Sakarya'dan güvenle geçmek! |
Çarşamba, 31 Ekim 2012 |
Önceki gün TEM otoyolundan İstanbul'a doğru aracıyla seyreden Safa Polat isimli şahıs Arifiye yakınlarında aracının içinde bir serseri kurşunla yaralandı.
Sakarya bu tür olaylara alışık.
Sakaryalı artık sokakta yürürken, evinin balkonunda otururken sağdan-soldan bir serseri kurşunun gelebileceğini biliyor.
Çünkü Sakarya'da önüne gelen beline silahı takmış, sokakta öyle geziyor.
Düğünde, bayramda rastgele sallıyor.
Canı sıkılıyor, tabancasını nereye doğrulttuğuna bakmadan ateşliyor.
Sakarya'da önüne gelen silah ruhsatı alabiliyor.
İsteyen de çok kolayca ruhsatsız silah veya mermiye ulaşabiliyor.
Köylerde çekirdek satar gibi mermi satışı yapılıyor.
Ne jandarma ne polis bu konuda yeterli.
Bayramda köylerde geceleri sabaha kadar mermi atıldı.
Jandarma bültenine bakıyorsun, meskun mahalde ateş etmekten gözaltına alınan yok gibi...
Evet Sakaryalı adeta Teksas'ta yaşadığını biliyor.
Ama artık Türkiye, Sakarya'dan geçmenin bile riskli olduğunu öğreniyor.
Ne demek ya yola doğru silah doğrultup ateşlemek.
Böyle bir magandalık nerede görülmüş...
Mesele sadece serseri kurşunlar değil elbet.
Her gün birbirini öldüren, birbirini yaralayan insanların haberlerini sizlere aktarmaktan biz yorulduk.
Bu kadar çok kişiye karşı işlenen suçların yoğun olduğu başka kent var mıdır bilmiyorum.
Gerçekten birbirimize karşı tahammülümüz yok.
Ve bu tahammülsüz insanlar kolayca ulaşabildikleri silahlarla birbirlerinin canına kıyıyor.
Sakarya'nın artık kendine gelmesi ve silah çılgınlığından kurtulması gerekiyor.
....
Onlar için bir yazı
Türkiye Gazeteciler Federasyonu tarafından yayınlanan Anadolu Bayram Gazetesi için bir köşe yazısı yazmıştım.
O yazıyı sizlerle de paylaşmak istiyorum;
Üç güzel insan.
Recep Bolat.
46 yaşında...
Basın İlan Kurumu Sakarya Şube Müdürü.
Evli ve bir kız çocuğu babası.
Devrim Ersen Özergin
42 yaşında.
Basın İlan Kurumu Kontrol Şefi.
Evli ve bir kız çocuğu babası.
Mustafa Süke
40 yaşında.
Yeni Sakarya Gazetesi çalışanı.
Evli ve bir erkek çocuğu babası.
Bir sabah vakti, hiç beklemedikleri bir anda, hiç de hak etmedikleri bir şekilde, bir gazete patronunun vahşi saldırısıyla karşılaşıyorlar.
Devrim hastaneye kaldırılırken yolda kalbi duruyor.
Recep önce Sakarya'da sonra İstanbul'da 2 ameliyata alınıyor.
12 günlük hayata tutunma mücadelesi sonuçsuz kalıyor.
Mustafa vücuduna giren 12 kurşuna rağmen hayatta.
Eli kanlı gazete patronu Adnan Uyumaz ise olayda kullandığı "ruhsatlı" tabancası, dolu şarjörleri ve 130 mermisiyle yakalanıyor.
Peki Adnan Uyumaz kim?
20 yıla yakın bir süre Şoförler Odası Başkanlığı yapmış bir isim.
Elindeki büyük maddi güce bir de gazete patronluğu gücünü eklemek için 4 yıl önce Anadolu Gazetesi'ni satın alıyor.
Kimse ona "Sen kimsin, nasıl gazete patronu olacaksın?" diye sormuyor.
Çünkü Türkiye'de gazete patronu olmak, gazeteci olmak için hiçbir şart gerekmiyor.
Her canı isteyen gazete çıkartabiliyor.
2 bilgisayar, 2 fotoğraf makinesi alabilecek kadar sermayesi olan herkes gidip Savcılığa bir dilekçe verip gazete patronu olabilir.
Gazeteci olmak için de hiçbir ön şart yok.
Önünden geçtiğiniz gazetenin kapısından girdiğinizde hemen bir gazeteci kimliği alabilirsiniz...
Sonra?
Sonrası kötü...
Eğer gazete sahibi kötü niyetliyse, gazetesini bir silah olarak kullanıyor.
Tehdit, şantaj gibi her türlü çirkinlik, gazete sayfalarına yansıyor.
Bir şekilde resmi ilan hakkı almışsa bu ballı kaynağı da bırakmak istemiyor.
Oysa bir berber dükkanı açmak için bile bir sürü prosedür gerekiyor.
Belli bir süre bir berberin yanında çalışmamış, ustalık belgesini hak etmemiş kimseye berber dükkanı açtırılmıyor.
Recep, Devrim ve Mustafa yerel medyada böylesi bir çarpıklığın kurbanı oluyor.
Sadece bir denetim için gittikleri gazetede ne yazık ki sarı basın kartı sahibi de olan bir gazete patronunun hedefi oluyorlar.
Acımasızca ve vahşice sıkılan kurşunlar Recep ve Devrim'i sevdiklerinden ayırıyor.
Mustafa o kurşun yaralarının vücudunda ve ruhunda yarattığı yaralarla yaşamına devam edecek.
Bizlere düşense büyük bir utanç.
Bu utanç verici, kahredici olayın hepimiz için ders olması en büyük dileğimiz.
Gazetecilik mesleğini hak ettiği, hepimizin arzuladığı o ileri noktaya taşımak biz gerçek gazetecilerin görevi.
Bunu Recep için, Devrim için, Mustafa için başarmak zorundayız. Sezai Matur hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1506 | E-posta
|
|
|