Türkiye'nin Görünmeyen Yüzü -2- |
Cuma, 25 Şubat 2011 |
Banu Avar'ın, anlayana sivrisinek saz babından söyleşisinin en can alıcı kısmını paylaşalım bugün;
Bizi yönetenleri kimler seçiyor?
Bugün bu ülkeyi yönetenlerin kimler tarafından yetiştirildiğine bakılması gerekiyor.
Kim onlar, piramidin en üstünde bulunanlar. Bu olaylar bugüne kadar benim gittiğim 82 ülkede uygulanan şablonla birebir aynı.
Biraz geriye dönelim ve bu şablona bakalım. Ülkeleri nasıl yönlendiriyorlar, nasıl algı bozuklukları ile bunu halktan gizleyerek yol alıyorlar.
Birincisi daha önce Arslan Bulut yazdı. İnternette Abdullah Gül'ü nasıl yetiştirdik diye araştırırsanız, haberi ayrıntıları ile okursunuz. Bütün bu ülkelerde başa getirilecek adamlar önceden belirleniyor. Yani bir ülkeye gidiyor, bazı küçük öğrencilerden, müsteşarlara kadar tespit ediliyor. Bunlar küçük ve öğrencilerse alınıyor. Çeşitli üniversitelere yerleştiriliyor. Mesela Exeter Üniversitesi mesela Georgetown Üniversitesine yerleştiriliyor.
Bunlar Avrupa'da veya Amerika'da belli bir yere geldikten sonra ülkelerine gönderiyor ve belli bir noktaya taşınıyor. Bu taşınma olayını birebir yaşamış olanlardan biri benim. Bu nasıl oldu. BBC'de çalıştıktan sonra Türkiye'ye döndüm. Tabi işsizim. Bana bir telefon geldi. Biz oraya geleceğiz. Sizin gibi birine ihtiyacımız var. Bu olay 1994 yılının Nisan ayında oluyor. Lütfen Refah Partisi ile ilgili yapacağımız belgeselde bize yardımcı olun. Bende hemen Erbakan'ı arayalım dedim. Erbakan'ı aramayın dediler. Biz Erbakan'ı değil yardımcısı Abdullah Gül'ü, Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'ı ve Fehmi Koru'yu istiyoruz dediler. 1994 yılının Nisan ayında geldiler. Sayın Tayyip Erdoğan'ın çevirmeni bendim. Abdullah Gül ve Fehmi Koru kendi konuştu. Bütün çekimler yapıldı. Aradan 4 ay geçtikten sonra da eski Amerikan Büyükelçisi dedi ki biz içi geçmiş birilerini istemiyoruz. Daha genç daha dinamik birilerini istiyoruz. Tayyip Erdoğan gibi cesur bir lider istiyoruz dedi.
1994'den sonraki ivmeyi takip ederseniz işte başımıza birileri geçirildi. Başımıza geçen birilerine baktığımız zaman kendilerine ödüller veriliyor. Ödüllerin kimler tarafından verildiğine baktığınız zaman Dünyanın en önemli Yahudi cesaret ödülüdür. Kendisi Yahudi cesaret ödülüne layık görüldü. Abdullah Gül, üstün hizmet ödülüne layık görüldü. Küresel sermayenin en üstündeki adamların ödülünü aldı. Egemen Bağış bir Hıristiyan tarikatının ödülünü aldı. Tıpkı biliyorsunuz atılmamın bir nedeni olan Orhan Pamuk'un aldığı Nobel'in kim olduğunu açıklamıştım. Bugüne kadar fazla üzerinde durulmadı ama Alfred Nobel bütün dünyayı perişan etmek isteyen bir silah tüccarıdır. Dinamitin bulucusudur. 92 tane fabrikası var. Ölürken sevgilisine diyor ki, artık o kadar çok insan öldürdüm ki öldükten sonra birkaç kişiye barış barış diye verin bunları da içim rahatlasın. Bütün Dünya'yı kana bulayan silahlarla gelen bir ödüldür bu. Bu Nobel ödülü de Orhan Pamuk'a verildi. Bunu insanlara Nobel çok güzel bir şeydir diye. Bütün Dünya Nobel'i seviyor. Önce bakmak lazım bu Nobel nedir? Bunun arkasında kimler var? Bugüne kadar 90 tane ödül verilmiş. Hepsi kendi ülkesine karşı olanlara gitmiş. Dışarıyla işbirliği yapanların aldığı ödüldür. Bunlara baktığınız zaman hayretler içerisinde kalırsınız. Zaten Orhan efendi de biz zaten Kürt ve Ermenileri doğrayan iğrenç insanlarız demeseydi bu ödülü alamazdı.
Bir mekanizmadan bahsediyoruz. Bu mekanizma ülkelerde işine gelenleri yetiştiriyor ve bir yerlere getiriyor. Bundan öncekilerinin farkı var mıydı? Hayır hiçbir farkları yoktu. Bu hükümet en kötüsünü yaptı ama bundan önceki hükümetler de korkunç şeyler yaptı bu ülkede. Bir mektup var bende. Bakın diyor ki Türkiye'de son 10-15 yılda inanılmaz şeyler oldu. Mesela Telekom vardı. Telekom artık yok. Mektubu yazan kişi elektronik mühendisi. 26 yıllık mesleki kariyeri var. Kendisi diyor ki; Ülkede bir çok elektronik üretim faaliyeti vardı. Ar-ge üretim faaliyetlerinde çalışırdık. Şuanda hiçbiri yok. Gerçekten çok acıklı bir mektup. Mektubun bazı yerlerini okuyayım size. Mektupta, "Ben telefon sektöründe çalışıyordum. Teletaş diye teknoloji üreten bir Telekom üreticisi vardı. İzmit Gebze Tübitak ile PTT Arla'nın birleşiminden oluşmuştu. Bu şirketi Türk mühendisleri yönetiyordu. İran'a, Orta Asya'ya ürün falan satmıyordu. Fabrika satıyordu. Ciddi etkinliği olmaya başlamıştı. Ürünleri hala Türk Telekom salonlarında çalışıyor. Sonra o fabrika Alcatel'e peşkeş çekildi. Gelir gelmez ilk işleri idari, yönetici kadroyu işten atmak oldu. Ar-Ge'yi kapattı. Binlerce mühendis işsiz kaldı. Kalanları da bir başka firmaya kapattı. Sonra Netaş vardı. Oda yine büyük bir Ar-Ge gücüne sahipti. O da kapandı. Bunların hepsi dış kaynak emirlerle oldu. Şuanda Telekom alanında tamamen dışa bağımlı hale geldik. Ülkemizde elektronik alanında yapılan tüm işler dışarıdan gelen emirler doğrultusunda engelleniyor. Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1907 | E-posta
|
|
|