL ASİMİLE EDİLECEĞİ ANLATILIYORDU

1935’te İsmet İnönü’nün raporunda, Kürtlerin nasıl asimile edileceğini, nüfus planlarını ayrıntılı şekilde dile getiriliyor.

1960 askeri darbesini yapan ki birileri ilerici olarak gören ve anlatanlara söylüyorum özellikle. Cumhurbaşkanı cemal gürsel çıktığı yurt gezilerinde, kimse size Kürt’sün derse, yüzüne tükürün

1994 yılında, eski dışişleri bakanı Coşkun Kırca, DEP’lilerin dokunulmazlığı kaldırılırken ve Mahmut Esat Bozkurt’un sözlerini söyledi ve “Bu ülkede Türk olmayanların, yalnızca susma hakkı vardır” dedi. Bazıları kardeşlik edebiyatını bu şekilde yaptı.

Biraz empati yapın. Birileri çıksa ve yeryüzünde Türkçe diye bir dil yoktur dese, ve tek kelime Kürtçe bilmeyen sizin çocuğunuza zorla Kürtçe eğitim yaptırılmasına eşitlik diyebilir misiniz?

Eminim bunun düşüncesi bile bazılarını tüylerini diken diken ediyordur. İnsanın kendi ülkesinde, kendi anavatanında, kendi devleti bakımından dilinin inkar edilmesi yasaklanması nasıl bir travma yaratmaktadır. İşte düşüncesi bile sizin tüylerinizi diken diken eden bu trajediyi biz yıllardır yaşıyoruz. Hiç değilse onurumuzu korumak için bu politikalara sahip çıkıyor.

KART KURT TEZ BİLE OLDU

Kürtlerinde bir tarihinin kültürünün edebiyatının olduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Kültürlerin tümünün yan yana barış içinde yaklaşması bir erdem örneği olur. Bunlar tarihimizde vardır. Görkemli uygarlıklar bu şekilde ortaya çıkmıştır. binlerce çiçekli bahçeyi kurutup, tek bir çiçeğe dönüştürmeye çalışanın hiçbir makul gerekçesi olamaz.

Bu mesele bir Türk Kürt meselesi değildir. asimilasyon politikalarına karşı bir tutumdur. İnkar edilmiş yok sayılmış, bir dili savunmayı da etnik milliyetçilik olarak tanımayanları da halkın vicdanına bırakıyoruz.

Asıl etnik milliyetçiler, vatandaşlarına tek etnik kimliği dayatanlardır. Kürt diye bir halk yoktur, bunlar dağlarda yürürken çıkardıkları seslerle Kürt olarak adlandırılan dağ Türklerdir tanımı bile üniversitelerde tez olarak okundu.

Birisi çıkıpta geçmişte yapılan bu hatalardan dolayı özür dileme erdemini gösterememiştir.

NAMLUYU ENSEMİZDE HİSSETTİK

Peki bunca hata, inkar, baskı sindirme girişimi, işkence cezaevleri, operasyonlar, sorunun çözümüne en küçük bir katkı sundu mu? Sorunun giderek büyümesine neden olan bu uygulamalar değil midir? Bu yanlış politikalar kim adına uygulandı? Kimse bunun hesabını sorabildi mi?

Bu kirli politikaların devlet içinde devletçikler oluşturduğunu belki birilerinin yeni fark ediyordur. Biz 20 yıldır bunu söylüyoruz. O dönemde derin devlet demek bile suçtu. Susurluk Şemdinli Ergenekon ortaya çıkmadan önce biz bunların namlularını ensemizde hissederek yaşamaya gayret gösterdik.

Şimdi bütün bu mağduriyetleri ifade etmeye neden gerek duydum? Yıllardır devletin arkasındaki kamu ve medya gücüyle çarpıtıldı. Bu nedenle Kürt sorunu ortaya çıkışı ile, sonradan yaşanan acıların da karşılıklı olduğu anlaşılamadı. Benim acım acıları yarıştırmak değildir. Bölge halkının sevincini bile zafer havası gibi gösterilmesinin nedeni de bu algı yanlışlığından kaynaklanmaktadır.

İnanınız ki barış işte bu kadar gerçek ve bu kadar elle tutulabilir bir şeydir. Ben şuna inanıyorum, geçmişimizle tam bir yüzleşme sağlayamazsak, Gelecek için birbirimize güvenemeyiz. Bu politikalar geçmişte yaşandığı düzeyde kabaca olmasa da, inceltilmiş bir şekilde hala yürütülmektedir.

Cenazelerin gitmediği tek köy kalmadı. Bütün bunlara rağmen halkın barışta ısrarcı olmasını bir erdem olarak görüyoruz. Halklar arasında etnik çatışma yaşanmamış olmamasını kazanım olarak görüyoruz. Hakların bir arada yaşama arzusu içinde koruyor olmasını büyük bir saygıyla karşılıyoruz.

Biliyoruz ki bu inkarcı asimilasyoncu politikaları yürüten ve uygulayan halk değildir. devleti ele geçirmeye başaran ekip ve onun ardında olan zihniyetlerdir.

SON DÖNEMDEKİ HÜKÜMETİN ÇABALARI DA YETMEDİ

Yaşadığımız sorunun siyasal sosyal ve kültürel boyutları kadar ekonomik boyutları da çok ciddidir. Bölge halkının yaşadığı yoksulluk, insanlığımızı zorlayacak düzeydedir. Eğer bugün insanlar her gün açlıktan ölmüyorsa, toplumdaki dayanışma gücüdür.

Şiddet vardı yatırım yapılmadı diye geçiştiremezsiniz. Bakınız 1940 – 1980 yılında bölgede bırakın silahlı hareketleri, siyasi bir hareket bile yoktu. Ama o dönemde bile devlet ve özel yatırım, Türkiye ortalamasının kat kat altındaydı.  Hiçbir etkisi olmamış demek istemiyorum ama raporlarda ortaya çıktığı gibi bilinçli bir ihmal sonucudur. Son dönemlerde hükümetlerin sınırlı girişimleri de bu politikanın kırılmasına yetmemiştir.

Ekonomik kalkınma hedefleriyle birleşmeyen, hiçbir demokratikleşme hamlesi kalıcı olamaz. Demokratikleşme sürecinin en önemli ayaklarından biri bölgeler arası gelişmişliğin ortadan kaldırılmasıdır.

Bu bir Türk Kürt çatışması değildir. bu ülkede demokrasi ihtiyacı olan sadece Kürtler de değildir. ülkede Türk kavramı ve Türk milleti tanımı bile özünden boşaltılmıştır. Ülkenin bütün vatandaşları demokrasi yoksulluğunun mağdurlarıdır. Elbette ki açılım, demokrasi çatısını yükseltmeyi hedeflemektedir. Ülkeyi uluslar arası sömürücü sermayeden kurtarmanın tek yolu da demokratik toplum düzenidir.

Kimliklerin dillerin kültürlerin kendini özgürce korkmadan ifade etmesi ülkeyi bölmez. Tam tersine ülkeye aidiyet bağlarını güçlendirir. Asıl bölünme tehlikesi kimliklerin inkarı ve bastırılması üzerine ortaya çıkar.

Resmi tarihe dur denilerek, halkın gerçek tarihinin açığa çıkarılması büyük bir zorunluluktur. Bu şekilde kamuoyunun konu hakkındaki bilgi eksikliği giderilmiş olacaktır. Geçmiş dönemlerde de hükümetler bazı hataların yapıldığını kabul ettiler fakat bunların neler olduğunu nereden kaynaklandığını gündeme getirmediler.

Türklerin Anadolu’ya geldiği günden bu yana ilişki kurduğu Kürt halkı bir anda tarih sahnesinden çıkarıldı. Özel tedbirler ve politikalar ile asimilasyoncu yaklaşım hayata geçirildi.

MUNZUR SUYU KIZILA BOYANDI

Devletin bu politikaları hayata geçirmedeki ısrarı baskıcı şiddet yönetimi isyanları doğurdu. Bu defa devlet bu isyanları bastırmak için şiddete başvurdu. Ağrı ve Dersim isyanları doğru okunamadı. Akıl almaz baskılar katliamlar uygulandı. Peki sorun çözüldü mü?

Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmamış olsada, halk tarafından aktarılan gerçeklerle bugün hala tartışılıyor.

O dönemlerde yaşananların üstünün örtüldüğü yetmezmiş gibi, nu

Bu yöntemleri bir defa daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyorlar. O dönemin sorumlu siyasetçilerini nasıl etkisiz hale getirdilerse, şimdide bu mantığı devam ettirmek isteyenler olduğunu çok iyi görüyoruz.

Bir daha böylesi hiçbir zihniyet toplumumuza benzer acıları yaşatmaya gücü yetmeyecektir.

Katliamcı politikaları, hükümete açıkça bir çözüm yöntemi olarak önerenler, bunun cezasını halkımıza verecektir.

O dönemlerde, sorunların üstüne şiddetle gidildi. Tepkilerin nedenleri doğru analiz edilmedi. Bunlar yapılmış olsaydı, bugün 40 bin ölüden, binlerce faili meçhulden bahsetmeyecektir. Yüzlerce milyon dolardan

Taş attığı için hapislere tıkılan yüzlerce çocuğun dramı ile yüz yüze kalmayacaktık. İşte tam bu noktada Artık içi boşaltılmış bir kardeşlik söyleminin de birliğe hizmet etmediğini halkımız tarafından görüldüğünü anlaşılması gerekmektedir.  Yoksa bu tarihi sorun karşısında yüzümüzün akıyla çıkmak mümkün olamaz.

Bugün geldiğimiz noktadaki durum maalesef yeterince yürümüyor. 1980 askeri darbesinin değiştirilmesini bile ele alamayan bir çözüm anlayışı diğerlerinden ne kadar farklı olabilir?

Bir halkın kendi dilinde eğitim yapmasını bölücülük olarak değerlendiren zihniyetin asimilasyonculardan bir farkı var mıdır?

Hükümetin amacı sorunu kalıcı bir şekilde ve demokratik bütün olarak harekete geçirecek ve bunu çözmeye yönelik bir planı var mıdır?

Biz gelinen aşamada artık yeter diyoruz. Tarihsel bir kısır döngüye son vermek için ciddi adımlar görmek istiyoruz. Uluslar arası oyunları bozmanın tek yolu demokratikleşmeden geçer. Bunun için birbirimize güvenmek bu güveni tesis etmek dışında bir yol da yoktur.

Bu sorunumuzu çözemezsek, kimse gelip bizim sorunlarımızı çözemez, belki çözülsün de istemez.

Farklılıkların ve hakların demokrasi çerçevesinde güvence altına alınması Türkiye’nin zararına değildir.

Ülkenin ortak dili Türkçedir. Türkçe olmaya da devam eder. Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur. Bizi bir arada tutan tek değer etnik kimlik olarak dayatırsanız eğer bu yanlış olur.

Türkiye’nin demokrasi dışında başka bir çıkış kalmamıştır. Bugünden sonra yapmamız gereken şey, demokrasi etrafında birleşerek bütün toplumsal siyasal sorunlarımızı çözmüş olmaktır.

BU PROJE BİR DIŞ DAYATMA DEĞİLDİR

Ak Parti hükümetinin, Kürt açılımı adıyla başlattığı ve milli birlik projesi adına karar kıldığı süreç, anlatmaya çalıştığım çözüm zihniyetinden uzaktır. Bu bir dış dayatmadır, ABD projesidir diyen hükümeti küçük düşürmeyi de doğru bulmuyoruz.

İzah etmeye çalıştığım gibi kürt sorunu dış politikadan bağımsız ele alınması mümkün olmayan bir konudur. Önemli olan bu sorunu çözerken, halkı mı yoksa dış güçleri mi dikkate alacağız sorusudur.

AB ve ABD sorun için katkı sunacaksa tamam diyelim. Ancak tekrar çatışmaya götürecekse, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz demeliyiz. Değerli milletvekilleri biz DTP olarak bu sürece yapıcı katkı sunmaya gayret ettik. Hükümetin somut tek bir adımı olmaması rağmen, bizi sürecin dışına itme gayretine rağmen

Sorunun artık orduya havale edilmemesi ve ölümlerin durması adına bu süreci destekledik ve desteklemeye devam ediyoruz. ancak hükümetin askeri operasyonlardaki ısrarı, ölümleri durdurmadığı gibi süreci de ilerletememiştir.

Biz şuna inanıyoruz, eğer ciddi bir çözüm olabilirse silahlar 3 ayda türkiye’nin gündeminden kalkar.

Bu süreçte canı yanmayanlar yüreği yanmayanlar rahat olabilirler, ama hiç kimse bize bir daha bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir. bizler, bu acıların sürmesini isteyenlere karşı demokrasi mücadelemizi sürdürdük.

TBMM’de bulunan bütün partilerin temsil edileceği bir komisyon kurulmasını öneriyoruz. Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem çözümümüzü de biz kendimiz bulacağız, artık hükümet bu süreci kapalı kapılar ardında yürüteceğine Meclis’e teslim etmelidir. TBMM bu soruna bulacağı ortak siyasi akılla, 72 milyona yakışır bir temsiliyet gücünü ortaya koyacaktır. Bu sayede vesayetten kurtularak, liyakatini bu soruna kalıcı bir çözüm getirerek bütün dünyaya mesaj verecektir.

Biliyoruz ki geçmişle yüzleşmek noktasında cesur olmadan, cumhuriyeti elitlerin işgalinden kurtarıp demokratik hale getirmeyiz.

Kamuoyun gözü önünde açık bir süreç işletilmelidir. Bu komisyon sorunu anlayıp doğru bir çözümü ortaya koyabilmelidir."

Daha sonra kürsüye MHP Lideri Devlet Bahçeli geldi. İşte Bahçeli'nin konuşması:

MECLİS EN TALİHSİZ GÜNLERİNDEN BİRİNİ YAŞIYOR

"Terörle mücadelede vatan ve bayrak uğruna toprağa düşen aziz şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Bu şerefli mücadelede gazilik mertebesine ulaşan kahramanlarımıza sonsuz şükranlarımızı sunuyorum.

Bugün TBMM, 89 yıllık kutlu tarihinin en talihsiz günlerinden biri yaşanmaktadır. Bu çatı altında konuşulan konulardan üzüntü duymamak mümkündür. 7 yıldır Türkiye’yi derin uçuruma sürükleyenlerin, milletimizi bölme hayallerini mi tartışacağız?

Hükümet eliyle, Türkiye için bölünme modelleri arayışına girilmesine siyasi tarihimizde ilk defa görülmektedir.

Dün meclis’in ilk başkanı olan Mustafa Kemal’in Anadolu’ya çöreklenmiş işgalciler için verdiği mücadeleye bakınız, bugün aynı çatı altında bulunanların getirdiği düşüncelere bakınız.

Dün Malazgirt'ten bu yana bu toprakları vatan yapmak için can veren şehitlerimize bakın, Bugün şehidini sorgulatan bir anlayışın düştüğü çaresizliğe bakınız

Dün dağınık yoksul bir milleti bir araya getirerek yorgun küskün kitlelerden büyük bir millet yaratanlara bakın,  bugün aynı muhteşem milleti 36’ya bölmeye çalışanlara bakınız.

Bugün burada neyi tartışacağız. Nasıl bölüneceğimizi mi? Kardeşlerimizi nasıl terk edeceğimizi mi?

Bugün burada hangi karara varacağız? Şehitlere nasıl ihanet edeceğimizi mi? Gazilerimizi bir kez daha nasıl yaralayacağımızı mı? Asker polis ve korucularımızın hatıralarını nasıl ayaklar altına alacağımızı mı?

NEYE DESTEK VERECEĞİZ

Aylardan beri konuşmak istiyordunuz, milletimizin şahitliğinde duymak istiyoruz. Maksadınız hangisidir. Bize neyi anlatmak istiyorsunuz. Bunların hangisini tartışıp, hangisini kabul edip, hangisine destek vereceğiz.

Allah esirgesin bunlara izin verirsek göz yumarsak, görmezden gelirsek, muhterem ecdadımıza ne diyeceğiz? Şayet varsa bir yolunuz siz söyleyiniz. Gafletteydik uyuyorduk güçsüzdük mü diyeceksiniz? Görmedik bilmedik düşünmedik mi diyeceksiniz? Oy peşindeydik mi diyeceksiniz? Bu mekanda ayakta alkışladığınız küresel güçler böyle itiyorlardı mı diyeceksiniz?"

Türkiye kardeşliğine birliğine musallat olan bu tehlikeyi elinin tersiyle iter. Yıkımın muhataplarına da hak ettiği dersi verir. Sarstığı kardeşliğin hesabını da mutlaka sorar.

Niyet sahiplerini uyarıyorum. MHP’nin Meclis’te bulunan 69 kişilik birbirinden değerli arkadaşlarım, al bayrağımıza kem gözle bakanların hakkından gelir. Bugün aldığımız oya bakıp, Türkiye’nin tamamıyız deyip duruyor

Hakkari’den Edirne’ye Van’dan İzmir’e kadar, bu kutlu vatanda yaşayan kardeşlerim hesaplarınızı boşa çıkartır.

Bugün aziz milletimiz son derece endişelidir. Karşımızdaki sorun çok ciddi bir beka sorunudur.

Siyasi partilerin eylemleri, devletin bağımsızlığına aykırı olamaz. Bunu aykırı hareket edilmesi anayasal suçtur. Hükümet milli güvenliği sağlanmasından, TBMM’ye karşı sorumludur. TBMM’nin üyeleri görevlerine başlarken, devletin varlığı ve bağımsızlığını korumak için büyük türk milleti önünde namus ve şerefleri üzerine yemin etmişlerdir.

PKK açılımımın bununla değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Türkiye’de milli varlığımızı hedef alan terörle karşı karşıyadır. Güvenlik güçlerimiz 6 bin şehit vermiş, PKK terörü 5 binden fazla vatandaşımızı katletmiş. 12 bin vatandaşımız gazi olmuştur.

2002 yılına gelindiğinde terörün beli kırılmış bitme noktasına gelmiştir. AKP hükümeti terörün sıfır noktasına geldiği bir terör almıştır. Etnik bölücülük mevzi kazanmıştır. Bugün yüce meclisin önüne PKK açılımıyla çıkan AKP, terör örgütüne teslim olma noktasına gelinmiştir.  Terörle mücadele bitmiş, terörle müzakere süreci başlamıştır.

PKK'NIN YAPAMADIĞINI HÜKÜMET YAPIYOR

Hükümet bölücülüğün önünü açmıştır.  PKK açılımıyla yapılmak istenen, terörün silahla yapamadığını siyasetle yapılmasıdır.

Yüce meclis maalesef bugün PKK’ya teslimin belgesi olan bu yıkım projesini görüşmektedir.

Yapılmak istenilen, bireysel kültürel haklar değil, oluşturulmak istenen bir azınlığın, siyasi azınlık haklarını kullanmak istemektir.

Terör örgütü ve etnik bölücülerle, aynı kefeye konulacak ve PKK’nın bu vatandaşlarımızın sözcüsü olduğu gibi düşünce oluşacaktır.

Böyle bir yaklaşım bu vatandaşlarımıza yapılacak bir iftira olacaktır. AKP’nin açılım sürecinin temeli bu nedenle yanlıştır sakattır.

Bu vatan bundan bin yıl önce gerçek sahibini bulmuştur. Aradan geçen 10 asır, büyük bir milleti ortaya çıkarmıştır. Bunun adı Türk milletidir. Bizleri bir araya getiren acılarımız anılarımız zaferlerimiz ve coşkularımız olmuştur.

Bin uzun yılda, kız alıp vermiş fetihlere katılmış, işgale direnmiş, birlikte üzülüp sevinmiş ve gülmüştür. Evlatlarımız bu değerle şehit olmuştur.

Bizi bugüne getiren kökenimiz, mezhebimiz, inancımız ne olursa olsun bizim adımız Türk milletidir. Son 200 yılda yaşanan oyunların çoğu bizi Anadolu’dan göndermek için yapılmıştır.

Türkleri Anadolu’dan atma hayali günümüze kadar ulaşan vazgeçilmez bir emeldir. Bir sır gibi taşıdıkları amaçları gerçekleştirmenin yollarını her fırsatta aramışlardır.

TERÖRİSTBAŞI BİLE DEMOKRASİ DİYOR

Buranın adı Türkiye, milletinin adı ise Türk milletidir. Ya bu toprak üzerinde yaşayan bir millet bir ve bütün tutulacaktır ya da Türk milleti Anadolu’dan atılacaktır.

Bunun adı tarihi şark meselesidir ve tarafları bellidir. Bir yanda Türk milleti bir yanda yedi düvel. Bir yanda inançlarımız ve bayrağımız diğer yandan haçlı zihniyeti.

Bugün adının maskelerinin değişmiş olması emellerini değiştirmemiştir. Adına ne denilirse denilsin, ister çare ister fırsat ister açılım dayatılmak istenenler şark meselesinin bugüne gelmesidir.

Yüksek siyaset kaynağını coğrafyadan alır. Her coğrafyanın doğal politikaları vardır. Coğrafı aynı duruyorken, 10 asırdır bu topraklardan yükselen dinamikleri değiştirirseniz, uyarıyorum ki coğrafya da dağılır.

Başka kentlerin yeni coğrafyalar dağıtılırken, onu göremezseniz ortaya dağılma ve yıkılış çıkacaktır. Bu kaçınılmaz akıbeti değiştirecek tek bir olumlu örneğe tarih sahne olmamıştır. Coğrafyamız tartışılırsa milletimiz, milletimiz tartışılırsa devletimiz, devletimiz tartışılırsa bayrağımız, bayrağımız tartışılırsa varlığımız ortadan kalkacaktır.

Bir kez daha düşününüz. Bir kez daha oynanan oyunun bütününü, dün bugün gelecek vizyonuyla değerlendiriniz. Karşınızda yeni bir Sevr dayatması olduğunu göreceksiniz. Hükümetin isim zinciri arasında en sonunda karar kıldığı kavram, milli birlik projesi reçetesi de demokrasidir. Bu da herkes için hoşa gidecek bir kavramdır. Bunların hangi niyetleri kapsadığını açıklayacak değilim. Ancak çağımızın en önemli kavramı demokrasidir. Demokrasi bir yandan ülkelerini toplumlarını güçlü hale getiren yönetimlerin kuvvet kaynağı olmuştur.

Terörist başı bile kuracağı sözde devletini demokrasi eksenine oturtmaya çalışmıştır.

Hükümetin Kürt sorunu diyerek başlattığı açılım süreci de kısa zamanda demokrasi ambalajıyla kaplanmıştır.

Başbakan Erdoğan, gittiği her yerden demokrasinin eksikliğinden bahsetmeye başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı da konuşmasında, farklılaşma odaklı düşüncelerini demokrasiye atfetmiştir.

DÖRT MADDELİK ÖNERİ

Bugün gerçekten bir demokrasi sorunu varsa bunun önündeki engellerde devlet yapımızda ve yasalarımızda değildir.

Ferdin sahip olduğu haklar dışında, bir topluluğa değişik adlar altında siyasi haklar vermeye çalışmanızı kabul edemeyiz. Böylesi teklifler anayasa’ya aykırıdır.

Şayet ülkemizdeki insanlarımızın bir kısmında, kendilerini ifade edememe sorunu var ise bu sorununun çözümündeki engel anayasal değil sosyolojiktir.

Yaşadığı buhran ve yoksulluk, anasının dilinden değil sahip olduğu kısır toplumsal ekonomik çemberden kaynaklanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyet, hangi etnik kökene ayrımcı muamele etmiştir? Kucaklayıcı gönlüne sığınmak isteyen hangi toplumu reddetmiştir?

Hangi bakana, hangi işadamına farklı muamele yapılmıştır? Kim ülkemizde kökeni nedeniyle, siyasete, bürokrasiye giremediğini ifade edebilir?

Kim, general büyükelçi vali olamayacağını söyleyebilir? İşte bu yüce meclis çatısı altında, ve hükümet bünyesi içinde yer alan arkadaşlara lütfen bakınız. Düşüncelerine katılmayız ama aileleriyle doğdukları yörelerle de iftihar ederiz. Hepsi bizim milletimizin evlatlarıdır.

Bu yörelerden gelen sayın üyelere hayatının her alanında kapı açan bir hukuk sistemi neden birilerini dağa çıkmaya sevk etmeye neden olsun.

Türk milleti zaten birdir, devleti birdir, vatanı birdir, bayrağı birdir, lisanı birdir.

Terörist adı üstünde eline silah alarak kan akıtan canilerdir.

Bunlar yasal yoldan hakkını arayamamış olan masumlar değildir. Bizden çözüm istiyordunuz. İşte bizim çözüm önerilerimiz:

- Yurt içinde ve dışındaki bütün teröristler teslim olmalıdır.

- Tamamı Türk adaleti hesap vermeli, ve hükme rıza göstermelidir.

- Hükümetin de ilk görevi tamamını teslim almaktır.

- Yokluk işsizlik çemberini kırarak bu mevkilere ulaşmak için yol açıkmış evlatlarımızın önünü açmaktır.

HÜKÜMETİN GÖREVİ AYRIŞTIRMAK DEĞİLDİR

İçeriği bilinmeyen bir demokrasi arayışı bizi yıkıma götürür. Milletsiz ve devletsiz demokrasi beklentisi gibi boş arayışların, Osmanlı’yı nasıl parçaladığına bakmak gerekir. Elbette ki Mustafa Reşit Paşa’nın, Fuat Paşa’nın ve Mithat Paşa’nın siyasal hayatımızda katkıları olduğunu inkar edemeyiz. Ama aynı şahısların Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkma götüren süreçte olduklarını da inkar edemeyiz. Aynı süreç farklı kimliklerin, imparatorluktan hızla kopmasının da başlangıcı olmuştur.

Temennimiz yanlıştan çabuk dönülerek, Türk milletinin sonsuza kadar bir ve beraber yaşamasıdır.

 

Açılım denilen sürecin ilk ortaya çıkışından itibaren partimiz tek bir duruş sergilemiştir. Millet kavramını korumak geliştirmek öncelikle hükümet olmak üzere hepimize aittir.

 

Millet ise farklılıklarını korumak isteyen, hatta farklılıklarını arttırmayı amaçlayan beşeri yığın demek değildir. Tarih beraber yaşamayı arzu eden insanların oluşturdukları uzlaşma alanları olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Elbette ki bir arada yaşamanın insanlığın ulaştığı medeni seviye itibariyle, yok etmeyle sağlanamayacağı da açıktır. Hükümetin görevi ayrıştırmak değildir.  Böylesi bir kaynaşma sürecinin devam etmesiyle bir millet kimliğiyle yaşama arzusu güçlü bir şekilde tutulabilir.

 

Farklılaşma ile ayrışma arasında istense de istenmese de yakınlaşma olacaktır. Kısaca aykırılıkların ayrılıkla temayül gösterilmesi kaçınılmazdır.

 

HERKES DİLİNİ KONUŞMAKTA SERBEST

Önce üniter yapı içinde otonomi sonra federasyon sonra bağımsız devlet kurma istemeleri nasıl önlenecektir?

 

Hükümetin direnci nerede ortaya çıkacaktır.  Kesinlikle vermek istemeyenlerle, ısrarla almak isteyenler zayıfladığında, taraflar arasında ortaya çıkabilecek gelişmeler hakkında aranızda bir fikri olan var mı? PKK taleplerine göz kırpanlar, bu sorulara açıkça cevap verme durumundadır.

 

Aslolan bir arada bulunmayı isteyen, toplumsal durumda benzer düşünmeyi sağlamış, aynı kültürden beslenen aynı kimliğe sahip topluluklar oluşturabilmektedir.

 

Bütünleşmenin en güçlü vasıtası ortak kültürel hazinesi eğitim dilimiz olan Türkçe’dir.

 

Herkes anasının dilini konuşup konuşmama da serbesttir. Ancak resmi dilimizin dışındaki ikinci bir dilin kamusal alanda resmiyet kazanması milletin birliğini durduracaktır. Eğer Türkçemiz

 

Bilimin sanatın yargının eğitimin dili olmaktan da adım adım çekilir. Bu itibarla hiçbirimizin soyut bir demokratik putu peşinde, millet birliğinden vazgeçmemiz asla mümkün olmayacaktır.

 

İMRALI-PKK-ABD-PEŞMERGE-AKP OYUNU

Haftalardan beri ekranlarda, köşelerinde koltuklarında bizim görüşlerimizi merakla bekleyen siyasi partilere, sözde aydınlara görüşümüzü bir kez daha söylüyorum.

 

Bu sözde açılım projesi, bölgemizdeki enerji ve suyumuzu ele geçirmek isteyenlerin yazdığı Büyük Orta Doğu Projesi’nin yazdıklarıdır. Siyasi İslamcılığın bugünkü fason sahipleri ırkçı noktaya sürüklenmişlerdir. İmralı-PKK-ABD-Peşmerge ve AKP’nin birlikte oynadıkları oyundur.

 

Bu aşamaya kadar bile PKK’nın 25 yıldır yapamadığı ayrışmayı hükümet başarmış, teröristlerle gazilerimizi şehitlerimizi aynı kefeye koymuştur.

 

Vatana bağlılığı şüphe götürmeyen, iş aş edinmiş vergisini veren, vatan borcunu veren vermek isteyen yüz binlerce kardeşimizin birlikte yaşama şartları da bu ayrıştırma süreciyle tehlikeye atılmıştır.

 

BÖLÜNME YASALARINI ÇIKARTABİLİYORSANIZ ÇIKARTIN

 

MHP oyunu görmüş okumuş ve bozmuştur. Başbakan’ın geri adımlar atarak, sığındığı takkiye alışkanlığı ile, milletin devletin bayrağın tekliğine vurgu yapmasındaki sebep de budur.

 

MHP bu siyasi sapmalara sonuna karşı çıkmaya devam edecektir. Yeni yöntem arayışları da kesinlikle çözüm vermeyecektir. Türkiye’yi yıkıma götüren siyasi aktörlerin oyununu bozmak ise vazgeçilmez milli görevimiz ve namusumuz olacaktır. MHP bunun takipçisi olacağız, hesap vakti geldiğinde de buna neden olanların yakalarına yapışacaktır. Ama her şeye rağmen girdiğiniz yoldan dönmemeye kararlıysanız, TBMM’deki sandalye sayınız yeterlidir. Açılım ortağınızla el ele verin, bölünme yasalarını çıkartabiliyorsanız çıkartın.

 

Çanakkale Savunması ve Cumhuriyetin ilanıyla Lozan anlaşması, Anadolu’nun nihai senedidir. Türk milleti, ilgili son sözünü o tarihte söylemiştir. Bu sözün karşılığı 1915 Çanakkale’sinden 1922 İzmir2ine kadar adım adım savunulan vatan topraklarıyla tescil edilmiş ve şehitlerimizle bedelini ödemiştir.

 

Yüz yıl önce en umutsuz ortamda bile Türk milletine gücü yetmeyenlerin bugün yeni ihanetlerle şanslarını değerlendirmeye çalışmaları beyhudedir.

 

MHP için bu konu bir daha açılmamak üzere kapanmıştır. Türk milleti bu fırtınalı badireleri de atlatacaktır.

 

Tarih ihanetleri de kahramanları da geçmişte kaydetmiştir, şimdi de kaydedecektir. Bu millet şimdi de kendine ihanet edenleri de kahramanları da hatırlayacaktır.

 

Girdikleri yanlış yolda sonuna kadar gideceklerini söyleyenler çok iyi bilmelidirler ki, Türkiye’nin geleceğinin tehlikeye atılmasına asla göz yummayacak MHP,  bunun bedeli nasıl ödenecekse ödensin, önlemeye azimle kararlıdır.

 MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ardından kürsüye CHP lideri Deniz Baykal çıktı. İşte Baykal'ın konuşması:

TBMM’DE ULUSLAŞMA MÜCALENİN TERSİ GÜNDEME

Tarihi bir oturum gerçekleştiriyoruz. 3 aydır Türkiye'de bir açılım tartışması dayatılmıştır Türkiye'ye. Bu süreci, açılım taleplerini ve bugün İçişleri Bakanı'nın konuşmasında sonra resmileştirildiği kararı alınarak bu değerlendirmeyi yapıyorum.

İlk kez TBMM uluslaşma mücadelesini tersine çevirmeye yönelik açılımları gündeme taşıdı. Milli devlet kimliğini tahrip etmeye yönelik açılımlar hükümet eliyle, iktidar aracılığıyla TBMM gündemine taşımıştır. O yüzden tarihi oturumdur. Polis akademisi buluşmasından sonra birçok toplantı gerçekleştirildi.

Türkiye tarihi bir adım atacak duygusu içine yerleştirildi. Hedef olarak "anaların gözyaşlarını" dindirmek için denildi. Toplumda bu duygu yaratıldı. Kiminle gerçekleştireceksiniz, nasıl gerçekleştireceksiniz? Başbakan tarihi bir fırsatla karşı karşıya olduğumuzu söyledi. Bu fırsat kaçarsa bazı dış güçlerin bize dayatma yapacağını söyledi.

Ne yapılacağı, nasıl yapılacağı hiçbir şekilde açıklanmadı. Ne yapacaklarını kimse bilmiyor. Bu süreç gizli bir süreç olarak götürüldü. Ucu açık bir süreç olarak götürüldü. Bu ne demek? Her şey olabilir demek. Bu süreçte İçişleri Bakanı Anayasa değişikliği olmayacak denildi. Sonra Başbakan çıktı hayır değişme var dedi.

SINIRDAN GELENLER PİŞMANLIK DUYMADI

 Başbakan dedi ki: Hazmettire hazmettire bunları size taşıyacağım. Başbakan kendisi hazmetmiş. Bu süreci iktidar tek başına kendisi mi söylüyordu. Kimseyle dayanışması yok muydu? Kimlerle anlaştı. "Anaların gözyaşlarını durdurmak" için onunla kim birlikte çalışacak bu hala netlik kazanmadı. Samimi olmayan aldatmaya yönelik bir süreç götürüldü.

19 Ekim'de geldiler sınırdan içeri girdiler. Birdenbire gördük ki buraya gelenler terör mücadelesini bırakarak, pişmanlık duyarak gelme anlayışı içinde değiller. Gelenler ellerinde mektuplar gelmişlerdir ve elçi olarak geldiklerini söylemişlerdir. Öcalan adına geliyoruz demişlerdir. PKK'nın bir üyesi olduklarını iftiharla ifade etmişlerdir.

Bu durumda ilginç bir manzara çıktı. Devletin bütün önde gelenleri onları karşılamak için Silopi'dedirler. Onları hemen serbest bırakmak için oluşturulmuş bir ekip orada hazır bulunmuştur. Gelenleri derhal yargılayıp tahliye etmek üzere oluşturulmuş bir yargı kadrosu ayaklarına taşınmıştır

HUKUKSUZLUK YAPTILAR

İfade alınırken, teşhis yapılırken hepsi çalışmışlardır ve bunun sonunda TCK'ya göre suçsuz bulunarak ülkeye girmeleri sağlanmıştır.

Sonrasında Başbakan şu açıklamayı yapıyor: "Türkiye'de umut verici şeyler oluyor, iyi şeyler oluyor. Umutlanmamak mümkün mü" diyor. Sonra halkın tepkisi görülünce, halk çıkan görüntülere tepki gösterince bu sefer DTP'yi suçlamaya başlamıştır.

Türkiye'nin sınırına dayanan bir guruba bizim ceza kanunumuz nasıl suçsuzsun diyebilir. Orada kurulmuş bir çadır yargılaması ile böyle bir hüküm verilebilir. Burada hukuksuzluk yaptılar. Nasıl oluyor da gelenler olacakları bilerek geliyorlar. Nasıl oluyor. Türkiye'nin hukuk sistemi katledildi.

TERÖRİSTLER ELBETTE SEVİNECEKLER

Bir tarafta iktidar. Bir tarafta İmralı. İktidar İmralı'yla irtibat halinde. Resmen telefonda konuşuluyor değil ama mutabakat sağlanıyor. Ortada müşterek bir çalışma var. İktidar ve İmralı işbirliği içinde.

Hükümet ve İmralı'da işbirliği var. Bunu kimse inkar edemez. PKK silahtan vazgeçtiği için mi ne için böyle bir temas sağlanmış. Böyle bir şey olabilir mi? Bu insanlara tutuklanmayacakları sözü verilmiştir, bunu siyasetçiler vermiştir. Hukuk katledilmiştir. Bu manzara ortadaki çalışmanın ayaklarının birinden iktidar, diğerinin İmralı olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.

25 yıl mücadele etmiş ve buraya elini kolunu sallayarak geliyorlar. Elbette sevinecekler, mutlu olacaklar. Ne yapsınlar. Bu sevinci sen verdin. Onlar sen yaşattın tabii ki sevinecekler.

YOL HARİTASINDA NE VAR? ŞARTLAR NE?

Dünyada ilk kez bir hükümet, kendisine silah doğrultan ve bırakmayacağını söyleyen bir grupla dayanışma halindedir. Terörle mücadele edilir. Barışı gerçekten istiyorsanız, çıkarsınız PKK silahı bırakacak dersiniz. Muhatap İmralı demezsin.

PKK'nın hedefi Türk milletinin içinden yeni bir millet çıkarmaktır. İmralı'dan gelecek yol haritası beklendi. Harita geldi, biz görmedik. Kamuoyu görmedi. Ne var ne orada. Bu uğurda evlatlarını vermiş ailelerin, milletin bunu bilmeye hakkı yok mu? Korkuyor musunuz, Türk milleti kolay kanmaz mı diyorsunuz. Çıkın söyleyin ne isteniyor, şarlar ne.

HANİ ANALARIN GÖZYAŞLARI DİNECEKTİ

Bu manzara artık milletimiz tarafından tespit edilmiştir ve tepki vermiştir. Hükümette bir bayrak alerjisi ortaya çıkmıştır. Meclisin kapısına gelen şehit ailelerine bayrakları bırakmaları söylendi. Hani anaların gözyaşları dinecekti.

 Türkiye'de terörün arkasında neler yattığını, nelerden kaynaklandığını çok iyi bilmeliyiz. 2002 yılındaki şehit sayısı sadece 6'dıydı. Şimdiyse bunun 4 katı.

 Terörle mücadelenin karalılıkla sürdürülmesi elbette temeldir. Ama olay sadece bundan ibaret değildir. Ama mücadelede zafiyet gösterenlerin başarıya götürmesi çok güçtür.

EĞİTİME ETNİK DİLİ KARIŞTIRMAYIN

Türkiye'de terörün arkasında ne olduğu çok iyi değerlendirilmeli. Terörle mücadele elbette devam edecektir. Türkiye olarak bu konuyu aşabilmek için, terörle mücadele edebilmemiz için terörle hiçbir şekilde müzakere etmemeliyiz. Terörle müzakere ile hiçbir yere varılmaz. Teröre yaranarak sorun çözülemez. Bu tüm dünyada böyle.

20 yıl önce bir insanın "kürdüm" demesi mümkün değildi. Bunlar tarihi gerçekler. 1991'de TBMM'de ilk kez benim imzamla Kürtçe konuşmanın önündeki engelin kalkması için teklif verildi. Kısıtlamaları 20 yıl önce meclise ilk biz gönderdik.

 Ama eğitime etnik dili karıştırmayın dedik. Biz bunu yaptığımız için DGM'ye verildik. Bir etnik kesine dilini kullanma yetkisini nasıl vermezsin dedik, 20 yıl önce dedik bunu.

 Türkiye'de bir Çerkez, Laz hangi hakka sahipse Kürt’te olmalıdır. Bunu dedik. Bu zihniyetin bütün ülkemizle sağlanması lazımdır. Ama bunlar ne dedi. Bazıları "etnik kimliğe özgürlük yetmez, bunu millete dönüştüreceğiz, bizi ayrı bir devlet olarak kabul edeceksiniz. Bizi farklı statüde göreceksiniz. Bu yanlıştır. Hepimiz için yanlıştır. Bu bölgenin huzur barışı için yanlıştır.

BİZ BİR DEVLETİZ, ADIMIZ TÜRK

Herkes elbette kendi kimliğine sahip olacak. Ama biz bir devletiz. Adımız Türk. Bize bu ismi dünya verdi. Bize Türk diyorlar. Bize Ermenileri kestiniz diyorlar. Peki bize Ermenileri Türkler mi kesti, etnik Türkler mi kesti diyorlar. Hayır. Hepimiz Türk’üz. Bu yanlışın Kürt-Türk ayrımı yapılmadan yapıldığını söylemek istiyorum.

Herkesin etnik kimliğine herkes saygı duymak zorundadır. Biz Türk’üz, dünya bunu Arabı, Lazı, Kürdü diye ayırmıyor.

Bu hükümetin getirdiği projelerin için mayınlar yerleştirilmiştir. Halk bunları görmüştür. Ek dersler falan arada kaynatacaklar. Bu bölgede yapılması gereken şey herkesin kimliğine saygı göstermektedir. Haklarını güvenceye almaktır. Türkiye'de "Ben kürdüm" diyebilmek o insanın şanıdır, onurudur buna şüphe yoktur. Bun da bir problem yok. Ama bu demek değildir ki biz ayrıyız, ayrışalım, analar ağlamasın. Yok böyle bir şey. 

Yapılması gereken şey bakış açımızın değişmesidir. Hükümet PKK ile işbirliği içinde. Çıkmaz yoldur. Hiçbir yere gitmez. Açılım yapacaksan gerçekten Kürt açılımı yapacaksın. O insanların haklarına sahip çıkacaksın.

MHP lideri Bahçeli'nin ardından, kürsüye Ak Parti Adana milletvekili Ömer Çelik çıktı. İşte Çelik'in konuşmaları:

YABANCI GİZLİ SERVİSLER BAŞARISIZLIK İSTİYOR

Türkiye’de demokrasi meselesinde çok ciddi sıkıntılar olagelmiştir. Bugün ortaya çıkmış bir mesele değildir. Bu ülkede inan. Gruplarından etnik gruplara kadar çok ciddi sorunların olması siyasetçilere çok ciddi sorumluluklar yükler. Siyasetçiler bunları sümen altı edemez.

Büyük bir vizyona sahip olmayanlar bu meseleleri risk almamak adına sümen altı ederler. Asıl tehlike “evet demokrasi güzeldir” demek ama demokratikleşme konusunda adım atılacağı zaman buna karşı gelmektir.

Yabancı gizli servislerin Türkiye’nin vizyonunun başarısızlığa uğraması için çalıştığını fark ediyor musunuz. Türkiye demokrasi yoluyla bunları çözmezse kim kazançlı çıkacaktır. Ekranları başında bizi izleyen milliyetçi gençlere sesleniyorum.

Damat Ferit hükümeti sadece sarayın çıkarını düşünen bir hükümetti. Bugün Damat Ferit benzetmesi demokratikleşmeye körü körüne karşı çıkanlara yakışırız.

Bugün Türkiye’nin her yerinde örgütlenmiş Ak Parti’ye Kuvay-ı Milliye benzetmesi yakışır. Türkiye’de şimdiye kadar federasyona benzeyen tek yapı olağanüstü hal yönetimidir. 25 yıl boyunca idare kuralları, güvenlik uygulamaları, memurlara ödenen maaşları farklı yapı federasyon değil de neydi? Bu alaturka Berlin duvarını kim kaldırdı ortadan Ak Parti hükümeti kaldırdı.

DERSİM  ACI BİR HATIRADIR

Devlet nihayetinde bir mekanizmadır. Peki bu mekanizmayı işletenler kimdir.

CHP’nin Tunceli raporunda ifade ediliyor. Sorumluyu öyle ifade ediliyor: bugüne değin çözüm güvenlik güçlerine havale edilmiştir. Çözümün sorumlusu güvenlik güçleri değil. Siyasetçilerdir. Bugün hükümetin başlattığı milli birlik projesi bu raporlarda ifade edilen ana eksenin dışında bir şey söylemiyor.

 Türkçe’nin resmi dil durumunda çıkarılması diye bir şey söz konusu değildir. İkincisi federasyon. Ya da üniter yapı dışında bir yapı tehlikesinden söz ediliyor. Bunları Ak Parti’den kimse ifade etmedi.

Salı günü Sayın Onur Öymen Dersim’den bahsetti. Konuşan CHP sözcüsü Dersim olaylarını bugünkü sorunların çözümü için yol olarak gösterdi. Bir emekli diplomat neyi öneriyor biliyor musunuz Yunan devleti İskeçe’nin ismini değiştirdi biz de bunu yapabiliriz.

Kendi milletine karşı bu kadar yabancılaşmış bir gözler bakılabilir mi? Dersim olayları gibi olaylar tarihin acı hatıralarıdır. Bugün için örnek gösterilmesi tam bir basiretsizliktir.

 Org. Muhsin Batur yazdığı kitapta Dersim için şunu söyler: “Yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum” Bir asker olarak Muhsin batur’un gösterdiği hassasiyeti bir diplomat ve milletvekilinin göstermemesi ne kadar acıdır.

AKAN KAN BİZİM KANIMIZDIR

Ümit ederiz ki bundan sonra siyasette siyasi nekrofili anlamına gelecek örnekler ortaya çıkmaz. CHP’li bir milletvekili “Birçok rapor yayınladık ama Kürtler bize oy vermedi. Bizden özür dilesinler” dedi.

Buna cevap Kemal Kılıçdaroğlu’nun “halkın terini daha çok koklamalı halkın içine daha fazla girmeliyiz” olmalıdır.

Milletvekilinin görevi bu kürsünün özgürlüğünü korumaktır. CHP’nin Tunceli raporunda şu ifadeye dikkat çekiyorum: ister güvenlik güçlerimizi ister onlara silah doğrultan gençlerimizi olsun bizim çocuklarımızdır. Akmakta olan kan bizim kanımızdır.

TEK ÇIKIŞ YOLU DEMOKRASİDİR

Bu yaklaşımı benimseyen CHP’nin Habur’da ortaya çıkan görüntüler yüzünden hükümeti suçlamak mantıklı olabilir mi? Türkiye Cumhuriyet Başbakanı hakkına konuşurken çok titiz olmak gerekir.

Atatürk’ü ayrı tutuyoruz, yurt dışında Türk bayraklarıyla ismine miting yapılan tek başbakan başbakanımızıdır. Tunceli Raporu’nda deniyor ki tek çıkış yolu demokrasidir.

 “Eğer bu adımları atıyorsanız İmralı’yla işbirliği yapıyorsunuz” diyenler “Demokratikleşme adımları atılmadan terörün çözümü mümkün değildir” diyorlar.

Bu meseleye bu kadar ilgi duyan bir partinin hükümetin yaptığı her şey yanlıştır demekten başka somut bir şey söylediği görülüyor mu.

IRAK’A SİZ GİDİP SİLAH BIRAK DEYİN

Diyorlar ki PKK’nın silah bırakması söylenmeli. Buyurun Irak’a gidip siz söyleyin. Merhum Türkeş Faruk Bildirici’nin Yemin Gecesi kitabında şunları söyler: “1992 nevruzundan sonra Batıda Türkler ve Kürtler arasında çatışma işaretleri görüldü. Fethiye’de incelemeler gelen HEP heyetine Türkeş yakın ilgi gösterdi.

Türkeş “ben tabanına hakimim siz de tabanınıza hakim olun bu çatışmayı önleyelim” dedi. Türkeş’in olumlu sıcak tavrı HEP tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Peki sizin dağa çıkmak demeniz ne anlama geliyor.

Bizi dinleyen aziz milletimiz. Merhum Türkeş’in milli ahlak makalesini okusun ve burada söylenenleri değerlendirsin.

Merhum Türkeş Kürt ve terör meselesini iki ayrı kavram olarak ele almıştır.

Sayın Bahçeli’nin şu sözlerini yorumsuz vereceğim: “Etnik tartışmalarla mezhep tartışamalar beka sorunu yaratmadan çözüm bulmalıyız. Bunun yeri sokaklar değil TBMM’dir”

Biraz önce ise bu meselenin burada görüşülmesini talihsizlik olarak değerlendirdi sayın Bahçeli.

Sayın Bahçeli “Bu konular meclis dışına çıkarsa Türkiye için yazık olur” diyor. Deniyor ki bize küresel güçlerin talimatıyla işer yürütüyor. Abdestten bahsediyorsunuz bir kere de Mescid-i Aksa’ya yapılanları protesto edin de görelim.

Ak Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik'in konuşmasının ardından oturuma 15 dakika ara verildi. Ara sona erdi ve sözü bu kez İstanbul Bağımsız milletvekili Ufuk Uras aldı. İşte Ufuk Uras'ın açıklamaları:

KÜRT SORUNU YOK OLMADI

Hala bazı temel sorunları çözememek bize acılar yaşatıyor. İster Kürt sorunu ister G.Doğu Anadolu sorunu deyin orada problemler var. Çok uzun zamandır biliyoruz ki Kürt sorunu tek başına bir asayiş sorunu değildir.

Konuya sadece ekonomik anlamda yaklaşmak da sorunu çözmeye yeterli gelmez. 28 isyan yaşandı bunlar ağır şekilde bastırıldı. Asimilasyon en fazla uygulanan politika oldu. Ama Kürt sorunu yok olmadı. Orada insanların yaşadığı kendi kimlikleri olduğu benimsenen kadar on binlerce insan öldü.

YILLARIMIZI KAYBETTİK

Kendimiz çözmeyi başaramadığımız için dış müdahalelere açık hale geldik. Bu tür garipliklerle yıllarımız kaybettik. Hep söyledik Türkiye’de Kürt sorunu için atılacak adımlar demokrat yurttaşların işi olmalıdır dedik.

Kürt sorunun çözümü demokratikleşme ve hoşgörüdür. Bir arada yaşam kültürünün geliştirilmesi gerekir. Orada yaşana vatandaşların insanca yaşam koşullarından yararlanmasının sağlanması gerekir. Bugüne kadar tüm liderler bu kimliği tanıyoruz dediler. Ama sonuç? Tanıdınız da ne yaptınız.

ETNİK KİMLİKLERE STATÜ ASPARAGASTIR

Sorunun çözüm herkese kandıracaktır. Çözümsüzlüğün maliyeti çözümün maliyetinden çok daha fazla olacaktır. Türkiye’de bazı etnik kimliklere karşı imtiyazlı statü tanındığı iddiası tamamen bir asparagastır.

Çözümü 3 aşamada geçilmelidir. İspanya İrlanda gibi örnekler göz önüne almalıdır. İkincisi çok kültürlü anayasal vatandaşlık sağma temele oturtulmadır. Üçüncüsü çözümü sürekliliğini sağlayacak adımlar atılmalıdır. Çözüm süreci son derece karmaşık inişli çıkışlı bir süreçtir.

Toplumun süreci desteklemesi için topluma güvence verilmelidir. Kürtçe ve diğer dillerin kullanılması gerekmektedir. Buna uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

BİNLERCE İNSAN TOPLUMSAL HAYATA KAZANDIRILMALI

Adı af veya başka bir şey yolsun binlerce insanın toplumsal hayatı kazandırılması gerekmektedir.

Yerel yönetim reformu ile merkezi yönetim vesayeti ortadan kaldırılmalıdır. Çok dilli toplum yapımızın zenginlik olarak görülmesi için anayasal düzenlemeyle güvenceye alınımı vatandaşlık kavramının içselleştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin yakın tarihi gösteriyor ki yargı yoluyla toplumsal ve siyasal sorunlara çözüm aramak işe yaramıyor.

DTP gibi bir partinin varlığı sorunun çözümüne katkı sağlamaktadır. Çocuklarla ilgili yasal düzenleme bir an önce yapılmalıdır. Ortak bir tarihten geliyoruz. Böyle bir tarihte neden beraber yürümeyelim. Bütün bu sorunları demokrasi içinde çözebiliriz. Seyit Rıza’nın dediği gibi her şeyle mücadele ettim sizin yalanlarınızla mücadele edemedim hala yalan söylemeye devam edin.

Ufuk Uras'ın ardından sözü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aldı. İşte Erdoğan'ın açıklamaları:

GAZİ MECLİS

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Genel görüşmenin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.  1920’de ilk mecliste Ankara mebusu Gazi Mustafa Kemal’dir. Balıkesir’den Abdulgaffur Efendi. Bitlis’ten Derviş Sevunç. Burdur’dan M. Akif var. Dersim’den Diyap Ağa var.

Bu meclis Gazi bir meclistir. Bu meclis Kurtuluş Savaşını sevk ve idare eden bir Meclis’tir. Kurtuluş Savaşına başkumandanlık yapan irade Türkiye’nin tüm unsurlarını bu mecliste toplamıştır.

İlk meclisin açılışında Gazi’nin dile getirdiği bu ifadeler her an hatırda olmalıdır: “Efendiler burada meclisi aliyi teşkil eden zevat yalnız Türk, Kürt, Çerkes değildir” TBMM’nin Kayseri’ye taşınması teklifi karşılığında “Biz buraya kaçmaya değil savaşmaya geldik demiştir” Dersim mebusu Diyap Ağa.

HER MESELENİN ÇÖZÜM YERİ BURASIDIR

Türkiye’nin her meselesinin çözüm yeri burasıdır. Bu meclis 89 yıl öncesinin gerisine düşemez. Bu meclis 89 yıl önce renklilik özgürlük, demokrasi üzerine inşa ettiği temellerinden taviz veremez.

İstiklal mücadelesi veren bir milleti ayağa kaldıran bu meclistir. Her meselenin özgürce cesaretle konuşulduğu, nezaketle adapla hoşgörüyle ele alındığım ilk meclis bugünkü meclis için bir model ve ilham kaynağı olmak zorundadır.

İktidar kadar muhalefette demokrasinin olmazsa olmaz unsurudur. Muhalefetin iktidarla her konuda ittifak etmesi beklenemez. Ancak her konuya yapıcı bir eleştiri getirmek yerine o konuların karşısında durmak millet istifadesine değildir.

Her konuda konuşmak demokrasinin gereğidir.  Görüş belirtmek yerine hükümet görüş belirtmesin diye çalışmak demokrasinin gereği değildir. İzleyici tribününe eli tutularak getirilenler olursa bunlar bu meclisin asaletiyle bağdaşmaz. Milletin meclisindeki üslup tüm millete örnek teşkil edecek bir üslup olmalıdır.

ATATÜRK KİN GÜTMEMİŞTİR

Türkiye kendisini yenilediği ölçüde ilerlemiş ve kalkınmıştır. Trablusgarp savaşında savaşan Balkan savaşında savaşan, Çanakkale savaşında zafere imza artan ve Kurtuluş savaşında ülkeyi bağımsızlığa kavuşturan Atatürk savaştan sonra savaştığı tüm ülkelerle ilişki kurma yolunu seçmiştir.

Atatürk kin gütmemiştir. Ülkenin etrafına duvarlar örmemiştir. Yurtta sulhu tesis edemeyenler cihanda sulhu tesis edebilirler mi? Meselelere hissi yaklaşanlar cumhuriyetin kuruluş duygusuna ve kurucusuna haksızlık ederler.

Biz yurtta sulh cihanda sulh anlayışıyla hareket ediyoruz. Bizim barışçı dış politikamızı eleştiren anlayış o gün olsaydı ne Lozan olurdu ne de Cumhuriyet ayakları üzerinde durabilirdi. Türkiye 29m Ekim 1923’te ne kadar büyük düşündüyse bugün de büyük düşünmek zorundadır.

EZBERLERİ BOZDUK

Bu ülkenin enerjisi var olmayan tehditlerle heba edildi. Çözüm üretmeyen çabalarla duraklatıldı. O eski siyaset anlayışıyla Türkiye’yi yeni tehditler yeni düşmanlar üretmek yoluyla kimsenin hakkı yoktur.

Hükümet olarak 7 yıldır bu ülkenin kronik meselelerini çözerek bu noktaya geldik. Her alan da ezberleri bozduk statükoyu değiştirdik ve ülkemize yeni bir yol çizdik. Demokratik hak ve özgürlükleri olabildiğince genişlettik. Temel hak ve özgürlüklerin almış olduğu irtifa hiçbir dönemde olmamıştır.

Demokrasiyi he alkanda hakim kılmak içim demokratik açılım sürecini hakim kıldık. Bu olayı terör ve Kürt sorunu olarak algılayıp anlatmak yanlış bir yaklaşımdır. Hedef milli birlik projesidir. Süreç demokratik açılım sürecidir.

Hedef etnik sorunlarla ilgili sorunları çözmektir. Bunların içinde azınlıkların da Kürtlerin de Lazın da Çerkezin de sorunu vardır. Bunların tarihine baktığınızda ta cumhuriyetin ilk yıllarında konuyla ilgili çalışmalar var.

İstiyoruz ki her sorun alanı demokrasinin gelişmesiyle ezilen, horlanan, dışlanan herkesin kucaklanmasıyla aza insin. 72 milyon vatandaşımızın hepsinin sofrasındaki ekmeğin büyütülmesine çalıştık.

YARINDAN İTİBAREN MİLLETİMİZE GİDİYORUZ

Bakın şurada bakıyorum iki muhalif grup durmadan laf atıyor. Dinleyin ki anlayabilesiniz. Anlayın ki anlatabilesiniz.  Bizler dedik ki insanı yaşat ki devlet yaşasın. Demokrasi korkuların pazarı değil panzehiridir.

Bütün sistemler dinler insanın mutluluğu için amaçtır. Bizim demokratik açılımdan kastımız budur. Yani sorunların minimize olduğu bir Türkiye.

Destek veren olur vermeyen olur. Yarından itibaren milletimize gidiyoruz. 81 vilayette milletimize anlayacağız. Aksini iddia edenler bize eski yöntemleri önerenler bırakın kanam devam etsin demiş olmuyorlar mı?

Demokrasinin yolu bu değil. Biz diyoruz ki demokrasiye Türkiye’ye güvenin. Ama siz anlamakta zorlanıyorsanız diyecek bir şey yok. Farklılık renktir. Gökkuşağı ne kadar muhteşemse farklılık da o kadar güzeldir.

Biz komşumuzun derdini biliriz ama etnik kökenini bilmeyiz. Biz millet olarak böyle bir medeniyetten geliyoruz.

Biz insanı insan olduğu için, ne Türk ne Kürt ne Gürcü olduğu için sevmiyoruz. Benim alındığım gücendiğim anlar oldu. Kürt kökenli vatandaşıma birisi kalkar “şu Kürt şu Laz şu Türk” bu ifadelerden kaçınmak gerekir.

22 Temmuz seçimlerinin neticesinden güneydoğu ve doğuda aldığını oylar ortadadır. Biz oraların birinci partisiyiz. Biz her siyasi bölgede birinci partiyiz. Dışlamak bizim anlayışımızda yok.

Bizim tarihimiz kültürümüz türkülerimiz acılarımız sevinçlerimiz bir. Sarı gelin türküsüyle yüreği titreyen, Hz. Hüseyin şehit düştüğünde ağlayan biziz. Siperlerde yan ayana düşen şehitlerimiz var. Aynı sancak altında toplandık. Biz artık bu ülkenin hiçbir hak ve özgürlük talebine kulaklarımızı tıkayamayız. Statükoyu devam ettirmenin ülkeye menfaati varsa devam ettirelim ama görüyoruz ki yok.

KULAĞIN VAR DUYMUYORSUN,  GÖZÜN VAR GÖRMÜYORSUN

Yakın tarih göstermiştir ki sorunları yok saymak sorunları ortadan kaldırmıyor. Yaklaşık 25 yıldır salt bir güvenlik meselesi olarak sorun görülmüştür. Bu süre içinde dağlar bombalandı, sınır ötesi operasyonlar yapıldı. Demek ki terörle mücadele sadece güvenlik kuvvetleriyle çözülecek bir mesele değil.

İşte biz 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığım konuşamadan itibaren konuya bu açıdan baktık. Güneydoğu ve Doğu’da yapılanları sana anlatmak zorunda değilim. Çünkü kulağın var duymuyorsun, gözün var görmüyorsun.

GÜN BAĞIRMA ÇAĞIRMA GÜNÜ DEĞİLDİR

Yürekleri dağlanmış analara sesleniyorum. Nişanlısını beklerken ölüm haberini alan bacılara sesleniyorum. Bu meclis artık asker yolunu bekleyen Ayşe Hanım’a da dağlardan haber bekleyen Fatma Hanım’a da bir şeyle söylemelidir.

Yangına körükle gitmeyi siyasetine uygun görenler de olabilir. Ama böyle bir siyaset milletin birlik ve beraberliğine bir şey katmaz. Türkiye’nin derdi bizim meselemizdir. Onun için biz duymazdan bilmezden gelemeyiz.

Gün bağırıp çağırma günü değildir. Gün sesi en çok sesi çıkanın rantı toplayacağı gün değildir. Gün büyük düşünme günüdür. Birleştirici bir söylemle memleket adına vizyon koyma günüdür.

Gün hamaset dolu nutuklar atma değil ölümlere çare bulma günüdür. Bir çocuk annesinin dilini konuştuğu için dışlanabilir mi? Böyle bir tavır hakkaniyete sığar mı? Güvenlik güçlerimizi 25 yıldır başarıyla mücadele ediyor. Sonuna kadar devam edecekler de. Ancak sinsi bir öfkenin bu toplumun kökünü kemirdiğini daha ne kadar görmezden gelebiliriz.

Ülkenin gündemini hassasiyetlerini bölen bir anlayış nasıl bölücülükten yakınabilir? Yola çıkarken bir şey söyledik dedik ki biz etnik, bölgesel, dinsel milliyetçiliğe karşıyız. Biz bütün etnik unsurların hepsine saygı duyarız hepsini de Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığında topladık topluyoruz.

BAYRAĞIMIZ BAŞKENTİMİZ KUTSALDIR

Şu anda Alevi çalıştaylarını başlattık. Siz yapamadınız biz yaptık. Rahatsız olma. Zaten sıkıntının altında yatan temel neden bu. Bugün hangi ilde olursa olsun hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun vatandaşım kendini ötekinin yerine koysun ve düşünsün.

Değerli vatandaşlarım sizin hiç köyünüz boşaltıldı mı? Gece yarısı teröristler köyünüzü basıp üzerinize ateş etti mi? Sizin hiç oğlunuz yavrunuz öldü mü?

Dersim ‘de olanları savunanları ben insanlık noktasında nasibini almamış olarak değerlendiriyorum. Benim aziz milletimin her bir ferdi kendisini ötekinin yerine koysun.

Kürt kökenli vatandaşlarımın sorunu farklıdır, terör sorunu farklıdır. Sayın Bahçeli’nin kendisi de içinde buna inanmıyor biliyorum ama bundan nemalanıyor. Bizim bayrağımız başkentimiz bizim kutsallarımızdır.

Bizim mazimiz tarihimiz bunun en açık ifademizdir. Onu siz test edemezsiniz. Onu test edecek kalitede  ve vasıfta da değilsiniz.

CHP’LİLER SALONU TERK ETTİ

Bu açılım sürecine içeriğini bilmediği için karşı çıkanlar var onları bilgilendirmek boynumuzun borcu. Bıkmadan usanmadan karış karış dolaşıp anlatacağız. Bu açılımın sonunda rant kapıları kapanacak. Şiddet, şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapanlar var. Hatta şehitler gelsin de biraz daha bağıralım diyenler var.

Başbakan Erdoğan’ın, bu konuşmasının ardından CHP liderlerinden sesler yükseldi ve CHP grubu Genel Kurul’u terk etti.

 

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Genel Kurul salonu çıktıktan sonra "Ülkeyi tahrik ve tahrip ediyorlar" dedi.


Ulusal Haberler hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 2858 | E-posta

Yorumlar (15)
RSS Yorumlar
1. 13-11-2009 20:46
chp-mhp-dtp
chp ve mhp ak partiyi ülkeyi bölmekle suçluyor.peki soruyorum bu partiler doğu ve güneydoğuda niye sıfır çekti.ak partiyi ülkeyi bölmekle suçlayanlar zihinlerinde zaten ülkeyi bölmüşler.onlara göre ankaradan ötesi terorist.ak parti türkiye nin 7 bölgesinde de birinci parti.asıl ak parti olmasa bu ülke bölünecek.dtp de aynı.aslında çözümü istemiyorlar.hepside bölge partisi.marjinal parti.marjinal partilerin ortak özellikleri belli bölgelerden oy alırlar.sayıları azdır ama sesleri gür çıkar.sadece bağırıp çağırırlar.slogan atarlar.
Yazar yeniçeri (Üye)
2. 13-11-2009 21:29
damat ferit hükümeti
damat ferit hükümeti sevri imzalayıp kendilerini kurtarma peşindeydiler.sadece istanbulu düşünüyorlardı.anadolu umurlarında değildi.aynı chp ve mhp gibi.ak parti hükümetini damat ferit hükümetine benzetenler kendi tabanlarını mutlu etme peşinde.chp akdenizde kıyı şeridinde,mhp ise iç anadoluda 3-5 şehirde.peki diğer yerler nolacak.damatferit hükümeti bunlara yakışır.
Yazar yeniçeri (Üye)
3. 13-11-2009 22:03
çiçek sulayıcısını göremedik
kamer genç ak partiye sürekli saldırırdı.meclisi sürekli proveke ederdi.ama iki gündür adamı nedense göremiyoruz.eh kendisi tuncelili.alevi.açılımı aslında istiyor ama destek verse gururuna yediremiyor demek ki.karşıyım dese tunceliye nasıl gircek bir daha.onur öymeninin posterlerini tuncelide aranıyor diye asmışlar.hitlere benzetip.kamer gençide aranıyor diye ilan vermeleri lazım.
Yazar yeniçeri (Üye)
4. 14-11-2009 09:14
provakatörler iş başındaydı
en başta chp izmir vekili canan arıtman.izleyici locasına türkiye komunüst partisi gençlerini sokup slogan attırıp poster açtırmış.şehit anneside bulmuş bir tane onu istismar ettiriyor.başbakan bunlar şehit cenazeleri istismarcıları deyince bağırıp çağırıp meclisi terkediyorlar.yarası olan gocunur.öyle yapmayan üstüne alınmaz ve tepki göstermez.demek ki yapıyorlar.sadece bağırıp çağırıyorlar.bağırmakla iş halledilmiş olsa terminallerdeki çığırtkanlık en itibarlı iş olurdu.
Yazar yeniçeri (Üye)
5. 14-11-2009 10:36
PKK açılımı bunun adı
Başbakan yani vatandaşa yan bakan dün mecliste: Şehit kanı üzerinden siyaset yapmayın diyor. PKK kanı üzerinden mi siyaset yapıyor acaba kendisi. Açılımın PKK ya yapıldığını görmediğimizi mi sanıyor
Yazar geyveli_by_dahi (Üye)
6. 14-11-2009 10:40
PKK lılar serbest askerler terör örgütü
Çok ilginç şeyler yapıyor AKP hükümeti anlayana aşksolsun. PKK lıları dağdan indirip serbest bırakanlar; bu ülkenin PKK ile mücadele edenlerini terör örgütü diye topluyor. Kanımca sulandırılıyor yada birileri AKP yi yönlendiriyor. Allah Türk Milletini korusun. Bi an önce kim terörist ortaya çıksada aç kalmaya mahkum olduğumuzu görse hükümet. Halk krizde açılımı gözünüze sokun. Terör örgütlerinide nereye sokarsanız sokun.
Yazar geyveli_by_dahi (Üye)
7. 14-11-2009 10:51
istismarcılığın böylesi olmaz
canan hanım cumhuriyet mitinglerinde başörtüsünü eskiden kendilerini gizlemek için f...ler takardı diyerek tüm başörtülülere hakaret ediyor.bir yandanda meclise başörtülü şehit anası getirerek provakasyon yaptırıyor.yazık bunlara oy verenlere.bunlara oy verenlere acıyorum.allah günahlarını af etsin.
Yazar yeniçeri (Üye)
8. 14-11-2009 10:57
asıl pkk silivride
danıştayı basıp yargıç öldürüp sonrada suçu dindar insanlara ve ak partiye atmaya çalışanları kahraman olarak görenlere sadece acıyorum.hadi beni anlamıyonuz kurtlar vadisi,tek türkiye dizilerini de mi izlemiyonuz.iskender büyük terör örgütünü nasıl kullanıyor görmüyonuzmu.muro gibileri nasıl kandırıyorlar.lanet olsun içimdeki insan sevgisine.
Yazar yeniçeri (Üye)
9. 14-11-2009 12:28
PKK yı savunma sakın yeniçeri
yeniçeri sen ne ayaksın. Özel AKP seni özel mi tuttu. Her yerde yalan yanlış şeyler yazıyorsun. Millet görüyor. Kimsenin aklını karıştırma. Akpye şeker mi verdi sana (edit)
Yazar geyveli_by_dahi (Üye)
10. 14-11-2009 12:38
zavallı yeniçeri
bak yeniçeri arkadasım yanı oraya adını yazamayacak kadar zavallı arkadasım nıye zavallı dıyorum sana bılıyomusun cunku bakıyorum her ortamda akp"nın savunuculugunu yapıyosun tamam onu anladık madem fıkırlerının sozlerının dogru olduguna ınanıyosun, madem davanda haklısın o zaman delıkanlı gıbı oraya da ısmını yazarsın ve adam gıbı arkasında durursun.dıkkat edıyorum yazdıgın seylerın neredeyse tamamı tayyıp"ın agzından cıkan sozler soruyorum sana senın dusunme yetenegın yokmu sen kafanda bıseyler tasarlayamıyormusun bu kadar acızmısın .sana cevap yazmıyorum ne zaman kendın bıseyler yazarsın ne zaman oraya adını yazarsın sana o zaman o soyledıgın sozlerın ne kadar bos oldunu ıspatlayacagım ve halkın yıllardır din istısmarıyla kandırıldını anlatıcam..
Yazar kenan yılmaztürk (Misafir)
11. 14-11-2009 14:06
yeniçeri provakatör
halkın yanında olmayan bi siyasi partinin maşası olan provakatördür. Ylanlarla yanılmaya çalışıyor ortamı geriyor
Yazar geyveli_by_dahi (Üye)
12. 14-11-2009 14:38
istismarcılara yazık olacak
terörden nemalanlar terör bitince napacaklar acaba.şehit cenazelerinde kim siyasi slogan atıp kendine has el işaretleri yapacak.cuntacıların kökü kazınırsa kim laikliği istismar edecek.kim mitingler düzenleyip türkiye laiktir laik kalacak diye slogan atacak.kürt sorunu çözülünce kim kürtleri istismar edecek.diyarbakır sokaklarında 10-15 yaşındaki çocukları kim kullanabilecek.kim polisleri taşlayabilecek.istismarcılara yazık olacak.tarihin karanlık sayfalarına gömülecekler.türkiye yi güzel aydınlık günler bekliyor. (edit)
Yazar yeniçeri (Üye)
13. 14-11-2009 15:03
dağdan inenlerin ne faydası olcak
dağdan inenlerin sana faydası olur yeniçeri. senin arkadaşların iner kucaklarsın onları. Şehit aileleri konuşursa perdeyi kaparsın sonra. PKK açılım yapacağına dağa çıkmayan ve Türk milletimine açılım yapmayı desteklede adam sansınlar sizi. Millet açlıktan işsizlikten kırılmaya başladı.
Yazar geyveli_by_dahi (Üye)
14. 14-11-2009 15:59
terörle mücadelede yapılan yanlışlar.
bu sorunu çözmek için iki yol izlenir.1-terörle mücadele.2-teroristle mücadele.geçmiş hükümetler sadece teroristle mücadele ettiler.dağda teroristi vurdular arkadan yenisi geldi.bataklığı kurutmak yerine sineklerle uğraştılar.onuda yanlış yaptılar.teroristle mücadele profosyenel birliklerle olur.acemi askerlerle olmaz.acemi askerleri dağda kurtların önüne atmak resmen cinayettir.şimdiye kadar bunu kimse sorgulamadı.33 tane silahsız askeri kurbanlık gibi ölüme gönderenlerden kimse hesap sormadı.soracak bir siyasi de yoktu zaten.asker höt deyince şapkasını alıp giden,esas duruşa geçen siyasiler gördük biz.dünyada iç güvenliğini askere havale etmiş bir tane ülke yok.israil hariç.bütün dünyada iç güvenlik için özel birimler vardır.teroristle mücadelenin tek yolu bu işi asker ve jandarmadan alıp polise vermek.içişleri bakanlığı bünyesinde özel harekat polis timleri kurulup terörle mücadele tek elde toplanmalı.asker ayrı,jandarma ayrı,polis ayrı,jitem,mit kargaşa oluyor.at izi it izine karışıyor.bu hükümet işe terörle mücadele ederek başladı.bataklığı kurutuyor.dağa çıkışın önüne geçiyor.dağdakileri indiriyor.ve de teroristle mücadele için özel komando birlikleri kurduruyor.1 seneye kadar terörle mücadale eden birlikler tamamen profosyenel birliklerden oluşacak.bazılarıda başladı zaten.sınır karakolları çağa uygun olarak yeniden inşa ediliyor.toki bu görevi üstlendi.peki şimdiye kadarki hükümetler niye yapmadılar bunları.onlara sormak lazım.
Yazar yeniçeri (Üye)
15. 14-11-2009 16:28
yeniçeri bi susta motorun soğusun
sağa sola saldırmak için mi tuttu seni AKP. Bi sus ya yeter saçmaladığın
Yazar geyveli_by_dahi (Üye)

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.