Hükm-ü Karakuşi
Tarihimizde "Hükm-ü Karakuşi" diye bir deyim vardır. "Karakuş" kadıymış, şeriat hükümlerine göre adalet dağıtmakla görevli, bir çeşit mahkeme, tek hâkim... Lakin öyle garip, öyle ipe sapa gelmez kararlar verirmiş ki!
Hırsız gece gireceği evin keşfini yapmış, oradan girerim, buradan girerim derken balkonda karar kılmış...
Karanlık basınca yağmur borusuna tutuna tutuna balkona çıkmış, iki adım atsa içeri girecek, lakin korkuluğu tutmuş elinde kalmış, aşağı düşmüş, ayağını kırmış...
Çıkıkçıya, kırıkçıya, hekime, cerraha gideceğine doğru "Karakuş"a koşmuş:
"Kadı efendi, soyacağım eve girmek isterken, balkonun korkuluğu kırıldı, düştüm bu hale geldim, ayağımı kırdım, ev sahibinden davacıyım!"
Kadı bile şaşırmış:
"Niye, ev sahibinin günahı ne?"
"Balkonu çürük yaptırdığı için, düştüm ayağımı kırdım!"
"Sen de evi soymak için girmek üzereymişsin..."
"Onun cezası başka!"
Karakuş'un da aklı yatmış, ev sahibini çağırmış:
"Niçin balkonun korkuluğunu çürük yaptırdın, adam düşmüş ayağını kırmış!"
Ev sahibi boynunu bükmüş:
"Balkonu ben yapmadım ki, marangoz yaptı, kabahat onun!"
Marangoz çağırılmış, kadı adamı azarlamış:
"Niçin işini doğru dürüst yapmıyorsun, bak adam düştü, ayağını kırdı!"
Marangoz da kendisini savunmuş:
"Kadı efendi, ben balkonu yaparken, sokaktan yeşil feraceli bir kadın geçiyordu, ona dalmışım, o kadar güzel yeşildi ki! Demek ona bakarken çiviyi boşa çakmışım, korkuluk kırılmış!"
Kadı, marangozun bu savunmasını da geçerli bulmuş, mübaşire bağırmış:
"Yeşil feraceli kadını bulup getirin!"
Kadın gelmiş, kadı efendi çıkışmış:
"Be hatun, niçin o kadar göz alıcı ferace takıyorsun, senin feracenin rengi marangozun gözünü almış, kaza olmuş!"
Kadın da kendisini savunmuş:
"Kadı efendi, ben feraceyi boyasın diye, boyacıya verdim, o da tutmuş yeşile boyamış, bütün suç boyacının!"
Kadı efendi, boyacıyı çağırtmış:
"Ulan boyacı, niçin hatunların feracesini öylesine göz alıcı yeşile boyuyorsun da, onlar yoldan geçerken balkon yapan marangozların gözlerinin feraceye takılıp, çivileri boşa çakmalarına ve oraya tırmanmaya kalkan hırsızların yere düşerek ayaklarını kırmalarına neden oluyorsun?"
Boyacı bir yanıt bulamamış.
Karakuş kükremiş:
"Götürüp asın bu boyacıyı..."
Boyacıyı götürmüşler. Bir süre sonra cellat gelmiş:
"Kadı efendi, demiş, o boyacının boyu sehpaya uzun geldiğinden kendisini asamıyorum..."
Karakuş:
"Öyleyse, kısa boylu bir boyacı bul, onu as..."
İşte "Hükm-ü Karakuşi" budur.
Çok şükür ki o devirler artık çok geride kalmış, öyle "kadılar" da yok artık...
Eee, devir değişiyor, her ne kadar değişen bir şey yok diyenler, hâlâ eskiye yakıştırma, benzetme yapıyorlarsa...
* * *
ÇOK KOMİK AMA GERÇEK!
Olayın kahramanları, iki üniversite öğrencisi...
Koyu geyik muhabbetinin düğümlendiği durumlardan birinde,
bu iki kafadar bir iddiaya girer...
Delikanlılardan biri, odanın tavanında asılı olan ampulü ağzına tamamen
sığdırabileceğini iddia eder... Evet, yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk
ampulü... Ve sığdırır da.
Ancak bir sorun vardır. Ampulü ağzından geri çıkaramamaktadır. Arkadaşı hayret eder bu nasıl iş diye, o da evdeki başka bir ampulü ağzına sokar ve tabii ki o da çıkaramaz.
Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler. Ağızlarında ampul olduğu halde bir taksiye atlarlar. Konuşma zorluğu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatırlar. Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da 'nasıl olur abi ya, uğraşsanız çıkar, bir asılın şuna, şaka mı yapıyonuz?' diye söylenmektedir.
Neyse akşamın bir yarısında acile gelirler. Taksici ayrılır.
Doktorlar çocukları beklemeleri için bir odaya alır. Ve aradan 15 dakika geçmeden taksici kapıda görünür; tabii ağzında bir ampulle. Amcam çocuklara inanmamış, açık olan bir marketten ampul almış ve denemiştir!
Şimdi anladınız mı amblemi ampul olanların nasıl iktidara geldiğini?
Erol Afşar
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1753 | E-posta
|