Sevgili okurlarım;
Artık gözümüzün içine baka baka, onurumuzla, gururumuzla, şerefimizle oynuyor bu aymazlar.
Bir de neymiş efendim. Birilerine itibarlarını vererek iade-i itibar yapacaklarmış.
Bu millet size %50’yle itibar vermedi mi? Peki siz ne yaptınız? Verilen bu itibarı zengin babanın şımarık oğlu gibi, har vurup,harman savurarak yiyip tükettiniz. Önce kendi itibarınızın kalıp kalmadığını, eğer varsa;vicdanı muhasebe yaparak ölçmeniz gerekmez mi?
Bakın nasıl tükettiniz bu itibarı:
-Köylümüzün sabah kahvaltısında karnını doyurabildiği yumurtasını dahi sofrasından aldınız. Kuş gribi safsatasıyla, meşhur bakanımız Unakıtan’ın oğluna likit yumurtayla köşeyi döndürdünüz.Tavuklarının yemini dahi düşünerek, mısırını beleşe getirdiniz.
- Gemileri, gemicik yaptınız.
- Askerimizi içeriye tıkıp, teröriste alkış tuttunuz.
- Dışarıdakine gözyaşları dökerken; şehidimin başıyla uğraştınız.
- Öğretmenimi, Eminönü’nde yem bekleyen güvercine benzettiniz. Ayrıca az çalışıp, çok kazanmakla suçladınız. Yetmezmiş gibi, olmayan eğitimle uğraşmaktan çok, evrak içersinde boğdunuz.
- Kurumların yönetimine, liyakat sahibi olmasa da tarikatınızın sempatizanlarını getirdiniz.
- Emeklinin ek iş yapmadan geçinmesi mümkün olmadığı halde, “Avrupa ülkelerinin en fazla kazanan emeklisi” deyip, alaya aldınız.
- İlkokullara kıyafet serbestisi getirdiniz. Ama, öğretmenlerimizin ve devlet memurlarının kıyafet sorununu hala çözmediniz.
İşte insan haklarına bakış açınız…
Başbakan Yardımcısı, İmralı Canisi’nden övgüyle bahsederek;
"Abdullah Öcalan da belki bu karanlığın kurbanı olarak bu yollara götürülmüş" diyebilme cüretini gösteriyor, üstüne üstlük; "Namuslu ve inançlıydı" diyerek sözlerinizi güçlendiriyorsunuz.
- Bu da yetmiyor, "Öcalan gençlik hayalleri olan, namaz kılan biriydi" diyerek zemini iyice güçlendirmeye çalışıyorsunuz. Bütün bunları planlı ve bilinçli şekilde yapıyorsunuz. Sindire sindire alıştırmaya çalıştığınız, İade-i itibar vermeye hazırlandığınız, Bebek Katili’nden başkası olmasa gerek.
- BDP Milletvekili olan Gülden Kışınak'ın sözlerine gönderme yaparak; "Aynısını ben de görmüş olsaydım, dağa çıkardım" diyerek, zalimleri masum, masumları da suçlu olarak tanımladınız..
- Timsah gözyaşlarıyla, halkın hisleriyle oynayıp, duygu sömürüsü yaptınız.
- Tam gaz, 16 adet kilise ve sinagogu devlet bütçesiyle hizmete açtınız.Camilerin yapım ve onarımını da vatandaşım sırtına yükleyerek, cebindeki üç kuruşu cami avlularında toplatarak kaderine terk ettiniz.
- Sanki iktidarda değilmişsiniz gibi, her gün muhalefetle söz dalaşına devam ederek mağdurları oynamaya devam ediyorsunuz. İnanın bu millete gına geldi.
Çıkın artık arzu ettiğiniz dağlara… Orada ağlayabildiğiniz kadar ağlayın…Milletin anası ağlayacağına, siz ağlayın!..
Gelelim vatandaşın perişan haline;
- İMKB en yüksek seviyede rekor kırmışmış da… Altın ve döviz rezervleri sevindirici noktadaymış da…. Geçin bunları geçin….
Sen, vatandaşının cebinde ne var, ne yok, ona bak.
Ülkemde açlar dururken, Cuma namazı sonrası, Afrika ülkelerine cami yapmak için para toplanması da neyin nesi?
Allah’ım, aklıma mukayyet ol!..
"Eve lazım olan camiye haram" değil midir?
Orhan Veli’nin dediği gibi;
“Cep delik, cepken delik,
Kol delik, mintan delik,
Don delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik !”
Millet delikli dona da razı…Ama, onu da aldınız elinden.Soygun fırtınası kasırgaya dönüştü.
Birincisi olmayan, fakat ikincisi olan Göktürk-2 Uydu’muz uzaya fırlatıldı. Çağdaş uygarlık seviyesinin önüne de geçtik böylece.Hiç bir parçası bize ait olmayan tamamen yerli malı.(!)
Çamurlu yollarda, karda,fırtınada yalınayak-başıkabak okuluna giden çocuklara ne demeli?…
Uydu mu şimdi? Uydu… Uydu... Bunu da bir kılıfına uydurursunuz artık…
Fakat yapılan güzel işler yok mu? Var elbette.
İnkar edilemez. Sezar’ın hakkı Sezar’a...
Yollar yaptınız. Yolunuzu bulmak için. Bir taraftan yaparken, hemen arkadan tamiratı… Yol ya çökmüş, ya da istinat duvarı yıkılmış. Olmadı sil baştan. Dün yapılan yollar kırk yamalı bohçaya dönmüş.
“Bolu-Sakarya otobanında aracımızla seyrederken, Hendek sınırları içersinde, önümüzdeki otomobilin, kazılarak oyulmuş yola girerek perişan olması hala gözlerimin önünde. Bizim akıbetimiz aynı olacaktı.Ani direksiyon kırmamızla kurtardık.Verilmiş sadakamız varmış.”
Köyümüzün altındaki istinat duvarının yapılmasıyla yıkılması da bir oldu. Tabii yeniden. Fazla zaman geçmez tekrar yıkılacağı şüphe götürmez.
Yakın gelecekte bunları da yabancıya satar, yolunuzu bulursunuz. Köy yollarını da satmayı unutmayın sakın. Yollar çok uzun… Getirisi çok… Binin köylünün sırtına taşır sizi. Efendiliğinden dolayı sesi de çıkmaz.
Güzel ülkemde soygun artık meşru hale getirilmiş. Ya bankaların kucağına oturtulacaksın. Ya da diyelim ki oradan kurtuldunuz. Bu sefer belediyeler alır sizi ele… Bankaların soygununu anlatmaya gerek yok sanırım. Devlet memuru veya işçi olun, maaşınızı bankadan alma mecburiyetiniz var. Yakanızı kaptırırsınız. Orada epeyce silkelenirsiniz. Ayağınızda kalan donunuzu da belediyeye kaptırırsınız.
İşte yaşanmış bir örnek:
Güzel ilimizin merkezindeki yollara parkomatlar konulmuş, saati 2 TL., fişinizi alıp silgiye koydunuz. Görevli yok. Yağan yağmur ve rüzgar fişi alıp götürmüş. İşiniz bitti. Arabanıza binip evinizin yolunu tuttunuz.
1 ay kadar sonra, hakkınızda icra işlemi başladığına dair yazıyı alıyorsunuz. Borç 83 TL… Bir hışımla soluğu belediyede alıyorsunuz..
Görevli kara kaplıyı açıyor.
“Borcunuz 193 TL.”
“Burada 83 TL. yazıyor.”
Kan beyninize sıçrıyor. “Böyle soygun düzeninin de!!!…
“Görevli biraz insafa geliyor. “ Hatırınıza 93 TL. alalım…
Deli Dumrul'un, susuz derenin üzerine kurduğu köprüden; "geçenden beş akçe, geçmeyenden on akçe" misali…
Sanmayın ki gerçek dışı. İnanmayanlar deneyebilir…
Yıllarca gelmemesi için mücadelesini verdiğimiz, komünizmin veya faşizmin ayak sesleri midir yoksa bunlar???. Bunun adını varın siz koyun.
Ardından da şu türküleri sıralayalım:
Yoksulun sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana?
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?
Deyip;
“Kendim ettim, kendim buldum.
Gül gibi sarardım soldum.
Eyvah!…Eyvah!…”
Ya da; Çelik’in şarkısının şu nakaratını hep birlikte söyleyeceğiz:
Hadi güzelim sana güle güle
Güle güle yavrum güle güle
Güle güle sana güle güle
Güle güle güle güle
Güle güle ovvv…
Övündüğünüz, dilinizden düşürmediğiniz Osmanlı, diğer ülkelerin savunması için yardıma giderdi. Fransa Kralı Fransuva’nın, Kanuni’den nasıl yardım istediğini de bilirsiniz.
Ya şimdi;
Kendi savunmasını yapamayıp, yabancı askerlere emanet edilen Türkiye’m. Vah ki vaaahhh!!!
Siz misiniz Osmanlı’nın torunları?..Güldürmeyin beni…
Benden söylemesi, Nasıl ki Atatürk’ün itibarı yüreklerden ve ruhlarımızdan atılamıyorsa, tercih; Yüce Türk Milleti’nindir. İtibarı ancak O verir. Yeri gelince de alır. İtibarı olmayana ve de kalmayana iade-i itibar verilemez ki!!!
Cemalettin DİNÇER
Eğitimci Yazar Cemalettin Dincer hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 2831 | E-posta
|