Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
İt Sadık, Kedi Nankör, Ya İnsan?
Çarşamba, 11 Nisan 2012

Sendikal mücadelenin esprisini en iyi ortaya koyan Türk filmlerinin başında, Kemal Sunal, Şener Şen ve İlyas Salman üçlüsünün filmleri gelir.
‘Onlar sendikalı ise ben de Harranlıyam kardaş!' repliği çok büyük bir mesajdır mesela…
Hele rol dağılımları Türkiye'de çalışma hayatının ve sendikal mücadelenin iç yüzünü ortaya koyan aynadır;
Şener Şen, bütün zamanların ağasıdır.
Kemal Sunal, hep maraba…
İlyas Salman, marabalarla ağa arasında mekik dokuyan bir nevi it…
Filmler mutlu sonla biter genellikle ama bizim işimiz zor…
Bir yandan sendikal mücadelenin gereklerini yerine getireceksin, bir yandan ağanın itiyle boğuşacaksın, gerçekten zor…
Hatta ağanın itiyle boğuşmaktan pek sendikacılık yapmaya vaktimiz ve nakdimiz olmuyor desek yalan olmaz.
Ne yaparsınız?
Karşınızdaki güruhun ve önde gidenlerinin, beslendikleri kaynak ve oturdukları kucak itibariyle sendikacılık yapma, sendikal mücadelenin gereklerini yerine getirme şansları, İlyas Salman'ın ağaya kafa tutma ihtimali kadardır.
Talep edemezler, taleplerinin arkasında dik duramazlar, eylem yapamazlar, eleştiremezler, en haklı oldukları konuda bile işveren aleyhine kamuoyu oluşturamazlar, kamu çalışanlarının talep veya sıkıntılarını dava konusu yapamazlar.
Yaparlarsa, onların bidat kültürüyle şekillenen anlayışlarına göre bunun adı itin sahibine ihaneti anlamını taşır.
Ki it biz de sadakatin remzidir, kedi nankörlüğün…
Ama her ikisi de fıtrat üzre hayvandır neticede…
Acı olan bu iki havyanın özelliklerini üzerinde taşıyan insanların varlığıdır.
Görüyorsunuz işte;
Sendikal mücadelenin önündeki en büyük engel ne hükümet, ne işveren…
En büyük engel sapı bizden olan baltalardır.
Bu baltalar bu günlerde sendikal mücadelenin (sendikacılık yapamadıkları için ) şirazesini kaydırıp farklı platformlarda podyuma çıkarak gündemde kalmaya çalışıyorlar.
Ne yapsınlar? Kabakla çınarın mukayesesi ve mücadelesi mümkün mü?
Malumunuzdur;
Ulu bir çınar ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki, çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Kabak, yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse çınar ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş çınara;
Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
Yirmi yılda, demiş çınar.
Yirmi yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
Doğru, demiş çınar ve susmuş.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle çınara:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş çınar.
-Niçin?
-Benim yirmi yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için…"
Dile kolay…
Kurulduğumuzdan bu güne tam16 hükümet, 11 farklı başbakan, 5 cumhurbaşkanı geldi, geçti.
Hükümetler, başbakanlar değişti, milletvekilleri değişti, cumhurbaşkanları değişti ama Türkiye Kamu-Sen, hep dimdik ayakta kaldı.
Kimsenin arkasına saklanmadı. Kimseden güç almadı. Kimseden medet ummadı. Kimseden de korkmadı.
Türkiye Kamu-Sen'in 20 yıllık mazisinde çekinilecek, utanılacak, saklanılacak en ufak bir karanlık nokta dahi yoktur. Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen'e özenebilirsiniz, gıpta ile bakabilirsiniz ama asla Türkiye Kamu-Sen kadar büyük olamazsınız.
İlk eylemimizi yaptığımız 5 Ocak 1993'te Başbakan, Süleyman Demirel'di.
Tansu Çiler hükümeti zamanında 100 bin kişiyle Tandoğan'ı inlettiğimizde, tarihler 17 Aralık 1994'ü gösteriyordu.
21 Ekim 1995'te 200 bin kişiyle Kızılay meydanında "zulme ve sefalete son" dediğimizde yine Başbakan, Tansu Çiller'di.
21 Aralık 1996'da 30 bin kişiyle protesto ettiğimiz başbakan da 15 Haziran 1997'de "Kesintisiz demokrasi istiyoruz" diyerek yollara düşüp, hakkını savunduğumuz başbakan da Necmettin Erbakan'dı.
1 Aralık 2000'de iş bıraktığımızda da 31 Ağustos 2002'de, 55 bin kişiyle Kızılay'ı memurlarımızın hakları için inlettiğimizde de iktidarda DSP-MHP-ANAP Koalisyonu vardı. 26 Ağustos 2006'da 35 bin memur, hakları için Kızılay'a koşmuştu.
25 Kasım 2009'da bir gün iş bıraktığımızda da AKP'den toplu sözleşme-grev hakkımızı, sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini ve adaletsizliklerin son bulmasını istiyorduk.
Bugün demokrasinin havariliğine soyunan sendikalar, o günlerde köstebek gibi yeraltına indiklerinde de meydanlarda Türkiye Kamu-Sen vardı. Sarı sendikalar, iktidarın koltuğunun altına sindiklerinde de meydanlarda Türkiye Kamu-Sen vardı.
Bizler hiçbir siyasi partinin koruması altında filizlenip, boy vermedik.
Bizim için iktidar, parti ve başbakanın kim olduğu değil; doğrunun ve haklının kim olduğu önemlidir. Doğru neredeyse biz oradayız. Bizim tarafımız Türk milletinin tarafıdır.
Ya sizin tarafınız neresidir?


Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 1428 | E-posta

İlk Yorumu Siz Yazın
RSS Yorumlar

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.