Özlenen Türkiye
Kurtuluş Savaşı yılları yakın tarihimizin buhranlı ve karanlık günleridir. Bir tarafta vatan ve milletin kurtarılması derdine düşenler, diğer yandan ikballerinin devam etmesine çalışan değişik gruplar.
Pek doğaldır ki Milli mücadelenin onur ve gururu birinci gruba aittir.
Milli mücadelenin içinde bulunanlar her türlü cefaya katlanarak, insan üstü gayret göstererek zaferin kazanılmasında birinci amil olmuşlardır. Osmanlı yönetim kadrolarının ve aydınlarının istila ve işgal karşısındadaki işbirliği ve tepkisizliği de mücadele edenlerin işini zorlaştırmıştır.
Aziz Milletimiz sarsılmaz bir imanla Çanakkale'de başlattığı şahlanışı Kurtuluş Savaşı'nda da devam ettirmiş, emperyalistlerin emelini kursağında bırakmıştır. Savaşla beraber açılan mecliste Gazi ve arkadaşları gecesini gündüzüne katarak vatanın ve milletin kurtulması için çok çetin konuşmalar yapmış ve meclis çok büyük tartışmalara sahne olmuştur. Kurulan mecliste Osmanlı'ya biraz olan yaranma, yaltaklanma ve dalkavukluk yoktur. Devletin ve milletin kurtuluşu için feragat ve fedakarlık vardır. Hareketin önderi de "Mevzu bahis vatan ise gerisi teferruattır" ilkesinin sahibidir. Üstün millet sevgileri başarılarının tek kaynağıdır.
Gazi Mustafa Kemal yüreğinde taşıdığı yüksek ülkülerle hem Kurtuluş Savaşı sırasında, hem de sonrasında mensup olduğu milletini ateşlemiş, Osmanlı'da gururu incinen ve vatansız kalan Türk'ü çağının en gururlu milleti ve kurulan devletin asli unsuru yapmıştır.
Tanzimat kadrolarıyla hat safhaya varan Batı hayranlığı ve taklitçilik milleti öz değerlerine döndürmüş, Batı'ya verilen gümrük imtiyazları ile Osmanlı sanayi yıkılmış, toprak düzeni bozulmuş, köylü, esnaf ve sanatkar perişan duruma düşürülmüş...
Yeni devlet gümrük imtiyazlıklarını kaldırarak ilk işe başlamış, köylüyü toprak sahibi yapmış, bizzat Atatürk iktisat kongreleriyle yeni bir esnaf ve ticaret zümresinin doğmasına gayret etmiştir.
Tanzimat kafalıların Atatürk'ün kısa ömründe temizlenmeleri mümkün olmamıştır. Atatürk'ün erken vefatı, bilhassa çok erken girdiğimiz çok partili sistem içinde Tanzimat kafalıların ve kozmopolit düşünce sahiplerinin devlete ve millete hakim olduklarını görüyoruz.
Çok partili sistemin olmazsa olmazı 'Sanayi toplumu' olmayışımız ekonomik bağımlı ve eğitimsiz oluşumuz çok partili sistemin bir azınlığın çıkar aracına dönüşmüştür. Millet ve devlet unutulmuş, eş-dost ve yaren kayırma öne çıkmıştır.
Çok partili sistem bilhassa yönetim kadrolarında 'Vasat İnsan' çıkarabilmiş, ülkenin yetişmiş genç nüfusunun işsiz güçsüz kalmasına sebep olmuştur.
Yönetim kadrolarının 'Vasat' oluşu emperyalist emeller peşinde koşanların işine yaramış; bu güçler yeni metot ve teoriler geliştirerek yönettiği ülkenin insanına benzer inançlara sahip ama bunu emperyalistler için kullanan kapıkulu zihniyetindeki insanlarla ülkelerin daha kolay sömürülmesini sağlayabilmişlerdir.
Tunus'ta, Cezayir'de, Mısır ve Lübnan'da durum budur. Maalesef bizim bulunduğumuz coğrafya böyle karışıklıkların devam edeceği intibasını vermektedir. Bu ülkelerin sömürülen halkı erken alarma geçerek adeta devin uykudan uyanmasını sağlamıştır. Temennimiz 'Surda açılan gediğin' kapanmasıdır.
İşbirlikçilerin sonu görünmüştür. Binbir çile ve ızdırapla dedelerimizin kurduğu aziz Cumhuriyet'te istikbalden emin görünmemektedir. Kanla kurduğumuz aziz vatan maalesef sağlıklı görünmemektedir.
Cumhuriyetin ve aziz vatanın aynı 'Kurtuluştaki' gibi üstün ahlaklı, sadık, feraset ve basiret sahibi insanlara ihtiyaç vardır.
Cumhuriyet sevenlerini bekliyor. Cumhuriyet, kendini var edenlerin 'çocuk'larını bekliyor.
Hasan Dalgıç Hasan Dalgıç hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 3907 | E-posta
|