Cuma, 29 Mart 2013 |
Hikayelerin gerçeklik yanına pek bakmam ben. Sonuç olarak bana hangi dersi vermeye çalışıyor ona bakarım. Bu nedenle de hikaye okumayı severim.
"İki komşu tavuk nedeniyle kavga ederler. Kavgayı duyan köy imamı olay yerine gelir. Bakar ki iş ciddi. Taraflar sinirli. Küfürlü bir kavga almış başını gidiyor.
Köy imamı kavga edenleri ayırır, birini sağına birini soluna alır.
Başlar onları yatıştırmaya. "Beyler insan hiç tavuk yüzünden kavga eder mi? Ayıp yahu sizin yaptığınız. Komşusunuz her gün birbirinizin yüzünüze bakacaksınız""
Güzel sözler söyler imam efendi. Ama tarafların duyduğu yok. Kavga bitecek gibi değil. İmam efendi sesini yükseltir: "Beyler susun ya. Alt tarafı tavuk bahçeye girmiş! Sizin yaptığınıza bakın!
Taraflardan küçük olanı imama döner: Sen ne karışıyorsun hoca, sana mı düştü bizim tavuğun derdi?
İmam efendi kızar bu çıkışa.
"Sen ne biçim konuşuyorsun! Ağzını burnunu kırarım ha!"
Kavga edenlerin büyüğü imamı tutup uzaklaştırmaya çalışıyor eliyle.
"Hayırdır hoca. Ne bu şiddet? Yoksa bunun tavuğu senin bahçene de mi girdi?"
Sabır" Tavsiyelerin en güzeli. Nasihatlerin beklide en kıymetlisi.
Fakat nasihat etmeyı ne kadar seviyorsak almaktan da o kadar nefret ediyoruz. Anlıyor ki biz nasihat almak; işimize karışmak. Yardımlaşmayı dahi artık işimize karışmak olarak görüyoruz maalesef.
Eğer biraz anlayışla bakabilsek karşımızdakine biraz sabredebilsek ne güzel şeyler ortaya çıkacak.
Tabi biz sabrı sadece cami cemaatimize, sınıfımızda ki öğrencimize, tarlamızda ki amelemize, iş yerinde ki işçimize verebiliyoruz. Fakat ben inanıyorum ki önce bu güzel huyu, sabrı idarecilerimiz almalılar.
Bakın size çok güzel bir örnek vereyim. Hz. Nuh peygamber tam 950 sene hayat sürüyor. Hayatı boyunca dini tebliğ ediyor. Fakat ölmeden önce arkasından yürüyenlerin sayısı parmakla sayılacak kadar. 950 sene sabrediyor o güzel insan. Hazreti ALLAH (c.c.) 950 sene peygamberine yapılan kötülükleri işkenceleri görmezden geliyor adeta ve sabrediyor.
Benim kaymakamım, benim belediye başkanım memuruna işçisine iki dakika sabredemiyor ya. "Hata istemem ben! Savunmanı alırım!"
Kaymakamlık gibi, Belediye Başkanlığı gibi, Milli Eğitim Müdürlüğü gibi, Müftülük gibi şerefli bir makamı ALLAH (c.c.) milyonlarca insan içinden sana nasip etmiş. Dersine geç kalan bir öğretmeni, toplantıya geç katılan bir imamı "Aha yakaladım işte ver savunmanı!" deyip psikolojik baskı altında bırakmak senin asla bir hakkın olamaz.
"Derse geç kaldım, makul bir mazeretim var. Toplantıya katılamadım, makul bir mazeretim var. İşe gelemedim, işimi doğru yapamadım". Bırakın devam etsin suiistimal olmadığı müddetçe. Çünkü ALLAH (c.c.) beni böyle yaratmış müdürüm, amirim, başkanım. Hatalıyım çünkü hata yapmaya müsait yaratılmışım Yüce Yaratan tarafından. İtirazın mı var?
Sabır sadece gelin kaynana kavgalarında tavsiye edilmezmiş değil mi?
SEMROM semrom hakkındaki diğer yazılar Gösterim: 3077 | E-posta
|
|
|