Bir insan, kendisiyle ilgili belgeli, şahitli ispatlı kusurlar gündeme gelince edebinden susuyor ama başkalarıyla ilgili ithamlara sıra gelince çenesi durmuyorsa bunun adını ve yorumunu sizlere bırakıyorum.
Bütün ilahiyat ve imam hatip camiası üyeleridir ve dışarıdan bakıldığında aman da ne dindar çocuklar intibaı uyandırırlar ama ne çevrelerindeki insanlardan ne de sözde misyoneri oldukları dinden istifade etmeyi ve emrettiği gibi yaşamayı hiç beceremezler.
Becerebilselerdi ‘Başkasının günahını bırak, kendi günahınla meşgul ol. Başkalarının ayıplarıyla meşgul olan, hayat boyu hep ayıp yapar' emrine muhalefet etmezlerdi.
Önce tercih yapacaksınız; Boğazına kadar pisliğe battığı halde ötebilen tek mahluk olan horoz gibi mi davransak yoksa sözde temsil ettiğimiz değerlerin oluşturduğu dünya düzenini önce kendi iç dünyamızda yaşatıp, önce kendimizi kurtarsak ve bu arada da başkaları için örnek mi oluşturabilsek…
Siz horoz gibi davranıyorsunuz, siz ısrarla kendi kıçı 7/24 açıkken, dere tepe dolaşıp, koyun kardeşin kıçını gördüm diyen keçi misali davranıyorsunuz.
Siz, kişi ve kurumlarıyla içinde bulunduğunuz ama hiç yaşamadığınız değerleri, inanmak ve iman etmek için değil, başkalarını ölçüp tartmak için kullanıyorsunuz…
Size ne başkalarından?
Size ne bizden?
İçine düştüğünüz komik durumdan kurtulmak için uğraşmak, sizi temsil eden adamın çırpındıkça batmasına ve haliyle kurumsal yapınızı rezil etmesine engel olmak hiç mi aklınıza gelmiyor.
Vallahi benim toplu iğne ucu kadar bir eksiğim kişisel ve kurumsal bir hatam olsa benim üyelerim bir dakika tutmaz beni o konumda…
Siz nasıl insanlarsınız?
Ona biat et, buna kayıtsız ve şartsız tabi ol, şuradakine aklını, ötekine iradeni kirala, sen düşünme onlar senin adına düşünsün, aklın yatmıyorsa da irdeleme vardır onların bir bildiği falan…
Vallahi yazık!
Önceki başkanınız farklı bir modeldi.
Bir gün televizyon programına çıktık, konu 25 Kasım, iş bırakma eylemi…
Sizin ki daha yeni, acıyorum da bir yandan çünkü zor bir soru; neden eyleme katılmadınız denilecek ki izahı mümkün değil.
Soruldu da, sizin ki aldı sazı eline, Mevlana'dan girdi, Yunus Emre'den çıktı, bir şeyler söylüyor ama konuyla hiç alakası yok.
Yönetici uyarıyor; başkan soruma cevap verin lütfen…
Umurunda değil, bu kez de Hazreti Ömer'den giriyor, Mekke-Medine civarında turluyor, Hazreti Ali'ye selam veriyor falan…
Ama Allah'ı var, güzel konuşuyor…
Lakin sorunun cevabı ortada yok, olmayacakta…
Yönetici of yeter ya diye sözü bana verince şu fıkra ile olayı özetleme ihtiyacı hissettim;
İki arkadaş yıllar sonra karşılaşıyorlar, sarmaş dolaş oluyorlar…
Önce hal hatır, sonra hanımların hali hatırı ve sonra çocuklara geliyor sıra;
E seni bir kızın vardı galiba, benim gibi…
Ha evet, sorma benim kızı, basit bir sekreter olarak başladı bir firmada ama çok akıllı amcası çok, çok da zeki, bir de çalışkan, patronun gözüne girdi tabi, patron bunu bir aldı usta sağ kolu yaptı, ona sormadan iş yapmıyor, o olmadan yurt dışına gitmiyor, kendine yakın olsun diye karşı daireyi tuttu, vakit kaybı olmasın diye araba ve şoför tahsis etti…E senin kız?
Adam daha kaşarlanmamış ki son derece mahcup, bükmüş boynunu; Vallahi bizim kız da orospu oldu ama ben senin gibi güzel anlatamıyorum…
Biri işi çeneye vuruyor, laf ebeliği ile kusurunu örtmeye çalışıyor, diğeri ise mahcubiyetinden susuyor.
Peki sizinkiler?
Eskisi öyleydi hadi yenisi niye susuyor? Mahcubiyetinden mi?
Hayır, edebinden susuyormuş, yerseniz!
Peki başkalarının ayıplarını, kusurlarını araştırırken, ört ki örteyim ve başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol emirlerine muhalefet ederken edep tatile mi çıkıyor?
Üstelik yalan da, külliyen iftira…
Ve sen sana sorulan sorulara cevap versene önce;
Nasıl yetkili sendika oldunuz, anlatsana…
Şu Hendek olayı ne? İdareci olabilsinler diye nasıl puan kazandırdınız yandaşlarınıza?
Ki daha devamı da gelecek ama bizim ki Ankara semalarında uçuyor; Yok Resul Akay'a ne oldu, yok Bircan Akyıldız ne dedi falan…
Bu sendikaya 28 Şubat dönemiyle ilgili en küçük bir ithamınız sizin bilgisizliğinizi, cahiliyetinizi o da yoksa samimiyetsizliğinizi ortaya döker.
Bu sendikaya başörtüsü düşmanlığı yaftalamaya kalkmak şerefinizi tartışma konusu yapar.
Bu sendikayı farklı bir yere oturtmaya uğraşmak sizin ‘ne arka bahçesi canım onlar bizim ön bahçemiz' diyenlerle yaşadığınız sembiyoz ilişki ayıbını gidermez.
NOT,
Kadrolu yorumcular…
Hadi biz bilmiyoruz, tanımıyoruz, dolayısıyla yüz yüze gelsek bile utanmanız gerekmiyor ama hiç aynaya bakmıyor musunuz? Bakınca utanmıyor musunuz?
Ve Allah'tan korkmuyor musunuz?
Ya Erol Afşar, size sunulduğu gibi değilse -ki değil- hesap günü ‘ya bizimkiler öyle demişti de' savunmalarının size bir faydası olacak mı?
Biraz kafanız çalıyorsa yolunuzu ve yoldaşlarınızı gözden geçirin… Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2002 | E-posta
