Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Adına Şiirler Yazılan Geyveli: Muazzez Akkaya
Çarşamba, 07 Aralık 2011

Adına şiirler yazılan Geyveli Muazzez Akkaya (Giray) ile Röportaj... Son yıllarda adından söz ettiren, gizemli şiirlere konu olan Geyveli Muazzez Akkaya'yı bulduk. İstanbul Fenerbahçe'de yaşamını sürdüren Akkaya, ilk defa kapılarını Geyve.com için açtı... Hakkında iddia edilen tüm konuları bizlerle paylaştı. Türkiye'de ses getirecek bu röportajı geyve.com farkıyla sizlerle paylaşıyoruz...

Muazzez Akkaya'nın aile dostu Geyveli şair Fahri Ersavaş, 4 yıldır konu üzerine araştırma yapan Eşme köyü web sitesi editörü ve yazarımız Şeref Elma öncülüğünde yaptığımız ziyarette Akkaya çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte Muzzez Akkaya (Giray) ile yaptığımız söyleşi-röportaj...

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
-1930 yılında Akhisar'da (Pamukova) doğdum. Babam memur, reji diyorlar sonra Tekel oldu. Türkiye'nin nüfusu az olduğu için, çocukları büyüdükçe ortaokullu bir şehre, mesela ablam liseye başlayınca lise olan bir şehre tayinini istedi. Hemen Eskişehir'e yolladılar, üniversiteye gelince Ankara'ya tayinini istedi ve oraya yolladılar.
İlkokul 3'e kadar Sögütlü'de, 4 ve 5. sınıfı Eskişehir'de okudum. Ortaokulun ilk senesini yine Eskişehir'de okudum, sonra babam Ankara'ya tayin oldu. Ortaokulu Ankara Anafartalar Ortaokulu'nda okudum oradan mezun oldum.

Bir arkadaşım bahsetmişti leyli meccani (eski dilde: yatılı okul) imtihanına niye girmiyorsun diye... Ve oraya girdim, tesadüfen İstanbul Kandilli Kız Lisesi'ni kazandım. Orada 3 sene en büyük zevk-i tahsilim, en güzel arkadaşlıklarım, tüm anılarım hala devam ediyor, buluşuyoruz görüşüyoruz. Yatılı okul olunca kardeş gibiyiz. Sonra bir arkadaşım vasıtasıyla, abisi hariciyeci imiş, Siyasal Bilgilerin imtihanına girelim dedi. O kazanamadı, ben kazandım. Yıl 1950 ve 4 sene de orada okudum. 1954'te mezun oldum.

Sonra Maliye Bakanlığı'nda, bir ara DSİ'de, tekrar Maliye Bakanlığı'nda çalışırken eşim Orhan Giray ile tanıştım. O da Umum Müdür Muavini idi, orada tanıştık. Sonra ben onu ziyarete geldim ve arkadaşlığımız devam etti. 1958 yılında da evlendik. 4 çocuğum oldu, 2 kız, 2 erkek... Ayşegül, Ela, İhsan, Özgür Sinan, ... Hepsinden memnunum, hepsi aklı başında çocuklar, yüksek tahsillerini yaptı.

Eşimin esas görevi Maliye Müfettişi iken evvela Kıbrıs'a Maliye Ateşe olarak tayin oldu, orda da 1963 olayları çıktı. Hemen yanıbaşımızda Rum komşularımız vardı, orada doktorun ailesini katlettiler... Oradan İsrail'e Telaviv'e tayin oldu. 2 sene orada kaldık. Ve 1966 yılında Türkiye'ye döndük.

Ben daha önce Hukuk imtihanını da vermiştim. O arada gizli gizli staj da yaptım. Ve hazinede, Hazine Avukatlığı yapmaya başladım. Ama Telaviv'e giderken dondurmuştuk. Dönüşte tekrar Ankara Muhakematı'nda başladım. Eşim de döndükten sonra Devlet Malzeme Ofisi'nde (DMO) Umum Müdürlüğü yaptı. 1967'den 1973'e kadar 5-6 yıl görev yaptı. Daha sonra Anadolu Bankası Umum Müdürü olarak İstanbul'a geldik. 2-3 sene de burada görev yaptı. Sonra başka tayinler çıktı, O da Marmara Transport diye bir gemi tersaneciliği vardı, orada Murahhas üye olarak devam etti. Sonra da bir hevesle inşaat işine kalkıştı. Eskiden beri inşaata hevesi vardı. Kozyatağı'nda bir arsa almıştık orada biraz inşaata girişti, diğer işleri bıraktı. Zaten yaşlanmıştı, o inşaatı bitirdikten sonra oğlumuz İhsan'a devretti. İçerenköy'de inşaat yaptı. Ve sonrada böbrek yetmezliğinden hasta oldu. Diyalize girdi, gerçi çok fazla giremedi ama... 6 ay kadar ancak dayandı. 2006'da vefat etti.

Ben de kızım Ela ve torunum Deniz'le birlikte üçümüz beraber yaşıyoruz. İyi ki varlar, 5 tane torunum var, 6'ncı da yolda. ... kardeş geliyor. (Bu arada İdil'i kastederek kıskançlık başlar mı diye soruyoruz) Hayır abla olacak, (Gülüşmeler) sanmam...
Pabucu dama atılmayacak değil mi?
-Yok yok, mesela en büyük torunum Deniz, Marmara Maliye Bölümü'nü bitirdi master yapmaya gidecek, O'nun pabucu dama atılmadı. Arkalardan geldi hepsi mesela... Her yeni gelen seviliyor.

Geyve'de nerede oturdunuz, komşularınız ve hatırladığınız isimler kimlerdir?
Geyve'de Gazisüleymanpaşa Mahallesi'nde eski yazlık sinemanın olduğu yerde oturduk.

Yanımızda dava vekili Şefik Bey vardı, çocukları Dilaver, Sezai, Gülen, torunları Menderes İstanbul'a yerleşti. Diğer komşularımız Saatçi Fahri, Şaziye Hanım ve kızları Nuray, Ayşe, Fatma.
Sakibe Hanım ve kızı Keriman. Karşımızda Rüştü Bey vardı. Diğer hatırladıklarım Sadettin Enişte, Mehmet Dinçer öğretmen. Asiye Karabaş ve kızı Sinem ve Serdar Geyve'de kalan akrabalarımız.

Bu arada biraz geriye dönerek, masa tenisi (ping pong) şampiyonluklarınız varmış, biraz bahseder misiniz?
-Mülkiyedeyken (Siyasal Bilgiler) Ülker Akçakoca (Köksal) diye bir arkadaşım vardı. Onunla beraber ping pong oynayalım dedik, 1-2 ping pong oynayan arkadaşlarla birlikte... derken ilerlettik bunu. Bu sefer fakülteler arası ping pong müsabakaları oldu. O zamanlar tabi bu kadar spor yapan ve ping pong oynayan yoktu. Fakülteler arası Dil Tarih'te oynayan bir asistan vardı. Oraya çağırdılar, benim daha önceden haberim yok, 'Haydi Muazzez maça' dediler. Gittik orada, işte 5-6 kişiydik sanırım iştirak eden, orada 1.'lik aldım. Tesadüfen yendim hepsini.

Arkadaşlarınızı not almışım, onlarla sağ olanlarla görüşür müsünüz hala?
-Cengiz Aren vefat etti sanırım. Ülker ile görüşüyorum mesela. Neriman ile Burhaniye'de yazlığa gittiğimde görüşmüştüm. Ülkü ile mezun olduktan sonra eşi çimento fabrikasında vazifeliydi, bir ara görüşmeler olmuştu sonra dağıldık. 2004'te 50'. yıl mezunları biraraya gelmiştik. İlhan Evliyaoğlu... Suzanlar vardı 2 Suzan...

Mezuniyet fotoğrafında yoktu... Siz ne diyorsunuz o güne?
-İnek Bayramı, özel bir gündür.
Siyasal Bilgilerin özel Bayramı mıdır?
-Evet, okulun en sonunda bir inek getirirler. O sınıfın da ineğini seçerler. O, ineği gezdirir böyle. Yani çok çalışan, iyi notlar alan öğrenci, okulun etrafında böyle dolaşır, işte şarkılar söylenir, marşlar söylenir. O arada salonda da toplantılar yapılır, şiirler okunur, çok güzel geçer...

Eşinizle nasıl tanıştınız?
-Maliyede çalıştığım dönemde tanıştık. Ben Maliyede çalışırken O'da Hazinede Genel Müdür Yardımcısı idi. Ve onun bürosunda çalışmaya başladım. O İstanbul'a döndü. İstanbul'a dönünce telefon ettim... koşarak geldi. Ondan sonra arkadaşlığımız devam etti. Bir-bir buçuk sene arkadaşlığımız oldu, sonra evlendik.

Sizin bir Avukatlık süreciniz var ondan bahseder misiniz?
-Benim avukatlığa başlamam 1960 yılında oldu. Baş Hukuk Müşavirliğinde avukat olarak başladım, eşim Kıbrıs ve Telaviv'e atanınca ücretsiz izin aldım. Dönüşte, baş hukuk müşavirliğinde değil de, Ankara Muhakemat'ta başladım. Orada da çok iyi arkadaşlıklarımız oldu. 10 kadar avukat arkadaşımla hala görüşürüm.

DSİ'de de görev yaptınız...
Evet, avukatlığa başlamadan önce Devlet Su İşleri'nde çalıştım. Şakir'de (Eşmeli) orada çalışıyordu. Sonra avukatlığa geçmek için ordan ayrıldım.

Şimdi en kritik soruları başlayacağız ancak sizi rahatsız etmeden soracağız. Şimdi sınıf arkadaşınız Sezai Bey'le (Karakoç) olan şiirle ilgili... Siz bu şiirin farkına ne zaman vardınız?
-Ben o şiiri... Yazılmış benim hiç haberim bile yoktu, hatta Altan Öymen'in eşi Aysel bir sınıf aşağıdaydı sanırım. O söyledi 'Sınıfınızda çok güzel şiirler yazan birisi var' diye. Ben de öyle şiirlerle falan aram yoktur, matematiğe daha ilgiliydim. Derken açığa çıktı. Çok fazla üzerime düştü bilmiyorum, biraz tutku halini aldığı, onunda bu şeye saplanmamasını arzu ederdim. Saplantı haline gelmemesini isterdim... Kendisi bir hayat kursaydı daha mutlu, huzurlu olurdum.

Öğrencilik döneminde ilgisini size hissettirdi mi, yoksa siz bunu daha sonra mı öğrendiniz?
-Hissettirdi tabii... Çok şiirler verdi, ne bileyim yazılar verdi, kitaplar verdi, ama yakınlık duyamadım.
Kısaca elektrik alamadınız..
-O'nu diyorsanız evet elektrik alamadım.

Bu şiir (Mona Roza) daha önceleri hiç bir yayınevi tarafından yayınlanmamış, o güne kadar (internet dönemi) teksirle fotokopiyle çoğaltılarak okunmuş ve belli kesimler tarafından bilinirdi. İnternetin ortaya çıkmasıyla 2002'de dikkat çekmiş, gençler arasında paylaşılarak daha bir önem kazanmış... Şiirin en önemli özelliği mısralarının baş harflerini birleştirdiğimizde (akrostiş) sizin isminiz yazıyor. Kamuoyunda bilgi kirliliği var, bir sürü hikayeler, uydurmalar, şehir efsaneleri söz konusu. Bilinmeyenler ne kadar açığa çıkarsa, yalan yanlış bilenen herşey ortadan kaybolur. Sizin üzerinizden dedikodu üretilmektedir. Bu anlamda bizi ilgilendiren kısmı Geyveli olmanızdan ötürü Muazzez Akkaya'nın kendisidir. Muazzez Akkaya ne düşünüyor, onun yaşamı nasıldır, meslek hayatı iş hayatı nasıldı, kimle evlendi, çoluk-çocuk durumu nedir vs... Bizi en fazla rahatsız eden kısmı sizin üzerinizden dedikodu üretilmesidir. Mesela, Cemal Süreya'dan bahsederler... Hiç size bu konuyla ilgili bir bilgi geldi mi?

-Cemal Süreya'dan nasıl bahsediyorlar?

İnternette dolaşan bahse göre, çok enteresandır Cemal Süreya, Sezai Karakoç ve siz Siyasal Bilgiler'de sınıf arkadaşısınız... Cemal Süreya ve Sezai Karakoç size ilgi duymakta, kendi aralarında sizin gönlünüzü kazanmak için farkınızda olmadan iddiaya girerler. Size yakınlık kurmaya çalışırlar...
-Cemal Süreya'dan... Şimdi açınca... Ben de konuyu açayım. Kendisi hiç belli etmedi hakikaten. Ama ne zaman sınıfa girsem, tahtaya şiir yazardı. Bir de mantomu aşağıda hocaların olduğu yere asardık ve orada cebime hep şiirler gelirdi. Ama kim olduğunu bilmezdim. Ve aynı yazı tahtada da görünce onları Perihan diye bir arkadaş vardı, hatta ona da 'Bak aynı çocuk' falan diye... Sonradan kafama jeton düştü... Çünkü 1-2 defa Todori'de karşılaştık, ilk zamanlar maliyenindi orası. Orada evliliğimi sorardı, ben de 'Gayet iyi gidiyor' falan deyince, 'Benim de iyi gidiyor neden iyi gitmesin' diye... O yazdıklarını biraz hissetmiştim ama şimdi daha iyi anlamış oldum. Bak ben bunu bilmiyordum. Kimden duydunuz?

İnternette okumuştuk veya bir dost meclisinde konusu geçmiş olabilir tam hatırlamıyorum. Ama çok öne çıkan bir bilgi bu... İnternette buna benzer pekçok iddia var. Bir tanesinde sizin intihar ettiğinizden bahsediyor.
-Evet onları yazdı Ahmet Hakan...
Bizim esas amacımız, sizin bir kişiliğiniz var, siz bir Muazzez Akkaya olarak, sizin hakkınızda bir sürü dedikodular üretiliyor ve bu dedikodular karşısında biz de bir Geyveli olarak ister istemez sorumluluk duyuyoruz. Amerika'daki kızınızın Ahmet Hakan'la yaptığı görüşme çok yararlı oldu.

Bir iddiada konferans salonunda size karşı şiir okuduğu, sizin ağlayarak salonu terk ettiğiniz söyleniyor...
-Şiir gününde çıktı okudu gerçekten...
Bu şiiri mi okudu? Mona Roza'yı mı okudu?
-Vallahi şu an onu bile hatırlamıyorum, hangisini okuduğunu... Ben de okul gecesi olduğu için gitmiştim, ama ne kaçtım ne de bir şey yaptım, sakin sakin oturdum.
Sizin için Grace Kelly gibiydi diyorlar...
-Yok kadıncağız mezarında ters dönecek (gülüşmeler)... Sanırım bir-iki kişi iltifat olsun diye söyledi ama alakası yok tabii.

Cemal Süreya konusuna dönecek olursak eksik olan kısmını tamamlayayım. Cemal Süreya ve Sezai Karakoç sizin kalbinizi kazanmak için iddiaya giriyor. İddia sonunda kaybeden hayatının sonraki aşamasında bir iz taşıyacaktı. Anlatılana göre Cemal Süreya iddiayı kaybeder ve 'Süreyya' olan soy isminden bir tane 'y' harfini nüfustan sildiriyor.
-Hımmm o sebeple sildiriyor öyle mi?
Evet
-Allah Allah (ben neymişim dercesine gülüşmeler)
Böyle bir silinme olayı var mı?
-Var. Tabi Süreyya idi bizim zamanımızda
Silinme hikayesini biliyormuydunuz?
-Yok hiç bilmiyordum, ama Cemal Süreyya idi, 'y' harfini sonradan kaldırdığını biliyorum.
Ne olarak kaldırmış olabilir?
-Hiç bilmiyorum.
Bakın burası çok enteresan, ben 'y' harfini kaldırdığını bilmiyordum. Ancak siz bu olayı onaylıyorsunuz...
-Evet evet Süreyya idi 'y'yi kaldırdı.
Çünkü orada iddiayı kaybettiği için...
-Ama ikiside kaybetmiş oluyor o zaman...
Hayır kendi aralarındaki iddianın farkında değilsiniz... İddiayı kaybeden Cemal Süreyya soy isminden bir tane 'y' harfini kaldırıyor. Bakın o dönemdeki anlayışa Eğer doğru ise bugün böyle bir iddiayı günümüzde kim yerine getirir ki...
Tabi bu iddia olayı kulaktan dolma bir bilgi de olabilir... Olay şöyle devam ediyor, Sezai Bey'in size olan sevgisini aşkını iddiaya kurban etmesinden dolayı onunla olan ilişkinizi kesmişsiniz, hiç konuşmamaya başlamışsınız...

-Bilemiyorum, Allah Allah (gülüşme)
Bu olaydan sonra Sezai Bey içine kapanmış, hiç evlenmemiş vs...
Halbuki siz bu yaşanan olayların hiç farkında değilsiniz
-Evet hiç farkında değilim..
Hatta sizin ping pong'a olan ilginizden dolayı bir şiiri var
Evet öyleymiş, onu da Ahmet Hakan'dan öğrendim.

O dönemde okul yaşantısı, arkadaşlıklar nasıldı?
-O dönemde erkek arkadaşlar çoktu. O yüzden biz kız arkadaşlar daha fazla birbirimizle kaynaşıyorduk. Ama ben daha çok Ülker Akçakoca ile takılırdım. Beraber Suriye'ye Lübnan'a, Kıbrıs'a seyahatlerimiz olurdu. Sömestr Şubat tatilinde okulca sınıfta da 8 kızdık. Sınıfımızda güzel güzel kızlar vardı ama neden bana yazılmışlar bilmiyorum. Üniversiteye başlayan genç delikanlılar, onun için yakınlarında kim varsa veyahut hoşlarına gidin başka bir yerde olsaydı başkasına ilgi olacaktı. Çok şükür fakülte hayatımız çok güzel geçti. Ping pong oynamamız da devam etti bizim, 4 sene boyunca... Güzeldi bilmiyorum... Hocalarımızda gayet iyiydi... Coşkun Bey vardı, Bülent Bey vardı, Fadıl Bey vardı...

New York'ta kızınızda ne kadar kaldınız? Gelip gitme mi oldu?
Evet gelip gitme oldu. Devamlı kaldığım olmadı. En çok 3 hafta kalmışımdır. Ama torun doğduğunda bir 25 gün olabilir.

Üniversite döneminde öne çıkan arkadaşlarınız var mıydı?
Atilla Karaosmanoğlu vardı, Planlama Teşkilatının başına geçmişti, İlhan Evliyaoğlu milletvekili olmuştu, Ümit Özkan vardı... Erkek arkadaşlarla fazla da bağlantımız olmadı. Ülker ile birkaç toplantılara gittik, sonra baktık onlar da rahat konuşamıyor bir daha katılmadık.

Eşinizden bahsedecek olursak, O'nu da rahmetle analım, ona olan ilginiz, kısaca onu nasıl anlatırsınız? Herkesin peşinde olduğu Muazzez Akkaya'nın gönül verdiği insan nasıl biriydi?
-Orhan Giray çok efendi, saygılı birisiydi. Hani eskiden söylerlerdi ya İstanbul Beyfendisi, şimdi bilmiyorum, sanırım onun devreleri de öyleydi. Sınıf arakaşlarının arkadaşlıkları da seviyeli saygılı kişilerdi. Belki o devrin yetiştirdiği insanlar, Atatürk devrinin insanları oldukları için hem kadınlara saygılı, hem etraflarına saygılı... Tabi aramızdaki sevgi çok kuvvetliydi, zaman geçtikçe yerleşti. Tabi çocuklarımız olunca onu perçinlediler... Çok güzel, huzurlu bir 48 sene geçirdik beraber. Güzel bir evlilikti bizim için.

Bize kapınızı açıp, vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Umuyoruz, bilinmeyen merak edilen pekçok konu sizin açınızdan aydınlığa kavuşsa da bazı yaşanmışlıklar gizemini korumaya devam edecektir. Size ve çocuklarınıza, torunlarınızla birlikte sağlıklı bir ömür dileriz.

(NOT: Yazı ve fotoğraflar geyve.com kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir)

Ayaktakiler(Soldan sağa): Şeref Elma, Özlem Elma, Yusuf Kılıç, Elif Giray (Gelini), İdil Giray (Torunu), İhsan Giray (Oğlu)... Oturanlar: Şair Fahri Ersavaş, Muazzez Akkaya (Giray), Ela Giray (Kızı)

Akkaya Ailesi, Muazzez Giray'ın (Akkaya) annesi, babası ve kardeşleri...

Yıl 1971... Muazzez Akkaya, Geyve'de babasının bahçesinde... Annesi, babası, kardeşi Mualla Akkaya ve kızı Oya...

Soldan sağa: kardeşi Mukadder Aksoy (Akkaya) ve eşi Kadir Aksoy, erkek kardeşi Doğan Akkaya ve eşi Güler Akkaya, kız kardeşinin eşi Turgut Şişli ve kız kardeşi Muzaffer Şişli (Akkaya), Muazzez Giray (Akkaya) ve eşi Orhan Giray

Solda önde torunu İdil, arkasında torunu Selin, onun arkasında torunu Deniz
Yanında soldan sağa oğlu İhsan, gelini Elif, gelini Ayfer, oğlu Özgür
önde Muazzez Giray (Akkaya), yanında kızı Ayşe, yanında torunu Lara, kızı Ela ve en sağda torunu Can

Torunu idil, kardeşi Mualla'nın torunu Sinem, torunları Deniz, Selin ve Can

Önde Orhan Giray, arkasında büyük oğlu İhsan Giray, yanında kızı Ela Giray, yanında gelini Ayfer Giray, yanında gelini Elif Giray, yanında küçük oğlu Özgür Giray
Önde soldan sağa torunu Selin Giray, ortada Muazzez Giray (Akkaya) ve sağda torunu İdil Giray

Muazzez Giray (Akkaya) ve kardeşleri Muzaffer, Mualla, Mukadder

Muazzez Giray (Akkaya) torunu Selin ile...

3 kız kardeş ve çocukları...

Soldan sağa: kızı Ela Giray, torunu Deniz, Muazzez Giray (Akkaya), torunu İdil Giray, gelini Elif Giray, oğlu İhsan Giray.

81 yaşındaki Muazzez Giray (Akkaya) zarafetini ve yaşının getirdiği tüm güzelliği hala üzerinde taşıyor.

(Özel teşekkür: Gösterdikleri ilgi ve katkılardan dolayı Muazzez Giray'a (Akkaya), Ela Giray'a, İhsan Giray'a ve Giray Ailesi'nin tüm bireylerine teşekkür ederiz ) Geyve.com

 

Geyve Haberleri hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 108425 | E-posta

Yorumlar (45)
RSS Yorumlar
1. 08-12-2011 00:37
Aşktan bu kadar bahseetikten sonra gelelim Mona'ya.Evet, aşk denildiği zaman akla gelen ilk isim olan Sezai Karakoç'un "modern bir Leyla ile Mecnun denemesi" dediği Mona Roza'ya bu gözle baktığımızda elbette ki bir aşk şiiri, hem de platonik, efsanevi bir sevgiliye yazılmış bir aşk şiiri olması bakımından, klasik Leyla ile Mecnun mesnevileriyle bir ilgisi kurulabilir."Mona Rosa", Türk şiirinin en görkemli "imkânsız aşk" şiirlerindendir. Erdoğan Alkan, Mona Roza konusunda Cemal Süreya'dan şunları aktarır: "Söz 'Mona Roza' şiirine geldi. O hep gülümseyen yüzü, alaylı ve sevecen sözcüklerle söyle anlattı olayı: "Bilirsin güzel kızlar Mülkiye'yi kazanamaz. Geyveli bir kız vardı sınıfımızda, Muazzez Akkaya. Güzelce. Neşeli. Konuşkan. Az konuşan, durgun, içe dönük, Diyarbakırlı taşra çocuğu Sezai'yi onun bu şen şakrak hali çekti. Eğlenmeyi, dans etmeyi, gülüp oynamayı seven bir kızdı. Onu hiç elinde bir kitapla görmedim. Şiirmiş, yazınmış, sanatmış, o taraklarda bezi yoktu. Umurunda olmadı Sezai'nin aşkı. Hoş Sezai de peşinden koşmadı. Bilirsin düşkündür onuruna. 'Mona Roza' şiirini yazarak aşkını noktalayıp yüreğindeki mezara gömdü. 
 
Sezai Karakoç'un "Mona Roza'sı da buna çok yakın biçimde noktalanıyor. Amerika'ya giden, halen orada yaşayan ve kocasının öldüğü bir yıl öncesine dek, Sezai Karakoç'a ve kendisi için yazılmış güzel aşk şiiri "Mona Roza"ya kayıtsız bir kadın. 
 
Metnin gizemi konusunda Erdoğan Alkan, şu açıklamayı yapar: 'Kocası henüz bir yıl önce ölen bir kadının isminin, karşılıksız aşk da olsa, bir başkasıyla anılması ne kadar aktörel'dir? Sezai onun adını bir şiire hapsetti. Ve biz Mülkiyeliler bu akrostişi biliyorduk. Ama ne Sezai Karakoç bir açıklamada bulundu, ne de bizler. 
 
Aşkın ve şiirin asıl kahramanıdır Muazzez Akkaya: Geyve'ye sonradan yerleşmiş bir muhacir ailesinin kızıdır. (Karakoç, kitabında Geyve yerine Gülce kullanmıştır.) Kandilli Kız Lisesi'ni "Pekiyi" derecesiyle bitirir. 1950'de Mülkiye'ye girer. Okulun en popüler kızlarındandır. Durgun ve melankolik bir kız olduğu sanılır, ancak neşeli, esprili, hayat dolu biridir. Baş döndürücü bir güzelliktedir. Grace Kelly tipinde bir kızdır. Aynı okulda öğrenim gören sınıf arkadaşı şair Sezai Karakoç'u "fırtınalı bir aşk"ın içine sürükler. Böylece "Uğruna Türk edebiyatının en gizemli ve en dokunaklı aşk şiirinin yazıldığı kadın" olarak kayıtlara geçer. Esin kaynağı olduğu Mona Roza şiirinden hiç haberdar olmaz. Ancak okul günlerinde paltosunun cebinde şairi meçhul şiirler bulur ve bu şiirlerin şairinin sınıf arkadaşı Sezai Karakoç olduğunu bilmez. Mona Roza şiiri büyük efsanelere ve tevatürlere de konu olur. Onlardan biri de Muazzez Akkaya'nın intihar ettiği şeklindedir. Bu rivayet doğru değildir. Okulu bitirdikten birkaç yıl sonra Maliye Bakanlığı'nda üst düzey görevler yapan ve geçen yıl hayatını kaybeden Orhan Giray ile evlenir. Üç çocuğu olur. Şu anda büyük kızı Ayşegül Giray ile yaşamaktadır. 
 
Bizce aşk bir hastalıktır.İşte aşkın gerçek anlatımı; 
 
Yüzyılın Aşk Şiiri Mona Roza'nın Öyküsü 
 
AŞK VE ÇİLELER / SEZAİ KARAKOÇ 
 
Monna Rosa, siyah güller, ak güller; 
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak. 
Kanadı kırık kuş merhamet ister; 
Ah, senin yüzünden kana batacak, 
Monna Rosa, siyah güller, ak güller! 
 
Ulur aya karşı kirli çakallar, 
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa. 
Monna Rosa, bugün bende bir hal var, 
Yağmur iğri iğri düşer toprağa, 
Ulur aya karşı kirli çakallar. 
 
Açma pencereni, perdeleri çek: 
Monna Rosa, seni görmemeliyim. 
Bir bakışın ölmem için yetecek; 
Anla Monna Rosa, ben oteliyim... 
Açma pencereni, perdeleri çek. 
 
Zeytin ağacının karanlığıdır 
Elindeki elma ile başlayan... 
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır, 
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan, 
Zeytin ağacının karanlığıdır. 
 
Zambaklar en ıssız yerlerde açar, 
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur. 
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, 
Işıksız ruhumu sallar da durur, 
Zambaklar en ıssız yerlerde açar. 
 
Ellerin, ellerin ve parmakların 
Bir nar çiçeğini eziyor gibi... 
Ellerinden belli olur bir kadın. 
Denizin dibinde geziyor gibi 
Ellerin, ellerin ve parmakların. 
 
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna; 
Saat on ikidir, söndü lambalar. 
Uyu da turnalar gelsin rüyana, 
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar; 
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna. 
 
Akşamları gelir incir kuşları, 
Konarlar bahçemin incirlerine; 
Kiminin rengi ak, kiminin sarı. 
Ah, beni vursalar bir kuş yerine! 
Akşamları gelir incir kuşları... 
 
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni 
İncir kuşlannın bakışlarında. 
Hayatla doldurur bu boş yelkeni 
O masum bakışlar... Su kenarında 
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni. 
 
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa: 
Henüz dinlemedin benden türküler. 
Benim aşkım uymaz öyle her saza, 
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler... 
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa. 
 
Artık inan bana muhacir kızı, 
Dinle ve kabul et itirafımı. 
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı 
Alev alev sardı her tarafımı, 
Artık inan bana muhacir kızı. 
 
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, 
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. 
Bir gün gözlerimin ta içine bak: 
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış, 
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak. 
 
Altın bilezikler, o korkulu ten, 
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne; 
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen, 
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne; 
Altın bilezikler, o korkulu ten! 
 
Monna Rosa, siyah güller, ak güller, 
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak. 
Kanadı kırık kuş merhamet ister; 
Ah, senin yüzünden kana batacak, 
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
Yazar Mona Roza (Misafir)
2. 08-12-2011 18:31
böyles; en iyisi
Geyve.com un bu güne kadar yayımladığı en iyi haberdir herhalde bu röportaj. Geyveli birini daha Geyve.com sayesinde tanıdım. Memnun oldum. Özellikle siyah beyaz fotoğraflar haberin üzerine tadında bir renk katmış. Ellerine dillerine emeğine sağlık. Allah tuttuğunu bitmek bilmeyen kalemin eylesin.
Yazar semrom (Misafir)
3. 26-12-2011 21:47
TEBRİK EDİYORUM..
Bu şiiri çok severdim, hele geyveli bir kıza yazılmış olması daha çeKici gelirdi bana,ankarada okurken geyveliyim dediğimde hemen herkes mona roza şiirindeki geyve mi diye sorarlardı,hemen şiirden mısralar söylerlerdi, geyvenin kızları hep güzel mi olur derlerdi, geyveyi mona rozadan, muazzez akkayadan bilirlerdi,bende muazzez akkaya çok merak etmişimdir,nasıl birisi, o zaman ki sezai üstada karşı duyguları, kendisinin bunu hissedib hissetmediği, gerçekten hanfendi hayattayken yapılmış Türkiyedeki en önemli bir röportajlardan biri olmuş, gerçekten tebrik ediyorum,okudum resimleri gördüm farklı bir duygu yaşadım,ve büyük edebiyat üstadına bu yılda cumhurbaşkanlığı edebiyat ödülü verildi ama yine gitmedi, ne bileyim o yıllarda ki çekingenliği hala devam ediyor üstadın,Allah Muazzez ablaya uzun ömürler versin, Sezai üstada sağlık ve huzurlar ihsan eylesin, edebiyatımıza çok büyük bir şiir kazandırdılar...Bunlar yaşanmasaydı mona roza olmazdı...İyi ki varsınız...MONA ROZA=GEYVE
Yazar Mutlu (Misafir)
4. 04-01-2012 10:40
TEBRİK EDİYORUM..
Hayallerimizde büyüttüğümüz büyüttüğümüz büyüttüğümüz Muazzez Hanım konuşmuş. Keşke hiç konuşmasaymış. Fotoğrafını görmeseydik biz de. Kendisi hakkında yazılan Ping Pong şiirini Ahmet Hakan'dan öğrenmiş, bunu da bilmeseydik mesela. Keşke hep öyle hayalimizde kalsaymış. Sezai Karakoç Monna Roza'yı okuyunca ağlayarak salonu terk eden bayan olarak...
Yazar emine şimşek (Misafir)
5. 04-01-2012 10:52
teşkkür
çok teşekkür ederiz geyve.com. 
ben vanlıyım ama şiiri ve geyveyi seviyorum. 
muazzez hanıma uzun uzun ömürler diliyorum.
Yazar mehmet (Misafir)
6. 04-01-2012 12:46
tebrikler
yaptığınız haberden dolayı sızı ve ekıbınızı tebrik ederım..
Yazar yuksel (Misafir)
7. 04-01-2012 13:35
Aşkın Saf ve Temiz Hali
Ulvi bir duygunun en saf ve temiz hali. Şairin yücelttiği ve Türk insanına şiiri sevdirdiği mısralar. Herkese örnek olsun. Aşkını tertemiz anlatan büyük şairin huzurlarında eğilmek istiyorum. Şiirden ve sanattan bihaber bir güzelliğe yazılan bu şiir bize aşık olmanın ve tertemiz sevmenin ne denli erdemli olduğunu öğretiyor. 
İyiki yaşamışsın büyük adam...
Yazar mehmet yılmaz (Misafir)
8. 04-01-2012 14:58
İşte Bu...
Lisedeki edebiyat hocamın her dersinde en az 2 kıtasını okuduğu ve neredeyse tüm sınıfın aşık olduğu bu aşk şiirinin yaklaşık 12 yıldır mübtelasıyım ve sular seller gibi ezberlemişim künyemi ezberler gibi...Muazzez Akkaya hakkında türlü rivayetler varolsa da ben bunu şiire özgü bir metafor kabul ederdim;sayenizde bu metafor ete kemiğe bürünürken bu şiir gönlümde daha da büyüdü...
Yazar Talha TURHAN(misafir) (Misafir)
9. 04-01-2012 15:42
Teşekkürler
Bu güzel haberiniz için çok teşekkür ederim.
Yazar taha güneş (Misafir)
10. 04-01-2012 15:46
haber
Tebrik ederiz. Çok güzel bir habere imza atmışsınız. Adeta tarihe not düşmüşsünüz.
Yazar Merkür (Misafir)
11. 04-01-2012 15:55
Tebrikler
Böyle bir röportaj yapabilmenizden ötürü sizi tebrik ederim.
Yazar Utlu (Misafir)
12. 04-01-2012 16:16
akın
Yazıda ilk satırlarda geçen "leyli meccani" kelimeleri fransızca değil, türkçedir. ayrıca meccali değil, meccanidir.  
 
Yazının içeriği hakkında ise söylenecek fazla bir şey yok, ne de olsa mahremiyete hürmet diye bir şey bırakmadık memlekette.
Yazar mehmet (Misafir)
13. 04-01-2012 19:45
yazım düzeltmesi
Mehmet Bey ilginize teşekkür ederiz. Öneriniz üzerine yazım hatası giderilmiştir. Saygılarımızla 
 
-Yazıda ilk satırlarda geçen "leyli meccani" kelimeleri fransızca değil, türkçedir. ayrıca meccali değil, meccanidir.-
Yazar GEYVE.COM (Misafir)
14. 05-01-2012 00:45
Siz de Erdoğan Alkan'dan Alıntı Yapsa İ
Şiiri yazılan değil, yazan bilir ne için yazdığını. Hem bu olaya sadece Muazzez hanım tarafından bakmak çok yanlış, Üstad Sezai beyden ve yaşasaydı Cemal Süreya beyden dinlemek lazımdı. Cemal Süreya'nın adı Cemalettin Seber, 'y' düşmüşse Mahlasından düşmüş ki, o da hangi sebeple belli değil, forumlarda farklı rivayetler dolaşıyor. İnternet dedikoduları yerine, 1. Yorumu yazan arkadaş gibi olayın vuku bulduğu şahitlerinden bilgi almalıydınız. İlk yorumda Erdoğan Alkan beyefendiden alıntı yapılmış, o da Sezai Beyin, bu şiire aşkını hapsederek bu aşkı sonlandırdığını aktarmış. Muazzez hanıma verilen şiirler başka şiirler, bu şirden haberi olmamış. Aşk Üstad Sezai'nin, Şiir Üstad Sezai'nin, sadece adı gizli diye Muazzez Hanım ön plana çıkarılıyor. Bu Şiire ve Şairine haksızlık.
Yazar Mihrali (Misafir)
15. 05-01-2012 15:37
Hülasa-i Kelam:
Hülâsa-i kelâm: 
1- Magazin çağının reyting canavarı, masumiyeti, mahremiyeti ve aşkı boğuyor! 
2- Aşk tek kişiliktir! 
3- Üstad Sezai Karakoç'a selam! 
4- Hanımefendiye saygılar, 
5- geyve.com'a teşekkürler...
Yazar m.b. (Misafir)
16. 06-01-2012 16:12
Ah Monna Roza!
İsmail Nerimanoğlu'nun sayfasından alıntıdır; "Ve Monna Rosa 
Bazı şiirler vardır, şairlerinin önünü adeta tıkar, okurun diğer eserlerine ulaşmasına engel olurlar. Hiçbir şair, falan şiirin şairi olarak tanınmak ve hep öyle anılmak istemez. Hele Sezai Karakoç gibi bir fikir ve dava adamı, gençlik yıllarında yazıp sonraki yıllarda yazdığı eserleriyle kat kat aştığı bir şiirle hiç anılmak istemez. Ancak bu yanlış ve bilinçsiz tutumdan şüphesiz asıl zararlı çıkan, o sanatçının şu ya da bu sebeple meşhur olmuş o bir tek şiirine takılıp kalan okurdur. Ne yazık ki, pek çok kişinin aklına da Sezai Karakoç denilince onun Monna Rosa (Mona Roza) şiiri gelmektedir. Böylelerinin durumu, padişahın hazinesine girip de şaşkınlıktan elindeki küreğin tersiyle ancak bir tek altın alabilen kişinin gülünç ve acıklı haline benzetilebilir. 
Sezai Karakoç, Diriliş dergisinde yayınladığı “Hatıralar”da da açıkladığı gibi (Diriliş, Haziran 1989), Monna Rosa’yı, gül, bülbül, Leyla gibi mazmunlarını yeniden diriltme gereğini göz önünde bulundurarak kaleme almıştır. Modern bir Leyla ile Mecnun denemesidir Monna Rosa. Yazıldığı dönemin (1952) aşk ve kadın anlayışına esaslı bir karşı çıkıştır. Kadını metres, aşkı flört olarak gören, şairaneliğe hor bakan yeni çürümüşlüğe karşı Mecnun’un yurdundan yükselen yepyeni bir itirazdır. Monna Rosa dahil, Karakoç’un hayatı, şahsiyeti, çevresi, mücadelesi ve dönemi hakkındaki en sağlıklı bilgiler Diriliş Dergisi’nin 1987 – 1993 dönemindeki sayılarındadır." http://www.nerimanoglu.com/2011/04/25/yeni-baslayanlar-icin-sezai-karakoc/
Yazar seha (Misafir)
17. 06-01-2012 17:34
Koca bir teşekkür
Öncelikle bu röportajı yapan ekibin emeklerine müteşekkirlikle yaklaşmak mecburiyetindeyiz. Bizi yıllardır sürek bilgi kirliliği ve efsanelerden kurtardılar.  
Edebiyatımızın en güzel aşk hikâyelerinden olan Mona Rosa,kötü bir kadere terkedilemezdi. Yalnız Muazzez Akkaya'nın bu kadar olan bitenden haberdar olmaması garip. Yine de en doğru bilgiler onun ağzındandır. Ayrıca fotoğraf paylaşımı konusunda da teşekkür etmek gerek Giray ailesine. Edebiyatımızın iki büyük şairini aynı anda vuran yeşil gözleri görmek icap ederdi. Velhasıl kocaman teşekkürler Muazzez Akkaya ve Geyve.com'a...
Yazar Mücahit Aygören (Misafir)
18. 07-01-2012 15:30
Mona Lisa
27 yıl önce Üstad'a sordum, nedir bu hikaye, diye.. Bana cevap verirken gayri ihtiyari pencereye döndü, uzaklara daldı, yüzüne bir hüzün dalgasının çöktüğü her halinden belliydi; dokunsan ağlayacak gibiydi ya da ben öyle hissettim... Sorduğuma bir an pişman oldum yine de içimde kalmamalıydı, merak ettiğim bir husustu. Gizemlerle örtülü, şehir efsaneleri ile süslenmiş bu kırık ask hikayesinin 1 numarası ile bu konuyu konuşmak çok heyecan vericiydi.  
 
Cevabı ilk duyduğumda basite indirgemiştim, yıllar geçtikçe derinliğin farkına varmaya başladım. Aynen şunu demişti: " Leonardo Da Vinci Mona Lisa'yi sanat dünyasına bir şaheser olarak sunmustur. Artık kimse Lisa'nin ne olduğu, kim olduğu ile fazla da ilgilenmiyor, çünkü eser hak ettigi noktaya oturdu. Benim şiirime de öyle bakmak lazım, günün birinde sadece bir eser olarak algılanacak ve o zaman da merak edilen bu detayların hiç biri sorgulanmayacak.. Sen de bu gözle bakarsan şiiri daha rahat okursun".. 
 
Muazzez Akkaya da üzerine böylesine bir şiir yazılmayacak gibi değil hani. Maşallah hala bir prenses gibi duruyor. Bazılarının iddia ettiğinin aksine Muazzez Akkaya'ni ortaya çıkmış olması olaydaki gizemi öldürmemiş aksine bu yarım yüzyıllık hikayeye yepyeni bir soluk kazandırmıştır.  
 
Mona Roza'nin şairiyle aynı gökkubbenin altında eşzamanli olarak nefes alıp veriyor olmak büyük bir şans.. Daha ne olsun!..
Yazar Aydin Levent Ozkan (Misafir)
19. 14-01-2012 20:57
hasret
Platonik aşk... Şahıs aşılır mana kalır. Mesele Muazzez hanımı aşmış. Muazzez ateş idi Sezai barut. Şiir ise bu ikilinin karşılaşması sonrası patlama...
Yazar emin (Misafir)
20. 24-01-2012 14:05
Bir Aşk Hikayesi
Bir Aşk Hikayesi 
Aşk& Bugüne kadar nelere sebep olduğu hakkında sayfalarca yazı yazılabilir. En ünlülerinin ise Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre ya da Yusuf ile Züleyha arasında geçenidir herhalde. Fazlaca yazıldı onlar hakkında. Ben de onlar kadar fazla olmasa da yazılan başka bir aşk hikâyesini anlatayım: Mona Rozanın prensesi Muazzez Akkaya& 
 
Bundan tam 81 yıl önce Akhisarda küçük bir memur evinde bir kız çocuğu dünyaya gelir. Yumuk yumuk elleri, küçücük gözleri olan yavrucağa babası Muazzez der. Muazzez olsun diye& Ve olur da& 
 
Günler su gibi gelir geçer. Kızımız büyür, serpilir, dünyalar güzeli bir kız olur. İlkokul, ortaokul, yatılı lise derken üniversite sınavına girer ve Ankara Siyasal Bilgileri kazanır. 
 
Tüm bunlar olurken Türkiyenin diğer bir ucunda da buna benzer bir durum vardır. Ve başka bir tarafında da& 
 
İkinci kahramanımız Diyarbakırda doğar, büyür yağız bir delikanlı olur ve onun yolu da Ankaraya Muazzezle aynı sınıfa düşer. 
 
Üçüncü kahramanımız da Erzincanda doğar. Onun da yolu döner dolaşır ve aynı sınıfa düşer. 
 
Hikayemizin bundan sonrası masalları aratmayacak bir hal alır ve sınıfta daha güzel kızlar olmasına rağmen Diyarbakırlı oğlumuz Sezai de Erzincanlı oğlumuz Cemal de Muazzeze aşık olurlar. Muazzeze kendilerini fark ettirmek için çırpınıp duran gençlerimiz çareyi ona şiir yazmakta bulurlar. Yazarlar, söylerler ama kızımız onları fark etmez bile. Bu durum gençleri çok üzer. Aralarında bir iddiaya girerler. Kim Muazzezin gönlünü çalarsa öbürü hayatında ömrünün sonuna kadar etkisinde kalacağı bir değişiklik yapacaktı. Bu her ne kadar aşağılık bir iddia gibi görünse de gençler ömürleri boyunca taşıyacakları bu izle aşklarının bir saman alevi olmadığını aksine köknar alevi olduğunu kanıtlamanın derdindeydiler. 
 
İkisi de hem iddiayı hem Muazzezi kazanmanın isteği ile yanıp tutuşurlarken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmazlar. Dördüncü sınıf bitmiş, mezuniyet törenleri yaklaşmıştır. Delikanlılarımız bu son fırsatı iyi değerlendirmek için ellerinden geleni yaparlar. Diyarbakırlı Sezai mezuniyet törenlerinde görev alır ve Muazzez için yazdığı Mona Roza adlı şiirini okur: 
 
 
 
Mona roza siyah güler ak güller 
 
Geyvenin gülleri beyaz yatak 
 
Kanadı kırık kuş merhamet ister 
 
Ah senin yüzünden kana batacak 
 
Mona roza siyah güller ak güller 
 

 
 
 
Tüm yapılanlara rağmen Muazzez iki delikanlımızı da kabul etmez. Okulunu bitirdikten sonra memleketine döner ve Orhan Giray diye bir başka delikanlıyı tanır ve onunla evlenir. 
 
Siz şimdi soracaksınız peki iddiayı ikisi de kaybettiği için sonuç ne oldu diye. Anlatayım onu da. 
 
Erzincanlı delikanlımız Cemalin soyadı Süreyyadır. İddiayı kaybettiği için nüfus müdürlüğüne başvuru yapar ve soyadındaki harflerden birini sildirir. O artık Cemal Süreyadır. Hani şu edebiyatımızın ele avuca sığmayan, erotizmin doruklarında dolanan Cemal. 
 
Diğer delikanlımızın adı da Sezai Karakoçtur. Mona Roza gibi destansı bir aşk şiirinin yazarı. Şiirin her kıtasının ilk harflerini yan yana yazarsanız Muazzez Akkaya çıktığını görürsünüz. O da ömrünün sonuna kadar hiç evlenmemiş, tek başına bir yaşam ile kendini cezalandırmıştır. 
 
Böylece iki delikanlımız da hayatlarında büyük izler taşıyacak değişiklikleri yapmış oldular ama asıl büyük değişikliğe sebep olan Muazzez Akkaya burada kötü kadın rolünde değil mucize kadın gözüyle değerlendirilmeli. Çünkü onun sayesinde kazanmıştır edebiyatımız bu iki ustayı. Belki de onun aşkı şair yapmıştır bizim Anadolu delikanlılarını. O dizeleri belki de onun gözleri yazdırmıştır. Her şeye rağmen başka şey demeye gerek yok. Aşk onlardadır. 
 
Bizim aşk hikayemizde burada bitti. Her ne kadar Mecnun gibi Ferhat gibi aşkları için ölmese de bizim delikanlılarımız da aşkları için yaşamışlardır. 
 
*Şimdi sizlerin yorumlarını alalım. Sizce hangisi daha büyük bir bedel ödemiş? 
 
Yaşar Ulukanoğlu 
 
http://kalemimden.birazoku.com/biraskhikayesi/
Yazar Ahmet Şahin (Misafir)
21. 01-03-2012 10:47
Sezai Karakoç'un yerine koyun kendinizi
Evet bende Sezai Karakoç'un yaptığını yaptım, yazdığım şiire bakın ve her kıtanın ilk harfini alıp birleştirin. 
 
Meğer ikimizin de gözü kara 
Ben bir küçük kızım 
Onunsa derdi başka 
Kapanıyor gözlerim 
İkimizin de gözü kara 
 
Ellerim titrer, karşıda bir delikanlı 
Yıldızlar mı daha güzel bakar 
Beni senden başka anlayan mı var 
Ankaradan sana bir mektup var 
Ki sen, bilirim gelmezsin delikanlı 
 
Herkes sana şiir okuyor  
Zambaklar seni bekler 
Mumlar sönüyor, akşamın karanlığında 
Bil ki zambak mevsimi çabuk geçer 
 
Mor gökyüzü 
Yine akşam olur 
Sokakların sessiz sözü 
Bütün kuşlara dedikodu olur 
Sağ eli ve sağ gözü 
 
Esas, ayaklarım getirir beni sana 
Gözlerin beni çağırıyor 
Avuçlarım terli 
Ürkek ve konuşmayı bilmeyen bir çift göz 
Gel bu aklın azizi 
İkimizin de gözü kara sen de gel 
 
Takvimsiz kış bitmiyor, hırslı kar taneleri 
Saçlarını savuruyor merhametli kış rüzgarı 
Herkes sana kızmış 
Herkes sana küsmüş 
Sıcak geliyor sana hırslı kar taneleri 
 
Ah merhametinde sakla beni 
Sus söyleme 
Kızgınsın bilirim 
Cümleler susuyor 
Sus söyleme 
 
Laubali çiçeklerin sohbetinde 
Ağızı sakızlı güllerin dilindesin 
Okudukları şiirler senin olsun 
Duyguları bende saklı 
İkimizin de gözü kara 
Bir bakış fırlat bana delikanlı 
 
 
İkimizin de gözü kara  
Sen yağız delikanlı 
Ben bir küçük kızım 
Zambaklar üşüyor 
Avuçlarım terli 
İkimizin de gözü kara sen de gel sen de. 
 
 
Ölmeden sağa çek indir ruhunu 
Gel tarlalarda karga kovalayalım 
Bırakalım düşleri 
İtimat etmeyelim zebanilere 
Sağa çek indir ruhunu 
 
Zaman artık daha çabuk geçiyor 
Kan damarda durdu 
Zaman daha da çabuk geçiyor 
Ve sen yine yoksun 
Sonsuz yıldızların arasında 
 
Kaygısızca yoksun gökyüzünde  
Kaçmışsın bilirim 
Tedirgin bir kalp seni arar 
Dedikodusunu yapan güvercinler ağlıyor 
Sağ elinin ve sağ gözünün 
 
Ama biz, biz olamayız asla 
Sen ve ben yazamayız yan yana 
Gözlerim göremez göz bebeklerini 
Sen Muazzez ben Sezai 
 
Nazarını tutuyorum avucumda, değmesin sana 
Avuçlarım terli 
İkimizin de gözü kara 
Sen sıcak yaz akşamı, ben soğuk kış sabahı 
Avuçlarım terli 
Yine de sıkılmadan gel bana 
 
 
 
Evet, ben de bu şiirin üzerine sade bir teşekkür aldım avuçlarıma, hepsi bu kadar. Ve bir daha konuşmamak üzere terkedildim. Bunu genç bir kız yaptı kendinden büyük, uzaklarda olan bir delikanlıya ve terkedildim. 
 
Muazzez hanım gibi oda hayatını çok rahat bir şekilde devam ettiriyor. Ama iz hiç bir zaman gitmeyecektiz Sezai'den de. Günümüz aşıkları bile bilemez bu hissi. Belki benim hissettiklerim bile bir boşluk sadece. Merhametsiz olmayın size dolu geleni boş göndermeyin, ki insan; umudu olmadan yaşayamaz. Geçmiş her zaman bir köşeye atılamaz.
Yazar Nur (Misafir)
22. 01-03-2012 10:50
.
Geyve.com'a teşekkürler.
Yazar Nur (Misafir)
23. 01-03-2012 11:49
İkinci Şiir
Bu da diğer bir şiirim. Yine dikkat edin her kıtanın ilk harfini alın ve birleştirin, yine aynı isim çıkacak. 
 
Mahzun günlerimi şarkılamak isterim bir gramofondan sana. 
Pencere önündeki kaktüsüm sana, dokunmazsın bana. 
 
Eteklerim tutuştu, gelmedi bahar. 
Sen gittikten sonra daha da solmuş ağaçlar, ağaçlar. 
 
Hayatımı küçük bir sandığa koymak isterim, rafa kaldırmak, saklamak isterim. 
88de küçük bir beşik vermek isterim sana. İçinde 94lük çocukluğum. 
 
Mecalsiz günlerin haricindesin, yoksun bu zamanda. 
Yoksun içinde bulunduğum şehirde, gitmişsin. 
 
Edepsiz ve uğrak olmuş gönüllerdesin, hepsinin elleri kirli, 
Ben bakmadım kimsenin parmaklarına, tutmadım kimsenin elini. 
 
Tedariksiz boş sayfamdasın, avuçlarımda, buruşuk kâğıdımdasın. 
Şiirimin tam ortasında, içime düşmüşsün, kalbimin tam ortasında. 
 
Akşamlardan korkmalısın; yarasalar ve baykuşlar vahşice uçmasın sana. 
Güzelliğine saldırırlar, Gökkuşağı kıskanır renklerini. Gündüzleri seni arar. 
 
Leylaklar vereyim mi sana? Ömrü en kısa gelincikler sunayım. 
Arılar yoldaş olsun yoluna. Berrak sularda buluşalım, bir dere kenarında. 
 
İştiyaklı bir şiirde adın gizlidir. Kıtalara mühürledim seni. 
Söz bitmez ama veda gelir. Sen susma, sen konuş, ben hep geçmişindeyim. 
 
Ama bu şiiri okutamadım ona o gittikten sonra yazdım çünkü. 
 
 
 
nullnull
Yazar Nur (Misafir)
24. 24-06-2012 14:48
Aşk
Güzel bir röportaj olmuş. Hazırlayanlara teşekkürler. Olay biraz daha aydınlamış oldu. Muzaaz Akkaya da bu şiire neden olan ve kendisine duyulan ilgiden haberdardır. Sezai Karakoç (üstad)ın bu şiirle ilgili konuşmaktan hep geri durduğu anlatılır. Bu konuda onu suçlamak doğru değil. Muazzez Akkaya okulda sonra hayatına başka bir yön veriyor. Evleniyor, çocukları oluyor. Dolayısıyla şiirin yazıldığı ortam artık yok. Üstad zannımca bu yüzden bu konuda konuşmamaktadır. Zaten şiirin akrostiş olduğunu ve bir sınıf arkadaşı adına yazıldığını söylemesi bile çok önemlidir. Sezai Karakoç'tan bundan daha fazlasını söylemesi beklenmemelidir ve buna gerek de yoktur.
Yazar Ölümsüz (Misafir)
25. 24-06-2012 23:54
Pamukova'dan Selamlar.
Edebiyat tarihi için kaynak niteliğindeki röportaj çok güzel olmuş.  
Emeği geçenler: Başta Geyve.com mensupları olmak üzere Fahri Ersavaş ve Şeref Elma'ya sevgi ve selamlar.
Yazar Yüksel (Misafir)
26. 15-09-2012 00:29
yineden de dügümler çözülmedı
okul gecesinde yerinden bile kalkmadığina inanmadım doğrusu
Yazar misafir (Misafir)
27. 04-01-2013 14:13
yineden de dügümler çözülmedı
harıkasınız gerçekten.. 
mona'yı tanımak güzeldi
Yazar abdurrahim (Misafir)
28. 15-01-2013 01:34
.
Hanımefendiyi hep kıskanmıştım ama değermiş. Teşekkürler soru işaretlerimizi giderdiğiniz için
Yazar elif (Misafir)
29. 18-02-2013 00:24
şiirin mahremiyetine gölge düşürmüş
bunca yıldır görmemiştik keşke hiç görmeseydik... bu özel, aile fotoğraflarının yayınlanması neden hiç anlamadık... bu durumda aşkı yaşatan değilde aşkı yaşayanın, dizeye dökenin yüreğinin büyüklüğünü bir kez daha görmüş olduk.
Yazar edebiyatsever (Misafir)
30. 03-05-2013 11:32
Allah uzun ömür versin.
Karasulu bir Cemal Süreya okuru olarak Muazzez Hanım'ı tanıma fırsatı verdiğiniz için müteşekkirim.
Yazar Çağrı Mustafa Alkan (Misafir)
31. 05-09-2013 00:55
Allah uzun ömür versin.
keşke bu yazıyı okumasaydım diyorum kendi kendime ,keşke hayalimizdeki gibi kalsaydı
Yazar mona (Misafir)
32. 30-09-2013 18:41
dd
:cry :cry :cry :cry  
Aşk
Yazar dd (Misafir)
33. 31-12-2013 11:14
Yazık
Elinize emeğinize sağlık gerçekten artık bir rivayet olmaya yüz tutmuş bir konuyu aydınlatmışsınız. Ancak bütün Türkiye'nin ruhunu okşayan duygularını kabartan bu şiirin kendisi uğruna yazılmış insanı etkilememesi insanı üzüyor . Saygılar :sigh
Yazar Ahmet (Misafir)
34. 17-05-2014 00:33
bir geyve şiirciği
Sen doğmadan bir yıl önce  
Geyve'den gelip geçmişim; 
Tesadüfe bak ki güzel 
Doğru köyüne gitmişim; 
Yıllar sonra işte böyle 
Seni çılgınca sevmişim...
Yazar t.k (Misafir)
35. 15-07-2014 05:06
mona mi monna mi ?
Arkadaslar siir bazi yerde mona roza bazi yerde monna rosa olarak geciyo hangisi ?
Yazar nagihan (Misafir)
36. 21-12-2014 12:39
BENİM HİKAYEM
MONA ROZA SANKİ BENİM HİKÂYEM 
20 ARALIK 2014 DOĞUNUN BATISI YORUM YAPIN DÜZENLE 
AŞK EN BÜYÜK ÇARESİZLİKTİR 
Mona Roza şiiri ve benim yaşadıklarıma çok benzeyen hikayesi yıllardır ilgimi çekiyordu.Ben de kendime göre şiiri araştırdım ve şöyle bir fotoğraf çıktı ortaya. 
Bir tarafta Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş Erganili taşra çocuğu Sezai, diğer tarafta eğlenmeyi, dans etmeyi ,gülüp oynamayı seven hayat dolu, neşe dolu bir muhacir kızı Muazzez… Şiirle , edebiyatla kitaplarla pek arası olmayan, fakültenin kız pin pon takımında oynayan ve hatta Ankara’da üniversiteler arası pin pon şampiyonu olmuş Muazzez … 
Sezai 1933 doğumlu Muazzez ise 1930 doğumlu… Aralarında yaş farkı da var. Gül muştucusu,islami dünya görüşü ile yoğrulmuş Sezai ve hayat dolu bir mülkiyeli kız Muazzez… Ve Sezai’nin dünyasında kopan fırtınalar ve karşılıksız bir kara sevda.. 
Neden karşılık bulsun ki? Sezai içine kapanık, dürüst ve islami dünya görüşünü şiar edinmiş bir delikanlı. İyi de Muazzez’in gönlünde böyle biri yok ki…Güzel şiir yazan bir kişiye hemen sevdalanmalı mı insan? Yooo… İşte o da Sezai’nin kendisine ilgili olduğunu seziyor ama elektrik alamıyor… Muazzez mezun olduktan sonra gönlüne uygun birini bulup evleniyor.Daha sonraları yapılan röportajlarda da mutlu bir evlilik yaşadığını itiraf ediyor. Daha neyi zorluyoruz. “Hiç mutlu olamadım keşke Sezai ile evlenseydim.” demesini mi bekliyoruz milletçe… 
Bir hikaye ile olayı pekiştirelim. 
Bir fakültede yıl sonu gelmiş öğrenciler ile okulun çok sevilen öğretim görevlisi güncel konuları konuşup sohbet ediyorlar.Hocamızın da eli yüzü düzgün, boyu posu deseniz yerinde ama bekar… Öğrencinin biri sorar. 
“Hocam gönlünüze göre birini bulamadınız mı? Hoca tebessüm ederek cevap verir:” Ben gönlüme göre buldum ama onun gönlündeki ben değilmişim.” 
Ehhh. Neylersin, hayat böyle bir şey işte… 
Bazı şeyleri anlamak da anlatmak da zordur. Yaşamak gerekir…Muz yememiş birisine muzun tadını nasıl anlatırsın ki? 
“El ile gelen düğün bayram.” diye boşuna demiyorlar.. 
Nasrettin Hoca damdan düşünce komşuları :”Çabuk bir hekim çağırın.” demişler. Hoca da:”Hekim çağırmanıza gerek yok, bana damdan düşen birini bulun.” demiş… İyi ki varsın Sezai Karakoç…
Yazar elmasbalım (Misafir)
37. 20-04-2015 00:01
esas haber
bu haberiniz Muazzez akkaya büyüklüğündedir. esas haber sezai karakoçu konuşturabilirseniz o zaman olacak. haberiniz sezai karakoç kadar büyük olacak.
Yazar ali (Misafir)
38. 29-05-2015 14:46
Şaşkın
Ben hayatımda bu kadar kötü bir şiir görmedim.Neresi güzel anlamadım.Herhangi aşık birinin öbürüne yazdığı şiirden daha berbat.Ah ne çile,kahır.Bitmeyecek sandım bu şiir. 
Buda benden :grin
Yazar Selin Ak (Misafir)
39. 15-01-2016 11:36
SİYAHGÜL
Ben arada bir muhabbet olduğuna inanıyorum. Monna Rosa üçlemesindeki bazı parçaları birleştirdiğinde ortaya bu sonuç çıkıyor. 
-Elindeki elma ile başlayan 
-Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.  
Seni hatırlatır her zaman bana 
-Zambaklar en ıssız yerlerde açar  
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur 
-Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.  
 
Henüz dinlemedin benden türküler 
-Bir lamba yanıyor hafif ve sarı 
Esmer delikanlı hatıra ve kan 
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları 
Sızıyor kapı aralığından 
-Yağmurlar sırtıyla sırtım arasındadır 
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın 
Bin parçaya böldü beni bir divane sır 
-Benim gözlerim yeşildir evet evet onun gözleri kara 
Ben günah kadar beyazım o tevbe kadar kara 
 
gibi ve bunlar gibi birçok mısrada gizlenen birtakım yaşanmışlıklar olduğuna inanıyorum. Bu mısralardan neler çıkardığımı yazabilmek isterdim ama buraya yazmak çok ta açıklayıcı olmaz uzun uzun yazmak gerektirir. 
Muazzez Hanımın dilden dile dolaşan hikayelere rağmen Amerika da bile olsa bu şiirleri hikayeleri bilmemesinin neredeyse imkansız olduğunu düşünüyorum. 
Yolda görsem belki merhaba derim dediği röportajında ağır bir cümle olarak görünsede olayı kendinden uzak tutma çabası olarak değerlendiriyorum ve saygıyla karşılanmalıdır. 
Ayrıca Monna Rosa tek gül(beyaz) anlamına gelir ve beyaz gülün anlamlarından biri gizem(sır) dir.Üstad birçok şiirinde hep sır dan bahsetmiştir. Bunlar sadece buraya yazabildiklerim. Daha birçok çıkarımım olmuştur bu şiirlerden ama buraya yazabilmek zaman alır.  
Muazzez Akkaya belliki tam bir Hanımefendi. Ve unutulmamalıdırki Üstadın dünyevi aşktan Allah aşkına yönelişinin ilk adımı olan bu şiir kendi,şiiri ve şiirdeki aşkı gibi ölümsüzdür.
Yazar KAAN (Misafir)
40. 28-03-2016 15:11
Düzeltme
Muazzez Akkaya'nın paltosuna yazılar bırakan karatahtaya şiirler yazan Cemal Süreyadır, Sezai Karakoç değil. Röportaja iyi bakın.
Yazar Adem (Misafir)
41. 28-03-2016 15:17
Düzeltme
Muazzez Akkaya'nın paltosuna gizlice yazılar bırakan Şair Cemal Süreyadır. Sezai Karakoç'un aşkından haberi var Mona Rosa'nın.
Yazar Adem (Misafir)
42. 22-04-2016 08:59
Akrostiş
Sezai Karakoç'un 1970'lerde kaleme aldığı Esir Kent'ten Özülke'ye adlı şiirinin Kurtarış adlı bölümü de Muazzez Akkayam akrotişinden oluşmakta. Üstad hem gerçek bir aşık hem de çok büyük bir şair.
Yazar Adem (Misafir)
43. 29-10-2016 21:09
Hepimiz Sezai'yiz, hepsi Muazzez...
Ve olanlar hep Sezailere olmuş...
Yazar Ömer An (Misafir)
44. 28-12-2017 01:38
GERGEF
Gülü dikene aşık eden Allahım. Hikmetinden sual olunmaz.
Yazar Yasin Taha Yiğit (Misafir)
45. 08-12-2018 23:29
rind
teşekkür ederiz
Yazar selahattin (Misafir)

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.