|
İsmail Koncuk'u dinlerken |
|
Pazartesi, 18 Şubat 2013 |
Önceki gece Türk Eğitim-Sen Düzce Şubesinin etkinliğinde, Türk Eğitim-Sen ve Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’u dinleme fırsatı bulduk.
Kamu çalışanlarını çok yakından ilgilendiren gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu ki paylaşmazsak olmaz;
TBMM Uzlaşma Komisyonunda önceki gün Devlet Memurluğunun geleceğine ilişkin AKP'nin verdiği teklif, siyasi iktidarın yıllardan beri memurların iş güvencesinden rahatsız olduğunun göstergesidir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunun ilkel ve yaşlanmış bir model olduğu ifade ediliyor. Bizde 657’de değişiklik yapılaması noktasında hemfikiriz ancak, bu değişiklikler sicil, disiplin, terfi, görevde yükselme gibi maddelerde olmalı.
Peki, iktidarın değişiklik niyeti bu mu? Elbette hayır.
Siyasi iktidar, iş güvencesinin olmadığı yeni bir istihdam modeli oluşturmak istiyor.
Devlet Memurluğu kavramını tanımlayan 128. Maddesindeki “memurlar” ifadesinin ‘çalışanlar’ olarak değiştirilmek istenme bunun ilk adımıdır ki, kesinlikle izin vermemeliyiz.
Bir yanda da Türkiye’de Devlet Memuru fazla dedikoduları yapıyor veya yaptırıyorlar ki maksat kamu çalışanlarının kamuoyundaki itibarlarını azaltmak…
Oysa diğer ülkelerle mukayese edildiğinde mevcut kamu çalışanı sayısının iki katına çıkması gerekiyor.
Örneğin Finlandiya’da 9 vatandaşa bir memur, ABD’de 13 vatandaşa bir memur, Türkiye'de ise 29 vatandaşa bir memur düşüyor.
OECD ülkelerini baz alırsak, Türkiye’nin hemen hemen 2,5 milyon memura daha ihtiyacı var. İş güvencemize de dokundurmayız.
İş güvencesinde amaç, devlet memurları birtakım görevleri yerine getirirken milli menfaatleri korusun, siyasi baskılara boyun eğmesindir.
İktidarın işine gelmeyen budur…
Önümüzde bir referandum süreci görünüyor. Başkanlık sistemi, eyalet sistemi, bölünme sürecini tetikleyecek olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Anayasadan Türklük tanımının çıkarılması gibi niyetlerini başörtüsü ve serbest kıyafet başlıklarıyla unutturmak istiyorlar.
Milleti, başörtüsü özelinde dini değerleriyle imtihan edecek, dini yönden verilen bir hak bahanesi ile milli varlığımızı adeta peşkeş çekecekler.
Oysa başörtüsü anayasal veya yasal bir engelleme değildir. Dolayısıyla başörtüsünü serbest hale getirmek için Anayasa değişikliğine gerek yok. Kılık kıyafet yönergesini değiştirmek yeterlidir. Bu kirli senaryoları bozacağız.
Türkiye’de çalışma hayatı tehdit altında…
Son yılda hızla artan Taşeron sistemin açtığı toplumsal yaraları görüyorsunuz.
2002 yılında taşeron sayısı 15 bin civarındayken bugün gelinen noktada sayı 500 bini aştı.
Belediyeler buna dahil edildiğinde rakam 1 milyonu geçiyor, özel sektörle 2,5 milyonu aşıyor.
Taşeron nedir? ucuza işçi çalıştırmak, milletin köleleşmesi, sömürülmesi demek. Çocuklarımız sömürülüyor, insanlar taşeron firmalara mahkûm ediliyor. Bunların çoğu üniversite mezunu çocuklardır ve bu çocuklar 774 TL’ye mahkum ediliyor.
İzinleri yok, hasta olma hakları yok, görevde yükselme hakları yok.
Başbakan bu durumu, 65 yaş ve üstü yaşlılar otobüslere bedava binecek gibi yalancı meme kabilinden müjdelerle unutturamaz, unutturmayacağız.
97 yılında 8 yıllık eğitimi çıkaranlar hata yaptılar evet ama bu bugün iş başında olanlara da rövanş duygusuyla hareket ederek hata yapma hakkı vermez.
1997 yılında 8 yıllık eğitime de karşı çıktık. 8 yıl olsun ama kesintili olsun 5+3 olsun dedik ama yapmadılar. Geride kalan 15 yılda Türkiye'de mesleki ve teknik eğitimde ağır yara aldı. 28 Şubat mantığıyla yanlış yapıldı. Şimdi hesaplaşma uğruna 4+4+4 gibi köhne bir anlayış ne yazık ki bu millete dayatıldı.
Komisyonda ben bunun yanlış bir uygulama olacağını ifade ettim.
Şimdi binlerce öğretmen mağdur oldu. 70 - 80 bin arası öğretmen norm kadro fazlası oldu. Bu sistemde oluşan sıkıntı 5-6 yıl daha sürecek. Bu sistem kendi içinde ayrıca ciddi bir öğretmen açığı da doğuruyor ama Hükümet ihtiyaç olan öğretmenleri atamıyor.
Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer öğretmen açığını örtmek için, 13 bin sayısını ifade etti. Bunun yanlış olduğunu, gerçek ücretli öğretmen sayısının 64 bin civarında olduğunu ispatladık.
Bu kadar ihtiyaç ve öbür yandan da bu ülkede 350 bin ataması yapılmayan öğretmen varken bu öğretmen atamama inadı nedendir?
Eylem yaptık diye kızıyorlar evet ama öğretmen atamama gerekçesi bazı yandaş sendikaların dillendirdiği gibi, eylem yaparak Başbakan’ı kızdırmamız olamaz.
Eğer böyleyse vah memleketin haline…
Yeni Bakan Nabi Avcı diyalogdan yana bir bakan portresi çiziyor. Ömer Dinçer’in ardından sanki bir bahar havası yaşanıyor. Umarım bu bahar havası uzun süreli olur. İnsana uzak bir Milli Eğitim Bakanı olamaz, olmamalı. Milli Eğitim Bakanı'nın başarısı bu ülkenin geleceğinin başarısıdır. Başarısızlığı ise milletin kaderini etkiler. Kendisine başarılar diliyorum.
Ve Genel Başkan İsmail Koncuk Türkiye Kamu-Sen olarak önümüzdeki günlerde başlayacak olan yeni bir kampanyanın da müjdesini de verdi.
Buna göre “ek ödeme, döner sermaye, ek ders ücretleri gibi, kamu görevlilerine yapılan tüm ek ödemelerin emekli maaşının hesaplanmasında dikkate alınması ve bu yolla emekliye ayrılan kamu görevlilerinin maaşlarında yaşanan fahiş düşüşün önlenmesi için Türkiye genelinde dilekçe kampanyası başlatılacak…
Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 1965 | E-posta
|
|
|
