Çarşamba, 20 Şubat 2013 |
Şu; Kürtçülüğü de Türkçülüğü de ayaklarımızın altına aldık açıklamasını yapanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı olduğuna inanmak gerçekten güç.
Ama neylersiniz ki öyle…
Sebep olanları Allah’a havale ediyor, Abhazya göçmeni bir Abhaz olarak üstüne basa basa Ne Mutlu Türküm diyene diyor ve ısrar ediyorum.
Yıl 1976 UNESCO, üyelerine “Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılını, UNESCO üyesi 152 ülke aynı anda kutlasın. Çünkü bu gün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.”
Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve “Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?” der.
Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur ve; “Genç delege arkadaşım, hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız” der.
Ve UNESCO tarihinde ilk olmak kaydıyla, hiç negatif ve çekimser oy olmadan şu metne imza atar; “Atatürk, uluslar arası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan bir ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”
İşte biraz da bunun için Ne Mutlu Türk’üm Diyene, diyebilene…
Ve çok yazık diyemeyenlere!!!
***
Atatürk’ten girmişken, öyle tamamlayalım;
Atatürk'ün sorduğuna saracağına pişman olduğu ve karşılığında boynunu büküp susmak zorunda kaldığı tek olay şudur;
Mustafa Kemal Paşa, Mersin'de halkın arasında gezmektedir. Görkemli konaklar hakkında etrafındakilere sorular sormaktadır;
Bu pembe konak kimin? Yorgo'nun.
Bu büyük bahçeli konak? Kirkor'un.
Peki, şu ilerde ki köşk? Solomon'un.
Peki, bu adamlar bu kadar zenginleşirken siz neredeydiniz?
Bir köylü atılır; Yemen'de, Balkanlar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da idik, savaşıyorduk Paşam.
Atatürk etrafındakilere döner;
-Efendiler! Bugüne kadar cevap veremediğim tek kişi bu köylü olmuştur.
Şimdi Atatürk kalksa, gelse ve sorsa;
Türk Telekom kimin? Araplarının...
Telsim? İngilizlerin... Kuşadası Limanı? İsraillilerin. İzmir Limanı? Hongkongluların…
Araç muayene işi? Almanların... Başak Sigorta? Fransızların... Adabank? Kuveytlilerin...
İETT Garajı? Dubaililerin... Avea? Lübnanlıların... Petkim? Ermenilerin. (Kazaklara sattık dediler. Kazağın altından Ermeni çıktı...)
Finansbank? Yunanlıların… Oyakbank? Hollandalıların…
Denizbank? Belçikalıların… Türkiye Finans? Kuveytlilerin…
TEB? Fransızların... Cbank? İsraillilerin…
MNG Bank? Lübnanlıların… Alternatif Bank? Yunanlıların…
Dışbank? Hollandalıların… Yapı Kredi? Yarısı İtalyanların...
Turkcell? Yarısı Finlilerin… Beymen? Yarısı Amerikalıların...
Enerjisa? Yarısı Avusturyalıların…
Garanti bankası? Yarısı Amerikalıların…
Eczacıbaşı İlaç? Çeklerin…
İzocam? Fransızların…
TGRT? Amerikalıların…
Demirdöküm? Almanların...
Döktaş? Fransızların...
Ve dese ki;
-Peki, her biri, ya devlet ya özel ama neticede Türk malı olan bu kadar varlığınız, Türkiye'nin stratejik kuruluşları, toprakları satılırken, yabancılar savaşta bile yapamadıkları işgali gerçekleştirirken siz neredeydiniz?
Bütün bunların hesabı, satanlar kadar bu işgali seyredenlerden yani bizlerden de sorulacaktır mutlaka.
Bakalım ne cevap vereceğiz.
Hele hele, Türklüğü ayaklar altına aldım diyenler ve bunlara oy verenler, bütün bunların hesabını nasıl verecekler bakalım? Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1792 | E-posta
|
|
|