Eğitimci, çevre dostu ve samimi bir hayvan sever Berent Burcu Aydıner'in duygulu mektubunu paylaşacağız;
Uygarlık tarihinin başından bu yana insanoğlunun çalışarak kümülatif biçimde son noktaya getirdiği yaşamımızın her alanındaki kolaylıkları içeren ve adını medeniyet olarak nitelediğimiz bu son nokta da maalesef insani olan tüm değerlerimizi kaybettiğimizin apaçık göstergesidir sahipsiz hayvanlar…
Her yerdeler, duyumsamaz biçimde kafamızı çevirdiğimiz ve baktığımız ama görmediğimiz her ayrıntıya dahiller.
Gerektiği zaman her şeyinden faydalanarak yaşamımıza kolaylık katan hayvanlara, medeniyetin en üst noktasına gelmiş insanoğlunun yaptığı bu eziyet ve işkence nankörlüğümüzün belgesidir.
Ne acı!
Tekmelenen, hor görülen bir eşya misali ya da çöp gibi toplanıp herhangi bir canlının hak etmediği kadar fiziksel şartların kötü olduğu koşularda yaşamaya zorlanan, fiziksel istismarlara hatta bazen cinsel istismarlara maruz bırakılan sahipsiz hayvanlar…
Hiç düşündünüz mü onların yerinde olduğunuzu ya da onların sizin sahibiniz olduğunu?
Aynı şekilde; şu an ne yapılıyorsa size, yavrularınıza yapıldığını; dikkatsizlik yüzünden yavrularınızın ve ya kendinizin trafikte ezildiğini, daha sonra ezilen vücudunuzun kenara çekildiğini;
Ya da ne atıldığı belli bile olmayan içinizin almadığı çöplerden kendinize ve yavrunuza o günkü yemeğinizi çıkardığınızı,
Tam yemek yerken çocuklarınızla tekme ve taşlarına maruz kaldığınızı,
Ya da hastalandığınızı ama etrafınızdaki tüm imkanlara sahip canlıların bunu umursamayıp sizi toplatıp şehir dışına attığını,
Orada da toplu olarak çevre kirliliği yarattığınızdan dolayı öldürüldüğünüzü…
Gerçekten düşündünüz mü?
İçler acısı biçimde onlara tüm doğanın sizi donattığı özelliklerinizle hizmet edip (avlama, güvenlik, koruma, vb. …) sonra sahibinizin sizden sıkılıp sokağa attığını düşünün…
Ya da bir odaya konup doğaya aykırı bir biçimde çiftleştirildiğinizi ve yavrularınızın satıldığını; daha güzel görünmeniz için çeşitli uzuvlarınızın kesilip biçildiğini (kulaklarınızın, kuyruklarınızın…) …
1 gün, 2 gün, 3 gün, 4 gün ve 5 gün aç kaldığınızı…
Yalnızca düşünün…
Yoksa gerektiğinde, tüm imkanlarımızı seferber etiğimiz, aynı bakış açısına sahip olabildiğimiz ve işbirliği içinde çalışabildiğimiz tüm projelere dahil edemediğimiz sahipsiz hayvanların bunları hakkettiğini mi düşünüyoruz ki buna yetkimiz ya da hakkımız var mı?
Bir canlının yaşamı üzerinde karar verme hakkı; nasıl bir haddini bilmez düşüncedir ki bu, maruz bıraktığımız koşullar insan olmanın gerektirdiği tüm etik kurallardan yoksun ve aykırı!
Üretmek, hayata katkıda bulunmak, sınırlarınızı zorlayarak hayata katkıda bulunmak, kendinize dair dünyaya bir iz bırakabilmek; eser oluşturmak…
Modern insanın hedeflediği üretken ve katkıda bulunan işlevsel bireyin tanımına uygun çocuklar yetiştirirken neden bu kadar acımasız duyguları da birlikte öğretiyoruz çocuklarımıza…
Oysa hayvanlarla en iyi iletişime sahip olan çocuklar olmasına rağmen, onları öğrenecekleri, keşfedecekleri, sağlık ve huzur katan doğaya ve doğaya ait canlılara düşman ve duyumsamaz hale getiriyoruz?
Evrensel olarak insana dair tüm değerleri yavaş yavaş kaybettiğimiz şu günlerde, doğanın tüm alanlarını işgal edip sadece kendine ait olduğunu düşünen bencil insanoğlunun kendisinden daha güçsüz ve muhtaç olan doğanın parçalarına; hatta onların doğa alanlarına girerek bu acımasızlığı yaşatması utanılması gereken bir ayıp…
İnsan olarak bilimsel alanların tümünde ulaşılan baş döndürücü son nokta, insanın yaşamını kolaylaştıran tüm teknolojik olanaklar, sosyal alanlardaki yapılanmaların ve sistemlerin en iyi şekilde düzenlenerek en iyi hizmeti verdiği günümüzde; bu keşmekeşi, sistemsizliği çözemiyorsak; bu acımasız ve iyi duyguların tümünden yoksun işkenceyi durduramıyorsak; yazık!
Demek uygarlıkta gelinen son nokta tam bir yalanmış…
Geliştikçe; evrensel ahlak ilkelerinin ve insani değerlerin daha üst düzeylere çıkacağı çıkarımını da çürüten bu durum canımı yakıyor… Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1448 | E-posta
|