Tarih 19 kasım 2012, saat 19:00, Kanal D, şimdi haberler: Malum sunucu, sırıtarak, başka tarafı dahi gülerek ve milletimle alay edercesine, müjdeli haberi açıklıyor (!). Neymiş efendim? “Açlık grevinde olanlar, yapılan müzakereler sonucunda ve İmralı’dan gelen talimatla açlık grevine son verdiler.”
Grevdekilerin İstekleri doğrultusunda adımlar atılıyor. Ardından ekliyor, “Öcalan ev hapsine çıkabilmeli.”
Baş haber bu… Canımız-ciğerimiz beş canımızın üçünü toprağa vermişiz, ikisi daha defnedilmemişken, verilen müjde (!) …
Kan beynime sıçradı. Yuuuhhh!.. Dememle birlikte, eşim ve annem duymasın diye, hışımla kendimi bahçeye attım. Gerisini onların yanında dile getiremezdim. Çok fazla aşina da olmadığım, pek fazla kullanmadığım, sadece yeri geldiğinde kullandığım, dilimin altındaki baklayı ardı ardına çıkardım.
“Dilin altındaki baklayı çıkarmak” deyimini merak edenlere kısaca açıklayayım:
“Zamanında çok küfürbaz bir çocuk vardır. Çocuğun küfür alışkanlığından kurtulması için bir bilgenin yanına verilir. Bilge, bunun garantisini verir. Çocuğun dilinin altına bir bakla yerleştirir. Gel zaman,git zaman… Çocuk sinirlenir, tam küfredecek, dilinin altındaki bakla aklına gelir, küfretmekten vazgeçer. Bu kötü alışkanlığını bırakmak üzeredir.
Yağmurlu bir günde, Bilge adamla birlikte yolda yürürken, pencereden bir kadın seslenir. “Hocam, biraz bekler misin?” Der, pencereyi kapatır. Bilge kişi durur. Yağmur sicim gibi yağmaktadır. Sığınılacak yer de yok. Bilge ve küfürbaz çocuk iliklerine kadar ıslanırlar. Kadın tekrar pencereye gelerek, az daha durmalarını ister. Bilge, sinirlenir ama beklemek zorunda kalır. Küfürbaz çocuk kendini zor tutmaktadır.
Bir süre sonra kadın, “gidebilirsiniz” diye seslenir.
Bilge, niçin bekletildiğini sorunca: “Hocam, kuluçka yatırdım. Yumurtaları tavuğun altına koyarken, kavuklu birine bakıldığında, piliçler tepeli olur ve horoz çıkar.” Der.
“Saygısızlığın böylesi karşısında, sırılsıklam olmuş Bilge’nin tepesinin tası atmış ve yanındaki ‘eski’ küfürbaza dönerek ve şöyle demiş:
“Oğlum,çıkar şu dilinin altındaki baklayı!"
Ben dilimin altındaki baklayı çıkardım. Darısı sizlerin başına…
Maalesef, sorun olanlar ve sorun yaratanlar bu ülkeyi yönetiyor. Ülkemizin en büyük sorunu bu…
Sorun olanlar, sorun çözmeye dışarıya gidiyor. Bir tarafta şehitlerimizin kanının sıcaklığı dururken, Gazze’ye sorun çözmeye gidiyorlar. Ne kadar acı değil mi?
Filistin sorununu çözeceklermiş… Ne olur bulaşmayın artık bu işlere de işleri daha çözümsüz hale getirmeyin. Hangi işe el attınızsa, altından çapanoğlu çıktı, sorunlar yarattınız. Keza; dostluklar dediniz. Düşman olmayan ülke kalmadı çevremizde.
Evet, Filistin içimizdeki kanayan yara. Oradaki Müslüman kardeşlerimize yapılan katliamlar içimizi yakıyor, parçalıyor. İçimizdeki kanayan yarayı ve akan kanı durdurun.. Kendi başımızı bağlamasını başaralım, sonra sıra onlara gelsin.
Öncelikle şunu açıklamak istiyorum. İnsan hayatı her şeyin üzerindedir.
Futbolda bile bir takım gol pozisyonuna girmiş olsa dahi, yerde kalan bir futbolcu varsa, hakem oyunu hemen durdurur. Doğru olan da budur. Çünkü futbol sahasındakiler birer insandır.
Pekiii, bu açlık grevi yalanını uydurup, tıka basa zıkkımlananlar İnsan mıdır sizce???
Ne kadar da desteklemiştik onları… Keşke, hep birlikte sonuna kadar gitselerdi…
Gitseler ne olacak ki? Aç kaldıkları filan yok. Yoksa, organları iflas eder veya geberirlerdi. Kusura bakmayın dostlar, ben bir hayvan için dahi “gebermek” sözcüğünü kullanamam, ama bazen dilim sürçerek çıkıveriyor.
Açlık greviymiş de… Sağlıklarından olacaklarmış da… Geçelim bu safsataları. Tamamen danışıklı dövüş. Peki ne istiyor bu çapulcular?
Basından takip ettiğime göre “ana dilde savunma”, “ana dilde eğitim” veee… “Çocuk katili, terör örgütü liderinin serbest bırakılması veya ev hapsi.”
Bu isteklerinden birincisi “ana dilde savunma” bu şart yerine getirilmek üzere, ikincisinin, yani “ana dilde eğitim” isteğinin yerine getirilmesinin de eli kulağında, ne kaldı geriye ???
“Apo’ya özgürlük… Fazla zaman almaz, bunu da görürüz. Kendisine sorunsuz ulaşabilmek için koster bile devrede. Özgürlüğü gelir, ardından da siyaset alanında kendisini görürüz.
Bu kanaate nereden vardın? Diye sorarsanız eğer, “perşembenin gelişi, çarşambadan belli” değil midir?
Sayın Bülent ARINÇ da müneccim midir, nedir? Açlık grevlerinin sona ereceğinin yakın olduğunu söylüyor ve ertesi gün İmralı’dan gelen direktifle grevler sona eriyor.
Neyin tahmini? Tahmin filan değil. Görüştükleri ve müzakere ettiklerinden dolayı kendilerine verilen garantiyle konuşuyor.
O zaman adi suçlardan yargılananlar bu eylemleri yaparsa, onların da isteklerini yerine getirecek misiniz?
Vatan hainlerine bu tavizleri veriyorsanız, diğer suçlular da açlık grevine hazırlık yapabilirler her halde. Bu istekleri, hainlerin istekleri yanında, daha masumane değil midir?
Dayatmalar ve müzakereler amacına ulaşmıştır. Hükümet iflas etmiştir. Bir avuç çapulcuya pabuç bırakılmıştır.
Şimdi soruyorum;
Bu durumlardan hoşnut muyuz? Vicdanımız sızlıyor mu? Üzerimizdeki ölü toprağıyla yaşamaya devam mı?
Yoksa; Necmettin Halil ONAN’IN ifadesi doğrultusunda hep birlikte;
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Diyerek;
O günlerin duygularını taşıyan, içimizde var olan bağımsızlık ruhunu yakalayacak mıyız? Bağımsızlık ve namus uğruna can veren Mehmed’lerimize layık kişiler olarak, onurumuzla yaşamaya devam edecek miyiz?
Tercihimiz mutlaka ikinci seçenekten yana olacaktır. Tarih, bunun şahididir. Türk Milleti hiçbir zaman entrikalara ve dayatmalara boyun eğmemiştir. Beyinlerdeki pranga mutlaka kırılacak. Onuruyla yaşamaya devam edecektir. Yaşanmışlıklar, yaşanacakların göstergesidir.
Ulu Önder’in dediği gibi: Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.
Cemalettin DİNÇER
Eğitimci Yazar Cemalettin Dincer hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 4480 | E-posta
|