Allah’ın selamı üzerinize olsun sevgili dostlar,
Yaaa n’olur, şu ülkede güzel bir iş yapın da bravo diyelim. Mutluluk, huzur, adalete güvenme, gelecek için iyi bir eğitim, yarınına güvenle bakabilme… Bizlerin de hakkı değil mi? Ülke hepimizin. Dalgalı denizde rotası belli olmayan bir gemi misali seyrediyoruz. Pusulasını şaşırmış kaptan ve tayfaları…
2012-2013 eğitim ve öğretim yılı başladı. Sokaklar, caddeler cıvıl cıvıl… Bir de bunların arasında “ıngaaa ıngaaa” sesleri...
Bir gece rüyada görüp, ertesi gün “ben yaptım oldu” dersen olacağı budur. Öğretmenlerimize, bez bağlayıp bebek altını değiştirme semineri mi verdin de bebeleri 1.sınıfa aldınız? Aldınız da n’oldu? 1.sınıflara okul öncesi eğitimi veriyorsunuz. Ülke genelinde okul öncesi eğitimi mecburi yapmak için pilot bölgeleri oluşturan sizler değil miydiniz? Ne değişti de çark ettiniz? Çocuk oyuncağı değil ki bu. Yap boz tahtası hiç değil.
Bebesini, rapor alarak göndermek istemeyenlere de etmediğiniz hakareti bırakmadınız. Hem siz de oğlunuza çürük raporu almamış mıydınız? Gönderseydiniz n’olurdu sanki? Hem vatani görevini yapmış olur, hem de orada da yan gelip yatar, rahat ederdi.
Eğitimden anlamayanların yapacağı budur işte... Elinize yüzünüze bulaştırır sonra da 120 bin öğretmen açığımız var diye şikayette bulunursunuz. Bebeler bile bu eğitim sisteminin içine deyip dersliklerde, KPSS’ye girenler de sınav salonunda, sınavınızın da içine deyip rahatlıyor, en güzel cevabı veriyorlar. Tabii ki anlayana...
Yaptığınız sınavlarda, yandaşlarınızı almak için her türlü alavere dalavereyi çevirdiniz. Halk KPSS’nin adını dahi değiştirerek, AKPSS koydu. Sınavlar devam ederken soruların ayyuka çıkmasına ne demeli? Sınavların başındaki zat-ı muhteremi de işini çok düzgün yaptığından dolayı (!) görev başında tutuyorsunuz.
İlk defa Sayın Başbakan’ın ağzından sevindirici bir haber duyduk. Sevindik. Buna sevinmeyen de kalmamıştır sanırım. “Dershanecilik olayını kaldıracağız. Bundan kim gücenirse gücensin. Kusura bakmasınlar. Bu benim halkımın, vatandaşımın ortak talebidir. Eğitim öğretime hizmet verecekseniz, okullaşın, okullar kurun. Biz de sizden hizmet alımı yapalım ve sizin sınıflarınızı öğrencilerimizle biz dolduralım. Bedeli neyse biz verelim. Sizi açıkta bırakacak değiliz. Biz yatırımdan kurtulmuş oluruz, siz de hizmetinize aynen devam edersiniz. Bakıyorsunuz bu güzel bir teklif demiyorlar. Niye, öbür taraf çok daha tatlı da onun için.” diye açıklıyordu.
Buradan açıkça beyan ediyorum ki aynen seçim öncesi milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracağı, başörtüsü yasasını çıkararak kızlarımızı bu zulümden kurtaracağı sözünü verdikleri gibi olacaktır? Vekil dokunulmazlığının kaldırılmasından vazgeçtik. Vekil yakınlarına bile dokunulmazlık getirdiler.
Dershanelerin kalkması için sınavların kalkması lazım. Farz edelim ki kaldırdın. Kime yarayacak? Yandaşlarına… Okyanus ötesinden talimatlar aldığınız zata. Çünkü, sadece O’nun dershanelerinin fiziki konumları buna uygun. 3-5 öğretmenimin bir araya gelerek maddi imkansızlıklarla açtığı dershane nasıl okul olacak Allah aşkına?
Diğer bir sıkıntı da dershanelerin olmadığı zamanları hatırlarsanız, pencerelere asılan küçük el ilanlarında “Matematik, Türkçe, fizik, kimya, İngilizce dersi verilir .” yazılarını yine görürüz. Bu da kayıt dışı gelirlere yol açmak demek olacaktır.
Dershanelerin oluşumu, mantar gibi ortaya çıkması, okullarımızın ve öğretmenlerimizin başarısızlığı değil, tamamen sistemin bozukluğundan, müfredatın sınav sistemiyle uyum sağlamamasından kaynaklanmaktadır. Ders programları ile sınavlardaki sorular birbiriyle örtüşmemektedir. Öğretmenlerimiz onca dışlanmalarına, zulümlere ve eş durumundan dolayı aile parçalanmışlığına rağmen, görevlerini en verimli şekilde yapmaktadırlar.
Gündemdeki Balyoz davasına kısa da olsa değinmeden geçemeyeceğim.
Yazılı ve görsel medyada bir söz vardır. “Gündeme bomba gibi düştü” diye… Hani şu meşhur “Balyoz Davası”… Düşen bomba değil. Güdümlü füze… Güden çok uzaklarda. Taaa okyanus ötesinde… Füzenin gücü ise tam isabet kaydeden cinsten. Günümüzün en etkin iletişim füzesi. Şaşmaz. Balyozun sapını tutan güç oralarda ABD’de. Manhattan’a 140 km uzaklıktaki Saylorsburg kasabasındaki çiftlikten güdümlü füzeler fırlatılarak balyozu Türk Milleti’nin kafasına kafasına indiriyorlar.
Terör örgütü mensupları, onlarla sarmaş dolaş olanlar, davul zurnayla karşılananlar keyf-ü keyf yaparken, onlara Türk’ün tokadını indirip, inlerinde vurarak darbe yapan darbeci komutanlar, hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır.(!) Sıra camilerimizi bombalamaya gelmişti ki güdümlü füzeden gelen mesajı alanlar, darbeci komutanlara en güzel cevabı vermişlerdir.(!)
Ülkeyi yönetenlerin, adına “Kalkınma”yı da ekledikleri sözcük, değişerek “Kaldırma” şeklini almış, “Adaleti Kaldırma” haline dönüşmüştür. Bir yerlere adam seçerken, birilerine yetki verirken, kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükafat dağıtırken, Hz. Ömer’in adaletini unutmadan, adaletin, bir gün herkese lazım olacağı düşünülmeli, acımasızlığa, kindarlığa yer verilmemelidir. “Adalet Zulmün Temeli” değil, “Mülkün Temeli” olmalıdır.
Cemalettin DİNÇER
Eğitimci Yazar Cemalettin Dincer hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1757 | E-posta
|