Atatürk Parkı'na cami olur mu? |
Çarşamba, 02 Ocak 2013 |
Cami ve Kur'an Kursu Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak'ın Atatürk Parkı'na cami özlemi bitmemiş.
Dün Engin Arapoğlu'na bu konuda açıklamalarda bulunmuş.
Başbakan'dan, Bakanlar'dan cami için destek aldıklarını söylemiş.
Büyükşehir Belediyesi'nin olduğu binayı yıkıp çok büyük bir cami yapacaklarmış.
Bu işte de çok kararlı olduklarını söylerken de " Eninde sonunda bu camiyi yapacağız. Sabırla bekliyor ve yolumuza devam ediyoruz" şeklinde konuşmuş.
Recep Kıyak'ın inatla sürdürdüğü Atatürk Parkı'na cami çalışmasını bugün birinci sayfadan haberleştirdik.
Haber toplantısında arkadaşlarla bu konuyu tartıştık.
Atatürk Parkı'na cami yapmanın doğru olup olmayacağı konusunda fikir ayrılıkları oluştu.
Benim fikrim şu;
Ben Atatürk Parkı'na cami yapılmasını doğru bulmuyorum.
Daha önce de söylediğim gibi bu şehre illa büyük cami yapılacaksa o caminin yeri Atatürk Stadı'nın bulunduğu yerdir.
Orada çok büyük bir camiyle birlikte imam hatip okulları kampüsü inşa edilebilir.
Hazır Atatürk Stadı'nın taşınması için karar alınmışken Recep Kıyak ve arkadaşları buraya talip olabilirler.
Başbakan ve Bakanlar'ın desteğini de caminin burada yapımı için kullanabilirler.
Sakarya'nın merkezindeki tek yeşil alan olan Atatürk Parkı'nın bir cami için de olsa yok edilmemesi gerekir.
Hazreti Muhammed'in "Kıyametin koptuğunu görseniz bile, elinizde bir fidan olursa onu dikin" şeklindeki sözünü unutarak parka cami yapmak Müslümanlığa sığmaz.
Daha önce Kent Meydanı'nda altında alışveriş merkezi olacak bir külliye yapmaya çalışanlar gibi Recep Kıyak da yanlış bir yolda.
Kıyak merkez de sembol cami yapmak konusunda samimiyse Atatürk Stadı'nın yeriyle ilgili şimdiden çalışma başlatsın.
Biz de arkasında duralım.
Nasıl oldu bilmiyorum?
2012 yılını değerlendirdiğim ve yılın son günü yayınlanan yazıma Şebnem Eriş iki gazeteci arkadaşımızın şehit edildiğini bu değerlendirmeye neden almadığımı sorgulamış.
Eriş o yazıda ölen ve yaralanan gazetecilerin anılması gerektiğini belirtmiş.
Yerden göğe kadar haklı.
Cuma günü yayınlanan "Bu Sakarya daha neler görecek Allah aşkına?" ve Pazartesi günü yayınlanan "Boşa geçen bir yıl daha; 2012" başlıklı yazılarım için bilgisayarın başına otururken bu konuyu yazmayı amaçlamıştım.
Özellikle de birinci yazıda unuttuğum ikinci yazıda unutmamak için güya kendi kendime önlemler aldım.
Ben yazı yazarken hayattan izole olamıyorum.
Bir yandan gazetenin diğer işleri, misafirler ve telefonlarla da ilgilenmek durumundayım.
Dolayısıyla bir yazı defalarca bölünüyor.
O her iki yazıda da o hepimizi derinden üzen ve kara gün olarak nitelediğimiz olayı defalarca yazmaya niyetlendim.
Nasıl oldu bilmiyorum, her seferinde araya bir başka şey girdi.
Sabah gazetede yazımı okurken kendi kendime çok kızdım.
2012'de beni en çok sarsan olayın iki gazetecinin şehit edilmesi ve bir gazetecinin yaralanması olmasına rağmen bunu yazmamışım.
Evet defalarca söylediğimiz/yazdığımız gibi Devrim Ersen Özergin ve Recep Bolat'ın öldürülmesi, Mustafa Süke'nin yaralanması Sakarya için, Sakarya basını kara bir gündür.
O kara günü unutmak da mümkün değildir.
Bu vesileyle Özergin ve Bolat'ı bir kez daha rahmetle anıyor, Süke'ye de Alah'tan bir an önce mesleğine dönme gücü vermesini diliyorum. Sezai Matur hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1542 | E-posta
|
|
|