Yaratılışımızın en büyük aracısı olarak yaratmış Yüce Yaratan, o güzel varlığı…
Vefakar, cefakar ve çilekeş… Müstesna, gizemli bir yaratık…
Zamanında Sirkeci Hali’ndeki hamalların dahi tahammül edemeyeceği, “şu yükü bırakıp biraz dinleneyim” demeyecek kadar, of bile demeden, gururlu, çok güçlü, aynı zamanda taşıdıkları yükten hoşnut hamaliyeler…
Toplumun temeli olan ailenin, temel taşı da değil midir bu gizemli solmayan çiçek?
Destanlarımızda “ilahi bir varlık konumuna gelmiş, erişilip dokunulması, koklanması, kısaca beş duyuyla algılanmasının imkanı olmayan, karanlığı yararak gökten inen mavi bir ışıktan doğmuş insanüstü varlıklar” olarak tanımlanmamışlar mıdır?
En eski Türk inancına göre; yedinci kat gökte… Yani, Cennet katında.
Sevgi ve sadakat denildiğinde; ilk akla gelen “O”…
Kim mi “O” ???
Elleri, ayakları öpülesi analarımız, kızlarımız, bacılarımız… Dahası; biricik yoldaşımız, çocuklarımızın anası.
Gelelim esas konuya:
Bize neler oluyor? Nedir bu istismar, dayak, tecavüz, katliam? Biricik yoldaşımız ve çocuklarımızın anası olmak gibi önemli bir görevi olan, kadınlarımıza yapılanlar…
Kimi aç ve sefil sokaklarda, kimi sadece cinsel meta olarak görülen-kullanılan, kimi kan revan içinde kalmış, öldürülmüş, kimi kendini yakmakta…
Haber programları, olmuş korku filmleri gibi…
Türklerin kadına verdiği değer nerede kaldı? Esas olan “Ne mutlu Türk’üm” demek değil, bunu ruhunda hissederek, Türk gibi yaşamak ve yaşatmaktır.
Biz Türklerin, kadına verdiği değeri, neden artık veremiyoruz?
Şereflendiğimiz İslamiyet’te Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) “Cennet annelerin ayakları altındadır” Dememiş midir?
Yine bir hadisinde; kadınların haklarının korunması hususunda: "Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz! Zira, siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız."
Başka bir hadis-i şeriflerinde de: "Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır” buyurmaktadır.
Müslümanlık; sadece İslam’ın beş şartını yerine getirmekle olmuyor maalesef.
Kadınlarımıza yönelik, gaddarca ve hunharca saldırılar neyin nesidir? Cahiliye Arap’ının kız çocuğunu diri diri gömmekten bir farkı var mıdır?
Bu davranışları sergileyenleri hiçbir kategoriye sığdıramıyorum. Ne tür yaratıklardır bunlar Allah’ım? Hangi dinin mensubusunuz?
Kurtuluş Savaşımızda erkeğiyle birlikte omuz omuza savaşan kadınlarımız değil midir? Savaş sonrası Atatürk’ün yanına bir kadın yaklaşır. “Bastığın toprağa kurban olayım” diyerek önünde eğilen Türk kadınını, kolundan tutup kaldırarak;"Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."
Sözleriyle yüceltilen kadınlarımızın haklı gururu ve hak ettikleri yer, bir de şimdi yapılanlar…
Sözün bittiği yer bu olsa gerek.
Ya geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız? Onlar da aynı muamelelerle karşı karşıya maalesef.
Kendini güçlü sanan, otorite kurmak isteyen ebeveyn olsun, öğretmen olsun, her kim olursa olsun. Dayağın hiçbir savunması ve haklı yönü olamaz.
Dayak atan kendini güçlü sanır. Halbuki dayak ve şiddet, karşısındaki kişiye karşı zayıf düşmek ve çaresiz kalmaktan başka bir şey değildir.
Neymiş efendim, terbiye amaçlıymış… Burada, dayak atanın terbiyesini tartışmak durumdayız.
Bir de demezler mi “Dayak, Cennet’ten çıkmıştır.” diye.
Ben de inanıyorum Cennet’ten çıktığına. Evet, oradan kovulmuş ve çıkmıştır.
Kadınlarımız “ne eksik etek, ne de saçı uzun, aklı kısa.”
Erkeğin, ailenin, daha da önemlisi; Türk Milleti'nin bereket kaynağı, önünde saygı duyulacak şeref abidesidir ONLAR…
Başımızın tacı, gönüllerimizin sultanları, hayallerimizin, umutlarımızın, geleceğimizin mimarları ve en büyük teminatımız… Şimdiye kadar yaşanmışlıkların son olmasını temenni eder, en derin saygılarımla, sevgilerimi… Ve, en derin sevgilerimle, saygılarımı sunarım.
Cemalettin DİNÇER
Eğitimci Yazar
Cemalettin Dincer hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1696 | E-posta
|