Salı, 23 Ekim 2012 |
Geriye dönüp yaşadıklarımıza dahi bakmaya fırsat vermeyecek kadar hızlı akıyor ömrümüz. Dün elimizde poşetimiz köyümüzde koşarak şeker topluyorduk. Bugün çocuklarımız torunlarımız etrafımızda pervane
olmuşlar. Değişmeyen sadece paylaşılan o bayram sevinci. Bayram namazından hemen sonra başladığımız o şeker maratonunda hissettiğimiz duyguyu, şimdi çocuklarımız ellerimizi öperlerken hissediyoruz.
Belki çocuklarımızın çok istediği bayramlığı alamadık ama o sevincimize hiçbir şey gölge olamıyor, olmamalı da.
Yedi yaşındaki oğlumun elinden tutarak bu bayram namazına gideceğim ben. Ceketimin dış ceplerini şekerlerle dolduracağım. Her bir çocuğa "Bayramın mübarek olsun, Allah sana hayırlı, uzun ömürler versin"
diyeceğim. Minik eline şekerimi verirken sanki kendim topluyormuşum gibi gülümseyerek bayramı bayram yapacağım.
Büyüklerimi unutmayacağım. Anne ve babamdan başlayarak özellikle hasta olan büyüklerimin ellerinden öpeceğim. Daha sonra çevremde ki yaşlıları ziyaret edeceğim. Hastanemizi hapishanemizi ziyaret edeceğim. Ama çocuklarımla beraber tabi. Bayramı bayram gibi yaşamaya çalışacağım.
Bayram, tatil havasında değil bayram havasında kutlanması yaşanması gerekmez mi zaten? Fakat bayram günlerimiz tatil havasına girdiğinde, yaşandığında maalesef sevinçlerimiz belli bir sınır içinde kalıyor. Paylaşma duygumuz yetim, garip bir hale giriyor.
Tatile değil bayrama yolculuk yapalım. Şekerimiz ne kadar tatlı süslü olursa olsun bizim bayramımız tatil havasında olduğu müddetçe lezzetini bulamayacaktır.
Tatlı bayramlar.
SEMROM semrom hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2511 | E-posta
|
|
|