Pazartesi, 21 Şubat 2011 |
Duymuşunuzdur, ünlü bir atasözümüz var bizim. 'Çam sakızı Çoban armağanı'
Kış muhabbetlerinin birinde Osman Amca dan dinledim bu sözün kaynağını.Onun ağzından dinleyelim isterseniz.
Ben otuz beş yıl çobanlık yaptım. Köyde yapmayanda yok gibi. Muhtarın babası,
Çotaların Mehmet, İbramcıkların Ahmet; Rufai, Portakallar... Hepsi yaptılar
davarcılığı. Sabah erkenden çıkarırdık davarı. Herkesin elinde bir Pazar
çantası. İçinde iki dilim ekmek, bir baş soğan.
Aşağıemirler köyünden girdik mi Şehren Boğazı'nı geçer Köprücek'ten yukarı köye
çıkardık. Akşam olurdu ama ne yorgunluk var ki bizde! Anlatılmaz.
Sarıçam ormanlarının içinde bazı yaşlı ağaçlar vardır. Onların ortalarında
topak topak, yumruk büyüklüğünde sakızlar olurdu. O zamanlar para yapıyordu.
Şimdi pahalı mı bilmem. Bir haftada bir çuval dolusu sakız yapardık. Cumartesi
günü doğru Taraklı'ya. Satardık. O sakız parası ile bir ay pazar ederdik biz.
Bereket varmış demek ki.
Söylüyorlardı ne kadar doğru bilmem. O sakızlarla ağaç kaşık boyuyorlarmış.
Görmedim. Kimisi de yapıştırıcı da kullanıldığını iddia ederdi. Neyse.
Bazı sakızlar özelikle karaçam sakızı kara olurdu. Rengini beğenmezdi alıcı.
Elimizde kalan bu sakızları atmazdık biz. Genellikle göynük köylerinden pazara
gelen tanıdık arkadaşlarımız akrabalarımız elimizde kalan bu sakızları
isterlerdi. Bizde armağanımız olsun derdik.
Geyve'ye giderken de ya keçi peyniri ya da yumurta götürürdük. Olur ya bazen
bulunmazdı bizde yumurta süt peynir. Şifası ünlüdür sarıçam sakızının. Zenginler
para ile isterlerdi bizden. Ama biz para almazdık. Geyve de tanıdığın dostun
arkadaşın varsa deme keyfine. Ormancıyı tanır o, jandarmayı tanır. Hatta kaymakamı
da bilir. Ben ona sakız hediye etmeyemde ne verem şimdi? Di mi ama?
Bizim köy davarcıydı. Biz isek çobandık. Bi tekeler vardı bizde boynuzları bir
metre sağa bir metre sola kaçardı. Kutsal meslekti çobanlık biliyoruz. Ama birde
alay etmeselerdi ya hala yapardım. Allah'ın çobanı işte. Bu söze kızdığım
kadar yunana kızmamışımdır ben. Çünkü yunanlıdan duymadım ki hiç.
Çobandık ama hoca elde hediye olmadan gitmezdik bir yere. Şimdi elde kalana kazanç
gözüyle bakılıyor. Yolda bulduğuna şükür ediyor.
Ayaklarım şiş ağrıyorlar hocam. Ama yüreğimin ki kadar değil. Anlıyon demi?
Anladım anlamasına da neden çoban armağanını şimdi verirken beğenilmeme korkusu
yaşıyor acaba. Hepimiz çoban değimliyiz? Hediyeleşmek sünnet değil mi?
Yorgunluk var dedelerimizin üzerinde. Birazda kırgınlık. Hediye götürmemiz
gerekiyor. Ne mi olsun? Senin deden ninen ne seviyor? Onu götür işte.
SEMROM semrom hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2293 | E-posta
|
|
|