Sizlerle paylaşmak istediğim duygularımı, yazıyı Diyarbakır'ın Bismil ilçesinden yazıyorum. Yıllık iznimi kullanıyorum bu hafta. Üç yıl görev yaptığım Güneydoğu Anadolu'yu bir daha gezmek istedim.
Fıstık bahçelerinin üzerine sabah güneşi vururken gözlerimi açtım otobüsümde.
Çocuklarım eşim ve ben... Nizip zeytin bahçeleri bizi bir anda Bursa ya götürdü.
Zeytin bahçeleri Fıstık bahçelerini gölgesi altına alıyor yavaş yavaş. Yollardaki asfalt çalışmaları nedeniyle oldukça uzun geçiyor yolculuğumuz. Urfa'nın topraklarını koyun sürülerini hayranlıkla izliyoruz. Diyarbakır'a girmemize bir kilometre kala muhteşem bir kadın hastalıkları ve çocuk hastanesi yapmışlar. Yol güzergahları çam ve akasya ağaçlarıyla yeşillendirilmiş.
Yol arkadaşım Batmanlı. Muhabbetimiz Diyarbakır içinde daha bir hararetleniyor kardeşlik güneşinin altında. İnsanların nasıl bölünüp birbirlerine nasıl düşman yapıldığını anlatıyor. Biraz maziden biraz kaygı duyduğu geleceğinden bahsediyor.
Bismil'e girerken yapılan okul binaları yurtlar TOKİ evleri ayrı bir hava katmış.
Kazaların bolca yaşandığı bozuk kavşak kalkmış yerine harika geniş bir kavşak yapılmış. Dicle nehrinin üzerine yapılan ikinci köprü trafiği rahatlatmış.
Bismil içinde soğuk bir şeyler içebilmek için geziniyoruz. alışveriş yaptığım esnaf gülerek karşılıyor bizleri. Selamımı daha almadan yer gösteriyorlar.
Şaşkınlar... 'Giden geri gelmiyor hocam. Siz nereden çıktınız şimdi?'
Ayaküstü kısa ama tatlı bir merhabalaşma muhabbeti geçiyor aramızda. Soğuk sular ikram ediyorlar hemen. Sıcaklık geçen yıla oranla daha düşük olmasına rağmen bize fazla geliyor tabi.
Dört günlük tatilimizi bu gün inşallah bitirip memleketimize Geyve'ye döneceğiz.
Burgulu peynirini özlemiştik buraların. Geceleri damlarda yatmayı, yıldızlara çeşitli şekiller çizerek uyumayı özlemiştik. selam ile başlayıp merhaba ile devam eden muhabbetlerini...
'Bizi birbirimize düşman eden basındır hocam. 100 kişiden 10'u buralarda huzur istemiyor. Fakat nedense basın yayın o on kişilik gurubu manşet ediyorlar. Sonra bizi tanımayan batı mühürlüyor bizi. Zannediyorlar ki biz 'Ayrı devlet ayrı bayrak ayrı din istiyoruz.' diyenlerdeniz. Biz hocam Çanakkkale'de vardık. Sarıkamış'ta vardık. Sakaryalı Antep'te Urfa'da vardı. Aynı hedefe aynı yolda ilerledik. Ama şimdi birilerinin işine gelmiyor tabii. Kepenk kapatma eylemlerini görmüşünüzdür, duymuşunuzdur basından. Ekmeğimize katığı zor buluyoruz dükkanımız açıkken.
Kapatınca kuru ekmeğe kalıyoruz. Zannetme ki isteyerek kapatıyoruz biz kepenklerimizi...'
Gözlerde biriken yaş güneşin sıcağına yenik düşüyor kuruyor hemen. Yutkunuyor boğazlar, yutamıyor yumru olanı. Anlatamıyor artık içinde kalan ukdeyi.
Takdirname alan kızı giriyor içeri. Elinde Elifba kitabı. Yaz Kuran Kursuna gidiyormuş. Babasına sarılıyor. Kardeşine bakıyor parlayan gözleriyle. 'Bugün seni götürmek istiyorum. Gelmek ister misin ablam?' diyor. Tabi bu konuşma kürtçe olduğu için fazla anlamıyorum. İçimde bir pişmanlık
beliriyor. Neden öğrenmedim ki ben bu kürtçeyi Allah'ım. Üç yılım boşa gitmiş.
Demiyor mu peygamberimiz(s.a.v.) 'Bir lisan bir insan, iki lisan iki insan demektir.'
Pastane işleten babası aslında hayatında ki değişikliğe dükkanına isim verirken başlamış. 'Kültür Pastanesi' Cehalete açtığı savaşını kazanması için temennilerde bulunarak ayrılıyorum dükkanından.
Hangi siyasi görüşte olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun ben biliyorum ki gardaşım gardaşımdır.
Allah gardaşımızı gardaşından ayırmasın. Allah cümlemizi bizi birbirimize düşman
edenlerin şerrinden muhafaza eylesin. Bir daha.. bir daha..
SİMERENYA OKUYUCU KÖŞESİ hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2654 | E-posta
|