İşin doğrusu, dün davetiyem gelene kadar iki bilenmiş adayla ve neredeyse düşmanlaştırılan iki cephe halinde kongreye gidildiğini bilmiyordum.
MHP'de alışılmış bir durum değildi bu çünkü
Tahminim; Orhan Ünver'in, karşısında oluşturulan bu aleni cepheye karşı direnmeyi çok anlamlı bulmayacağı ve çekileceği yönündeydi ama anlaşılan o ki vuruşarak çekilmeyi tercih etti veya efradınca ettirildi.
Peki niye? MHP tersine çağ mı atladı da alt tarafı bir il yönetimi seçimi uğruna, ateş çemberinden geçmiş, bugün dünyalık hiçbir şeye tamah etmeyecek kadar vakur, yıllarını bu davaya adamış, bu uğurda gençliklerini heba etmiş birbirinden değerli dava adamları karşı karşıya geldiler?
Eskiden de birden fazla aday çıkar ama bir şekilde anlaşılır ve kongreye tek liste ile gidilir, kırgınlık küskünlük olmazdı.
Şimdi ne oldu?
Ne girdi aranıza?
Davetiyeyi elime aldığımdan bu yana kafamda birleştirdiklerim ve arayıp bizzat dinlediklerim ortaya koyuyor ki araya Ankara girmiş?
Yani Ankara temsilcisi?
Yani bizi temsil etsin diye vekil tayin ettiğimiz ama daha ziyade bize karşı Ankara'yı temsil eden milletvekili
Çözemediğim; bu didişme ve çekişmenin yani bu nifakın şahsıyla ilgili olup olmadığı?
Yani Münir Kutluata'nın nevi şahsına münhasır bir durum mu bu yoksa her hangi bir milletvekili de olsa bu durum yaşanabilir mi?
Daha önce de bir milletvekili vardı malumunuz; Fevzi Zihnioğlu?
Sıkıntı var mıydı? Olmuştu?
Ama bu kadar değildi.
Peki, şimdi niye fazla?
Bence mevcut milletvekilinin kişiliğinden ziyade konumu ile ilgili bu durum.
Birincisi ilk dönem seçildiğinde de istenilmemişti, şimdi de istenilmiyor. Bir türlü tasvip görmedi.
İkincisi MHP üst düzey yönetimindeki görevi sebebiyle zaten hiç olamadığı Sakaryalılık ve bir türlü üzerinden atamadığı Ankaralılık yüzünden taban ve teşkilatla hiç kaynaşamadı.
Bu sıkıntı geçtiğimiz milletvekili seçimleri öncesinde iyice ayyuka çıktı.
Gerek aday listesinin oluşumunda ve gerekse Mehmet Erdoğan'ın aday adaylığı sebebiyle ayrılmasının ardından yaşanan yönetim krizi bir iç hesaplaşmayı gerektirdiyse de seçim sonrasına bırakıldı.
Yani genel kurula.
İşte gün bu gündü?
Taraflar oluştu, saflar belirlendi, kılıçlar bilendi.
Taraflara bakıyorum; Bir yanda Orhan Ünver, öbür yanda Mehmet Erdoğan gibi gözüküyor?
Ama değil işte?
Orhan Ünver, seçim döneminin atanmış il başkanı.
Atanma biçimi, Ankara'nın ve dolayısıyla Kutluata?nın adamı yaftasını vurmak için yeter de artar.
Nitekim vuruldu?
Daha önce de seçim dönemlerinde başkanlığı ne başkanlığı resmen hamallığı üstlendiği unutuldu ve o yafta vuruldu.
Çünkü o zaman Ankara yoktu, Kutluata yoktu, ikilik yoktu, nifak yoktu?
Ve ardından milletvekili aday listesinin Ankara ve Kutluata tarafından belirlenmesi üstüne tuz biber ekti?
Kutluata?nın başka bir ilden, değilse de en fazla ikinci sıradan aday olması bekleniyordu ve isteniyordu, olmadı.
Enver Toçoğlu'nun müzmin büyükşehir adayı olarak kenarda tutulması veya taşıyıcı olarak alt sıralara konulması bekleniyor ve mantık da onu gerektiriyordu, olmadı?
Hiç hesapta olmayan Recai Hoca da sıralamayı alt üst edince sinirler gerildi.
Kutluata ve yakınında duran her kim varsa hedefe konuldu.
Atış başladı?
Temennim odur ki, Ülkücülük, particilik ve teşkilatçılık gereği yani görev icabı Kutluata'nın yanında durmak zorunda olanlarla, Kutluata nezdinde Ankara'nın büyüsüne kapılıp MHP'yi yerelde sırtlayan duayen MHP'lilere sırtını dönenler ayırt edilebilsin.
Yani kurunun yanında yaş yanmasın?
Kutluata'ya duyulan öfke Orhan Ünver ve ekibine yönelmesin.
Kutluata bugün var yarın yok, burada yaşayan ve yaşayacak olan Ülkü devleri birbirinin yüzüne bakamaz hale gelmesin?
Sözün özü, eskiden telefon hatlarımız karışınca dediğimiz gibi; Ankara, çık aradan Ankara Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1519 | E-posta
|