Son Yorumlar
Son Şans, Tekrarı 105 Yıl Sonra
Bilgi
Yazım içeriği ve bilgi edinme yönünden güzel bir yazı olmuş. En çok di...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
Hayvanseverlik
Bu şekilde, canlıların hangi amaçla bayıltığını bilmeden ve sonrasında...
Yorumu Oku

Geyve'de köpekler etkisiz hale getiriliyor
BELLİ
ORADAKİ YURTTAN ŞİKAYET GELMİŞTİR BELEDİYEYE BELEDİYEDE GEREKENİ YAPMI...
Yorumu Oku

Ak Parti'de değişim başlıyor!
MÜTEAHHİT
GEYVE TEŞKİLATI TAMAMEN DEĞİŞMELİ MÜCAHİTLİKTEN MÜTEAHHİTLİĞE YÜKSELME...
Yorumu Oku

Murat Kaya, TCDD Genel Müdürü ile görüştü
dileğimizdir
sayın Murat Kaya; TCDD'nın genen müdürü ile görüşürken HIZLI TREN...
Yorumu Oku

 
Doğrudur; Çoğu Kuru Gürültü!
Pazartesi, 13 Mayıs 2013

Gazetemizin uzun süre tartışılan manşetiydi;

Sivil Toplum Örgütleri Kuru Gürültü mü?

Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası'nın komite ve meclis üyelikleri seçimleri ve ardından

Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığı seçimin öncesinde ve arkasında yapılan tartışmalar o başlığı ve tepkileri hatırlattı bana…

Haberin içeriğine göre; Sakarya Üniversitesi, Sakarya’da bulunan bin 300 dernek, 30 sendika, 29 vakıf, 73 meslek örgütünün günlük yaşama katkılarını incelemişti.

Özeti;

Sakarya’daki STK’ların yüzde 91’ini dernekler, yüzde 5’ini meslek örgütleri, yüzde 2’sini işçi ve memur sendikaları, yüzde 2’sini de vakıflar oluşturuyor.

1300 civarında dernek var; ancak bu derneklerin yüzde 35’ini cami yaptırma, yüzde 28’ini yardımlaşma dernekleri, yüzde 15’ini okul, yüzde 14‘ünü spor, yüzde 4’ünü sağlık, yüzde 2’sini hemşeri, yüzde 2’sini kültürel dernekler oluşturuyor.

Derneklerin çoğunluğu kamu derneği niteliğinde meslek odaları da bağlı oldukları yasalar itibarıyla yarı kamusal özelliğini aşamıyor.

Yani sözde gönüllü kuruluşlar ama etkinliklerini kamudan bağımsız icra etme şansları yok gibi…

Ve sonuç;

 “Bazı istisnaları dışarıda bırakırsak Sakarya’da güçlü bir sivil örgütlenmenin varlığından söz edilemez. Mevcut STK’ların bu haliyle kamu gücünü elinde bulunduranlara karşı bir baskı grubu oluşturmaları mümkün değildir…”

Rapor, işçi sendikalarının kamuda örgütlenemediğin, memur sendikalarına ise ilgi olmadığının da altını çiziyordu.

Velhasıl örgütlü toplu değiliz…

İstatistikler ortada;

İskandinav ülkelerinde bir kişi ortalama altı sivil toplum örgütüne üyeyken, bizde yaklaşık 1

milyon kişiye 1 dernek düşüyor.

Peki, neden değiliz?

Henüz, sivil toplum örgütlerinin ve örgütlenmenin önemini kavrayamadık.

Örgüt kelimesi bile çoğumuz için itici, tehlikeli ve sabıkalı bir kavram.

Maalesef sendika denilince de akla ya ekonomik ya da ideolojik sabıkalar geliyor.

Mevcut yasalar cevaz verse bile ‘devlete karşı örgütlenilir mi lan, sen komünist misin anarşist misin’ tepkileriyle karşılaşabiliyorsunuz.

Ve ilginç bir anekdot ki kimlerin daha iyi sendikacılık yapacağının bile baştan planlandığının göstergesi adeta;

Henüz yasal bir dayanağımız bile yok ama gümbür gümbür sendikacılık yaptığımız yıllar, MHP’de iktidar ortağı…

Milli eğitim Müdürlüğü’nün emekli öğretmenler için düzenlediği bir yemekteyiz.

Protokol masasında oldukça yaşlı bir emekli öğretmen, heyecanla ellerime sarılıyor, ‘seni takip ediyorum, çok iyisin, benim oğlum da falan üniversitede öğrenci lideri, iyi devrimci, seninle tanıştıracağım’ diyor.

İyi de amca, diyorum; Ben Ülkücüyüm…

Amcanın yüzündeki şaşkınlık ve hayal kırıklığı hala gözlerimin önünde...

Bir de yapı önemli…

Her ülkenin siyasi rejimi, tarihi, sosyal, ekonomik ve kültürel ve kurumsal yapısı belirliyor örgütlenme oranını…

Şeriatın kestiği parmağın acımadığına ikna edilen bir toplumda da örgütlenme ancak bu kadar olabiliyor.

Peki, yönetenler istiyor mu?

Hiçbir yönetici iktidarını ve yetkisini paylaşmak istemez.

Paylaşmak zorunda kaldığında da bunu ancak kendisine yakın yani partisinin arka bahçesi durumundaki sözde sivil toplum kuruluşlarıyla yapar.

Muhalif apartman yöneticilerine bile tahammülü olmayan AKP, bu paylaşımı kendince iyi yaptığı içindir ki devri iktidarlarında, alternatif sivil toplum kuruluşları(!) her alanda palazlandılar.

Ülkemizde sivil toplum örgütlenmesinin geldiği nokta nedir derseniz, durumu en iyi Yeşilçam klasiklerinden Şener Şen, Kemal Sunal ve İlyas Salman’ın, genellikle maraba-ağa çelişkisine dair filmleri anlatır.

Tiplemeleri hatırlayın;

Şener Şen, her zaman ağa…

Kemal Sunal, daimi maraba…

İlyas Salman, ağanın ajan-provokatörü, ağa ile marabalar arasında mekik dokuyan iki ayaklı köpek…

Veya sütünü deviren inek…

Tıpkı, özellikle son dönem sendikalar örgütlenmeler gibi…

Bilmem anlatabildim mi?


Erol Afşar hakkındaki diğer yazılar
Gösterim: 2208 | E-posta

İlk Yorumu Siz Yazın
RSS Yorumlar

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 
 
 
© 2000-2019 Geyve.com Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur.