1926'nın 29 Ekim'inde Sinop'ta başlayan ve neredeyse tamamı ya ilme, ya da ülkeye adanmış bir ömrün hikayesi bu. Öncelikle iyiydi ve büyük bir insandı rahmetli Erbakan diyerek sözlerime başlamalıyım .Ülkede genç cumhuriyetin kıt kaynaklarıyla ayakta kalmağa çalıştığı günlerde bırakın bir okul mezununu, okur yazarın dahi parmakla sayıldığı günlerde İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle 1943 yılında bitirmiş ve İstanbul Teknik Üniversitesi o yıllarda lise birincilerini sınavsız kabul etmesine rağmen o sınava girerek ve sınavı kazanarak Makine fakültesi 2. Sınıfından okula başladı ve 1948 yılında buradan mezun oldu.
Rahmetlinin öğrencilik hayatı burada asla bitmemiş ve bu güne kadar olduğu gibi başarılı hayatı ölümüne kadar sürmüştür. Fakülteden mezuniyeti sadece ona yeni ünvanlar daha eklemiştir. Öğrenciliğinde arkadaşlarınca kendisine takılan 'toy' lakabına inatla üstün başarılarla dolu makine mühendislik ve hocalık hayatı da başlamış ve bu ünvanlarını layığı veçhiyle hakka vuslat eylediği son dakikaya kadar taşımıştır.
1951'de rahmetli hocanın Almanya günleri başlar ve burada da profesör meslekdaşlarını kendisine hayran bırakacak çalışmalara imza atar henüz 25 yaşında körpe bir genç olan merhum Erbakan. Burada da hem Leopar tankları fabirkasında, hem de Deutz motor fabrikalarında yaptığı çalışmalarda Alman meslekdaşlarını kendisine hayran bırakacaktır. Merhum Erbakan'ın bence en büyük başarılarından biri 1956'da 200 ortakla kurduğu ve ilk Türk motorunu üreten 'Gümüş Motor'dur. O yıllarda ülke her şeyi ithal etmektedir. Ülkede hakim zihniyet biz bir şey yapamayızdır, oysa gencecik bir insan o günlerde ben ilk Türk motorunu yapacağım diye meydana çıkmıştır. İnanın bu o günlerde hayal bile olması mümkün olmayan bir şeydi ve hocanın ürettiği o motorlar bu gün hala 'Pancar Motor' markasıyla Türk çiftçisine hizmet vermektedir. Yine ülkede imal edilen ilk otomobil 'Devrim'de de hocanın büyük emeği vardır.
Hoca büyük hedeflerin insanı biriydi rahmetli ve bu idealist düşüncelerle 1965'de profesör olmuştur. Daha sonra bir süre cemiyetçilik hayatına başlar ve 1966'da sanayi dairesi başkanı olarak katıldığı TOBB da 1969'da başkan oldu. Yine bu yılda Konya'dan bağımsız milletvekili olarak meclise giren merhum Erbakan'ın siyasi hayatı başlar böylece. Merhum hoca 24 Ocak 1970'de Milli Nizam Partisi'ni kurmuştur ve artık ülkenin önde gelen bir siyasi ismidir. Fakat partisi Nisan 1971'de 12 Mart cuntasınca kapatılmıştır. Hoca mücadeleden yılmaz ve 11 Ekim 1972'de Milli Selamet Partisi'ni kurmuştur. Ülkeye bakan ve Başbakan olarak bir sürü hizmetlerde bulunan hoca en son Saadet Partisini kurmuştur.
Yetiştiridiği öğrencilerinden bugün ülkeye Bakan olarak, Başbakan olarak ve hatta Cumhurbaşkanı olarak görev yapan bir yığın insan vardır. Hoca merhum her zaman zor günlerin insanı olmuştur bence ve asla yılmamıştır. Ömrünün son günlerinde köşesine çekilip oturmayı elinin tersiyle iterek tekrar sahalara inme lüzumu hissetmiş ve sahalara inmekte bir an dahi tereddüt etmemiştir. Ülkenin zor günlerde olduğunu görmüş, eski öğrencilerinin ülkeyi adeta bir uçuruma sürüklediğini görmüş, zamanın köşesinde oturmak zamanı olmadığını görmüş adeta hayatını hiçe sayarak sahne-i siyasete 18'lik bir genç edasıyla arz-ı endam etmiştir.
Hoca merhum her zaman milli olmuş örnek bir insandır. Milliliğinden bugünkü öğrencilerinin aksine her zaman iftiharla bahsetmiştir. Örnek bir aile babası olmuştur, bizden biri olmuştur her zaman ve bunu da defni için devlet töreni istememesi, sıradan bizim gibi definini istemesiyle bizlere daha güzel göstermiştir. Yani merhum bize ölümüyle de bir şeyler öğretti.
Hocam seni hiç unutmayacağız, gulu gulu dansınla, kızaran kadayıfınla, taklitçinle en son içi saman dolu kuşla canlı kuş bir olur mu benzetmenle hep bizlerle olacaksın. Bazı fikirlerine katılmasam da seni seviyordum hocam, neden sevmeyeyim ki sen hiç hain olmadın.
Dilerim Rabbim mekanını cennet kılar ve nur içerisinde yatarsın. Vecihi Tekin hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2855 | E-posta
|