Cumartesi, 16 Şubat 2013 |
Osman Efendi müthiş bir baş ağrısına yakalanır.
İlaç alır, geçmez. Doktor çağrılır.
Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider.
Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer.
Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz.
Osman Efendiyi İstanbul'a götürmeye karar verirler.
İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur.
Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır...
Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir.
Yurtdışına götürülür.
O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih'e gidilir.
Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.
Sonuç: Osman Efendiye teşhis konulamaz.
Artık yerinden kalkamayan Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini -evinde- geçirmesi tavsiye edilir.
Uşak'a dönülür.
Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.
Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi Berber Mehmet çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür. "Beyim?" der, "Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın" Bir bakar, "Hah işte der. "Kıl dönmüş."
Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar.
Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.
Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır.
Gözlerinin yaşarması geçmiştir.
Baş ağrısından ise eser kalmamıştır.
Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder.
Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.
Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.
Yani, kıssadan hissemiz; (gönderenin notu)
1. Vergiden turizme, sosyal güvenlikten adalet reformuna kadar Berber Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.
2. Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
3. Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.
* * * *
Beş yamyam bir bilgisayar firmasında programcı olarak görevlendirilirler.
Müdürleri "Burada iyi para kazanabilirsiniz. Ama yemek yemek için firmanın kafeteryasına gideceksiniz ve diğer çalışanları rahat bırakacaksınız" der.
Yamyamlar söz verirler.
4 hafta sonra müdürleri gelir.
"Çok iyi çalışıyorsunuz" der. "Yalnız firmadaki çaycı kız kayıp. Ona ne olduğunu biliyor musunuz?"
Yamyamların hepsi "Hayır" derler ve bu işle hiçbir ilgileri olmadığını söylerler.
Müdür gidince yamyamların şefi öteki yamyamlara döner.
"Aranızdan hangi maymun, çaycı kızı yedi" diye sorar.
En arkadaki yamyam kısık bir sesle cevap verir: "Ben!"
Şef öfkeyle bağırır; "Ulan aptal! Biz dört haftadır gurup başkanlarını, bölüm müdürlerini, proje yöneticilerini yiyip duruyoruz kimse farkına varmadı.
Kalkıp da çaycı kızı yemen şart mıydı?"
Kıssadan hissemiz;
Kimin önemli olduğu unvanında değil, işinde gizlidir… Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1791 | E-posta
|
|
|