Vantuz nedir?
“Vantuz bir asalaktır…
Parazit geçinen, varlıklarını başkalarının artıklarına borçlu olanlar. Kürdan kuşu, çöpçü balığı, vantuz balığı, leş kargası vs. Bu tür canlılar beslenme biçimleriyle zihin dünyamızda bir irkilmeyi de peşi sıra getirir.
Mesela, kürdan kuşu timsahın dişleri arasında kalan kirlerden beslenir. Çöpçü balığı, köpek balıklarının artıklarıyla beslenir. Leş kargaları büyük avcı hayvanların artıklarını gagalar. Bunlardan en ilginci vantuzlardır. Vantuzlar hayata karşı hiçbir devinim göstermeden başkalarının hareketlerini sömürürler.
Toplumsal hayat içerisinde de vantuz balığı ya da kürdan kuşu gibi asalak yaşayan insanlar, kesimler vardır.”
İnanamayacaksınız ama bu tarifi, malum sendikanın üst düzey yöneticilerinden birisi yapmıştı.
Ben de arşivimin ‘kendi kendini tarif ederek bizi zahmetten kurtaranlar’ bölümüne eklemişim.
Doğrusu ‘hükümet ve hükümete endeksli sendika ilişkisinin’ bu kadar güzel tarifine hiç rastlamamıştım.
Bu öyle siparişle falan olacak iş değil… Bu tarif ancak o ilişkiyi yaşayan birinin iç dünyasından fışkırabilir.
Öyle anlaşılıyor ki, ya yazan aynaya bakarak yazdı veya yarışmaları ve promosyon ödülleriyle meşhur kesim, üyeleri arasında ‘kendilerini tarif yarışması’ yaptı da bu paragraf birincilik ödülünü hak eden tariften bir alıntı…
* * *
İkinci tarifimiz; Kötü yola düşen kız tarifi…
İki ahbap yıllar sonra karşılaşmışlar. İkisi de birer kız babası. Hoşbeşin ardından biri öbürüne sormuş; Senin kız ne yapıyor?
Arkadaşı da bu soruyu bekliyormuş meğer kasım kasım kasılarak başlamış anlatmaya;
“Valla benim kız çok yükseldi. Zar zor liseyi bitirdi, bir şirkette sekreterliğe başladı. Ama bizim kızı tutabilene aşk olsun! O kadar başarılı ki, patronun gözdesi oldu. Patron yanından ayırmıyor, yurt içi ve dışı seyahatlerine ondan başkasını götürmüyor. İşe geç kalmasın diye araba hediye etti, şoför tuttu. Olmadı işyerine yakın bir ev tuttu, dayadı, döşedi. Sabahlara kadar beraber çalışıyorlar. Patronu bir an olsun onu yanından ayırmıyor, tatile bile birlikte çıkıyorlar. E senin kız ne alemde?”
Öbürü de meğer muzdaripmiş kızından ama bu tarifi çok tutmuş; “Valla benim kız da patronun metresi oldu ama ben senin kadar güzel anlatamıyordum. Sağ olasın!”
Bütün kamuoyu ve kamu çalışanları, düne kadar, eylemlerinde pankartın ucunu tutacak adam bulamazken mevcut iktidar ile yelkenleri şişirip, bugün iş kolunda yetkili duruma gelen yeşil/sarı sendikayı tanıyorlar, biliyorlar.
Ama sizin kadar güzel anlatamıyorlardı.
* * *
Dersimiz de şu tarihi kıssa ile saltanat/iktidar desteği sayesinde büyümenin sonuçlarını hatırlatmak üstüne olsun.
Sultan II. Murat Han, Ankara’da bulunan Hacı Bayram Veli’ye hürmeten müritlerinin vergiden ve askerlikten muaf tutulmalarını emretmişti.
Ahali sadece vergiden muaf olmak ve askerlikten yırtmak için Hacı Bayram Veli dergahına akın ettiler.
Öyle bir zaman geldi ki Ankara’dan kimden vergi istense, o kişi “ Ben Hacı Bayram Veli’nin müridiyim” diyor, vergiden yırtıyordu.
Bu durum Murat Han’a iletilince, Hacı Bayram Veli’ye bir mektup göndererek, gerçek müritlerinin tespitini ve listenin görevlilere verilmesini rica etti.
Hacı Bayram Veli de kendisine bu sebeplerden dolayı bağlılık gösterenlerden şikayetçi idi.
Artık gerçek mensupları ile asalakların ayrılmasının vakti gelip geçmişti.
Bütün müritlerine bir yerde toplanmaları için haber saldı. Toplanacakları alana bir çadır kurdurttu ve içini de koyun ile doldurdu.
Büyük Veli çadırdan çıktı ve kalabalığa; “Beni seviyor musunuz, bana canı gönülden bağlı mısınız, eğer istersem benim için canınızı feda eder misiniz” mealinde sorular sordu.
Kalabalığın cevabı sürekli ‘evet’ şeklindeydi.
Bunun üzerine Hacı bayram Veli; “ o halde şimdi içinizden bir kişi çıksın onu kurban edip cennete göndereceğim” dedi. Kalabalık bu söz üzerine tamamen sessizliğe büründü. Herkes birbirine bakmaya başlamıştı. Nihayet kalabalığın içinden bir er kişi öne çıkarak; “Canım sana ve yoluna feda olsun” diyerek çadıra girdi. Hacı Bayram Veli içeride önceden hazırlattığı koyunlardan birini kestirdi. Koyundan akan kan çadırın dışına akınca kalabalık adamın gerçekten kurban edildiğini zannettiler.
Hacı Bayram Veli çadırın dışına çıkarak bir kişinin daha gelmesini istediği an bir adam ve bir kadın dışında herkes kaçıştı, kalabalık dağıldı.
Böylece gerçek müritlerin sayısını tespit edip bildirdi; “Benim gerçek müritlerim iki er kişi ile bir hatun kişiden ibarettir.”
E hükümet rüzgarı ile afra tafra yapmak kolay…
Bakalım hükümet değiştiğinde yetki sayımı için ‘getirin bakalım şu müritlerinizin sayısı kaçmış’ denildiğinde bakalım o 3 kişiyi de bulabilecek misiniz? Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1602 | E-posta
|