Ocak ayı bitmek üzere, Şubat’a girmekteyiz. Kış mevsimi, kar, yağmur, fırtına ve de soğuk. Teknolojik gelişmelerle birlikte üretim ve tüketim değişikliği üzerinde yaşadığımız mavi gezegenin toprağını, suyunu, havasını kirletirken koruyucu atmosferini de deldi. Küresel iklim değişikliği biz insanlar tarafından yaşanır oldu. Bu yazımda kışların kış olarak yaşandığı, elektriğin, telefonun, televizyonun, asfalt yolların olmadığı zamanlarda Geyve köylerinde uzun kış gecelerinde neler yapıldığını yazacağım.
Geyve’nin köyleri 14. YY. kurulmuştur. Hayvancılık ve ziraat faaliyetleri iklimin ve toprağın gerektirdiği biçimlendirme ile yapıla gelmiştir. Köylerde ahilik kültürünün yansıması olan misafirhaneler köyün ileri gelenleri tarafından yapılmaya başlanmıştır. Zamanla köyün kamu kapsamında olan ve genel olarak köy camisinin yanında ve köy meydanında mektap (mektep) adı verilen iki katlı binalar yapılmıştır. Bu binanın alt katı köye misafir-tanrı misafiri, terzi, kalaycı, nalbant, satıcı vb olarak gelip köyde kalmak durumunda olanların hayvanlarının kalabileceği ahırdır. İkinci katında ocağı olan büyük tek oda bulunmaktadır. Odanın içinde yatak-yorgan konulan kapalı bir dolabı, odanın içinden girilebilen kapaklı banyosu bulunur. Odanın dışında abdestlik (lavabo) ve tuvalet bulunur. Burada (caminin imamı eğer o köyden değilse) caminin imamı da kalır. İmamın ve gelen misafirlerin yemeklerini, hayvanlarının yemini, ocakta yanacak odunu köy haneleri sırayla karşılarlar. Buraya mektap denmesinin nedeni köy hocasının köy çocuklarına gündüzleri burada dini duaları öğretmesidir. Kısacası burası küçük bir han, medrese gibidir.
Burası aynı zamanda köyün erkeklerinin toplandığı (genellikle geceleri) bir yerdir. Uzun kış gecelerinde yatsı namazından sonra oturulup sohbet edilir. Bu sohbetlerde edep-erkan önemlidir. Yanan ocağın iki yanında yerlerde koyun postları serilidir. Buralara misafirler, hoca, köyün ileri gelenleri yaş ve statü sıralamasına göre otururlar. Örneğin odaya yaşlı biri girdiğinde odada bulunanların tamamı ayağa kalkar, ona gösterilen yere oturmadan kimse oturmazdı. Misafir odaya girdiğinde yine aynı saygı gösterilir ve odada bulunan herkes ayrı ayrı 'hoş geldin' derler. Burada köyün, çevrenin, memleketin meseleleri konuşulur, yaşlı bilgeler nasihat özelliği taşıyan (atalarından aktarılan) hikaye, masal, destanlar anlatırlardı. Zaman biraz ilerledikçe yaşlılar evlerine gitmek için kalkıp gittiklerinde odada orta yaşlılar ve gençler geleneksel oda oyunlarını oynamaya başlarlar.
Bu oyunlar vız vız, düdük oyunu, yüzük oyunu gibi oyunlardır. Bu oyunlar Anadolu’nun bazı yerlerinde de oynanmaktadır. Örneğin 'vız vız oyunu' Kastamonu, Çankırı dolaylarında 'yaren oyunu' olarak tanıtılmaktadır. Bu oyunlarda amaç eğlenip zaman geçirmenin yanı sıra sosyalleşme, birlikte davranma, edep öğrenme aracıdır. Yüzük oyunu odada bulunanların iki takıma ayrılması ile başlar. Bir tepsi üstünde on bir, on iki kadar kahve fincanı ters kapatılarak içlerinden bir fincanın altına yüzük saklanır. Yüzüğü saklayan takım tepsiyi rakip takımın önüne koyar. Yüzüğü bulacak olan taraf ya ilk açtığı fincanın altında veya son kalan ikinci fincanın altında yüzüğü bulmalıdır. Eğer bulurlarsa yüzük saklama sırası o takıma geçer. Diğer durumlarda yüzük açılırsa kapalı kalan fincanların sayısı kadar sayı saklayan tarafın lehine yazılır. İlk fincandan sonra ikinci açılan fincandan yüzük çıkarsa buna ‘’dimyat’’ denir. Yüzüğü açan tarafın aleyhine yüksek ceza sayısı yazılır. Bu oyunda bazen eğlenceli durumlarda mizah da vardır. Örneğin; yüzüğü arayan taraf ilk fincanda yüzüğü bulursa arayan taraf hep bir ağızdan ‘’Kim sakladı bu yüzüğü tavanda patlasın bü ..ğü’’diye bağırırlar. Önceden tespit edilen sayıya ulaşan taraf yenilmiş olur. Bu oyunlar genellikle tarafların arasında kararlaştırdıkları bir iddia ile oynanır. Bu iddia yenilen tarafın horoz kesip pişirmesi, şeker helvası yapması gibi oyun sonunda hep beraber yiyebilecekleri türden cezalardır. Şeker helvası (ceviz helvası) en makbulü olandır.
Şeker helvası; yeteri kadar ceviz kırıldıktan sonra köy odasının ocağında kavrulur. Kavrulan cevizler taşla un haline getirilir. Şeker ve su ilave edilerek kıvamını buluncaya kadar ocakta kaynatılır. Kıvamını bulunca ocaktaki tava indirilir ve demir tepsiye iki parmak kalınlığında dökülür. Tepsi soğuması için dışarıda karın üstüne konur. Soğuduktan sonra tepsi odaya alınır ve dilimlenerek kesilir. Odada bulunanlar hep birlikte yerler. Eğer helva artmışsa yanlarında bulunan mendillere sararak evdeki çocuklarına götürürler. Bu helvanın yazdığım tanıma bakarak böyle basit yapıldığını sanmayınız. Bunu ancak erbabı olanlar yapabilir ve her zamanda kıvamını tutturamazlar. Yeme işi bittikten sonra orada bulunanlar yarın akşamı hayal ederek evlerine gider. Arif Öztürk hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2508 | E-posta
|