Üstün mü, Çelik mi, Toçoğlu mu? |
Perşembe, 07 Mart 2013 |
Yerel seçime 13 aylık bir zaman var.
Ve şimdiden iktidar partisi AKP'de çok büyük bir yarış var.
Bu yarış öyle ulu orta, seyircileri olan bir yarış değil.
Kapalı kapılar arkasında devam eden, bizlerin ancak bu kapılar arasından sızan küçük bilgi kırıntılarıyla haberdar olduğumuz bu yarışta son durum ne?
AKP'de etkili bir görevde olan bir dostumla laflarken yarışta gelinen noktayı sordum.
Bana bir süre önce İçişleri Bakanlığı'ndan ayrılan İdris Naim Şahin adının halen bazı çevrelerin gündeminde olduğunu anlattı.
Şahin'in adının Sakarya'da bir karşılık bulmadığını belirten dostuma çevresi tarafından adı sık sık Büyükşehir Belediye Başkanlığı için ısıtılan Milletvekili Hasan Ali Çelik'in şansını öğrenmek istedim.
Çevresinin büyük isteğine rağmen Çelik'in de Büyükşehir Belediye Başkanlığı için şansı olmadığını söyledi.
Sırada Milletvekili Ayhan Sefer Üstün vardı.
Dostum Üstün'ün böyle bir niyeti olmadığını ancak Başbakan tarafından yapılacak bir görevlendirmeye de hayır demeyeceğini söyledi.
Şöyle bir ifade kullandı:
"Eğer üç dönem sınırı nedeniyle bir milletvekili aday gösterilecekse o kişi Ayhan Sefer Üstün olur."
Sonrasında ise daha iddialı bir söz söyledi;
" Üstün'ün bu konudaki şansı Çelik'ten 20 kat fazladır."
Tüm bunların üstüne mevcut Başkan Zeki Toçoğlu'nun durumunu sordum.
Toçoğlu'nun Büyükşehir Belediyesi'nde ilk dönemini tamamlamak üzere olduğunu, bu dönemin genel olarak başarılı bulunduğunu, bunun da ikinci dönem için önemli bir referans kaynağı olacağını belirtti.
Ancak bu sözlerinin " Toçoğlu tekrar kesin aday" şekliyle algılanmaması gerektiğini söyledi.
AKP dostum partilerinde görevlerin kalıcı olmadığını örnekleriyle anlattı ve " Ben Sakarya'da belediye başkanları için önemli bir değişiklik bekliyorum. Bundan sonrası bana sorma" dedi.
Aslına bakarsanız ben bu sohbetten hiçbir şey anlamadım ama yine de size aktarayım istedim.
Belki anlayanlar çıkar.
Yoldan güzel geçmek
Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyen bu yarışmaya katılabilecekti. Kral, 'yoldan en güzel geçecek kişi'yi belirleyeceğini de ilan etti.
Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.
Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar Kral'ın yanına döndüklerine hepsi aynı şikayette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:
"Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı..."
Kral gülümseyerek cevap verdi:
"O altınlar sana ait delikanlı."
"Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı."
"Evet" dedi kral. "Sen bu altınları kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir!
Yolda, yolunuzda ilerlerken acaba engelleri çoğaltıyor muyuz geridekilere, arkadan gelen kardeşlere, yoksa bizler mi açıyoruz yolu onlara? Kurtarıyor muyuz onları engellerden?
Ne dersiniz, hâlâ yoldayken yapabileceklerimiz var mı, düzeltip kenara iteceklerimiz ve bunun için sesimizi çıkarmayacağımız, gücenmeyeceğimiz taşlar, molozlar, angarya gibi duran işler var mı bir yerlerde, hep beraber bakalım mı?
İnternetten Sezai Matur hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 1465 | E-posta
|
|
|